Uluslararası bir Tıp Kongresi. Salon hıncahınç hekim dolu. Gözler kapıdan giren sempatik, yakışıklı, etrafına gülücükler dağıtan genç adama yöneliyor. Yaşlısı-genci, bayanı-erkeği salondakilerin hepsi ayağa kalkıyor ve bu başarılı meslektaşlarını, kıskanmadan, başarılarını yüksünmeden “İşte sihirbaz” nidaları ile alkış tutarak karşılıyorlar.
Sözünü ettiğimiz kişi organ naklinin değil Türkiye, dünyadaki bir numaralı ismi, hepinizin tanıdığı, ancak bunca başarıya rağmen, “Ben ekibimle çalışmak istiyorum” kararı yüzünden, arzuhalciliğe soyunan bir rektörün, kağıt-kalemi eline tutuşturularak, dilekçesi bizzat dikte ettirilip kendisi tarafından yazdırılan Dünya Birincisi Akdeniz Üniversitesi Organ Nakli merkezi’nin Müdürü Prof. Dr. Alper Demirbaş…
Şimdi merak ettiğim ve cevabını alamadığım kafamda bazı sorular var. Önce göreve başlarken başarı dileklerinde bulunduğumuz ve üniversiteyi bugüne kadar Atatürkçü çizgiden uzaklaştırmayıp, tam tersi daha ileriye götüreceğine inandığımızı söylediğimiz yeni Rektörümüz Prof. Dr. İsrafil Kurtcephe’nin rektörlük devir-teslim töreni sonrasında düzenlediği basın toplantısında söylediklerinden bir bölümü anımsayalım:
“Cumhuriyet'in iki temel direği var: Bunlardan biri laiklik, diğeri demokrasi. Eğer bu iki direkten birini yıkarsanız, Cumhuriyet diye bir şey kalmaz. Akdeniz Üniversitesi olarak bu iki temel değeri her zaman önemsedik ve bundan sonra da önemseyeceğiz. Biz ayrıca ilim ve bilimle uğraşacağız…''
Bu sözler bizi çok rahatlatmıştı, ama sonrasındaki aldığı bazı kararlar ve uygulamalar işin içinde takiyye olduğu izlenimi veriyor.
Neden mi?
Ben yine izninizle Prof. Demirbaş olayına dönmek istiyorum:
Rektörün kendi ekibi ile çalışma isteği kadar doğal bir şey olamaz. Bu anlamda rektörün yakın çalışma ekibinde değişiklik yaparken bazı kriterler koyması gerekir. Bu kriter, “bana oy verenler-vermeyenler” şeklinde olursa yönetici yanlışlık yapar… Bölücülük ve ayırımcılık yapar. Bu da peşinen başarısızlık getirir. Ya da, “bu bizden, bu değil” kriteri de yanlış. Benzer şekilde, “yıllar sona rektörlüğü Tıp’çılardan ele geçirmişken, bunları temizleyelim” mantığı en yanlışı. Kriter;mesleki kariyer, ulusal ve uluslararası başarı, bilgi ve beceri birikimi olmalı…
Şimdi sormak istiyorum. Demirbaş olayında, ya da yerine getirilecek kişi konusunda hangi kriter uygulandı? Ya da uygulanacak?
Adam uluslararası başarıya imza atmış, kolay elde edilmeyen bir biçimde meslektaşlarından operasyon sırasında elleri çok hızlı ve iyi çalıştığı için “sihirbaz” ünvanını almış. 4 yıl Organ Nakli Ünitesi Başkanı, 4 yıl da Organ Nakli Merkezi Müdürü olarak görev yapmış ve ekibiyle birlikte bu dönemde bin 799'un üzerinde organ nakli gerçekleştirerek bir rekora imza atmış. Akdeniz Üniversitesi’ni dünyada organ naklinde bir marka yapmış, birinci yapmış.
Bu arada “Bıçak parası” için kalıyor iddialarına gelince, Alper Hocanın hala kiralık evde oturduğunu öğrendim. Üzülmedim desem yalan olur.
Üstelik herkesin bildiği Antalya’da yeni açılan hastane ile İstanbul’da bir çok hastane transfer teklifleri yapıyor, o sırada bekleyen 200’ün üzerinde hastasını düşünerek arkadaşları ile birlikte Genel Cerrah olarak üniversitede çalışmaya devam etmek istiyor. Tabi siz çalışmasına izin verirseniz… Biz eski rektörleri çalıştırmayan rektörler de gördük çünkü…
Peki başka ne istersin sevgili hocam. Bu göreve getireceğin kişi ya da kişiler daha mı iyiler?
Ancak senin aradığın kriterlerin farklı olduğunu duymak beni derinden üzüyor. Dilerim söylenenler dedikoduda kalır…
Neler mi konuşuluyor sevgili İsrafil Hocam;
Sizi havalimanında çiçeklerle karşılayan Aydınlar Ocağı mensupları ile onlarla birlikte hareket eden Birlik Vakfı ve Resanet Vakfı’nın bir tarikatla ilişkileri herkes tarafından bilinmektedir. Bu kişilerin sizi rektörlük koltuğuna oturttuklarını sağda-solda söylemeleri bir yana, yanınızdan ayrılmamaları da farklı bir durum. Örneğin bu kişilerin, sizi kutlama ziyaretine gelen Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül’le birlikte makamınızda sayın bakanla birlikte oturmaları dikkatlerden kaçmamış. Hatta bu ziyarette eski rektörümüz Prof. Dr. Yaşar Uçar’ın da bulunması da sizin siyasetle ilgili olarak, başta söylediklerinize de pek uymuyor. Ayrıca bu kişilerin iktidar partisi üzerindeki güçleri ve Antalya’da AKP İl teşkilatını bile dinlemeden kendi başlarına işler yaptıkları biliniyor.
Sizin de söylediğiniz gibi Cumhuriyetin iki temel direği var hocam… Bunlardan biri laiklik, diğeri demokrasi. Eğer bu iki direkten birini yıkarsanız, Cumhuriyet diye bir şey kalmaz. Akdeniz Üniversitesi bu iki temel direğe bugüne kadar hep sahip çıktı. Bundan sonra da sahip çıkacaktır. Buna yürekten inanmak istiyor ve icraatlarınızla bunu göstermenizi bekliyorum hocam…
Ballı parmaklar yine sahnede…
Klasik laftır ya, “böyle bir olay Japonya’da olsa adam kendi cezasını kendi veriri ve harakiri yapar”
Anladınız hemen değil mi hangi olaydan söz edeceğimi. İktidar partisinin en yüksek kademesine gelmiş ve 1 milyon dolar rüşvetle suçlanan bir kişinin yüzsüzlüğünden ve her gün söylediği yalanlarla batışını ibretle izliyoruz. Haydi o yüzsüz ve istifa müessesini dahi çalıştırma ihtiyacı duymuyor. Ya parti yöneticileri, onlar niçin bu işi örtbas etmeye yönelik laflar ediyorlar? Ne dersiniz bu işler de ortaklıkları mı var acaba?
Her ne olursa olsun biz sayın başbakan’dan bu konuda ciddi bir araştırma ve gereğini yapmasını beklemekteyiz. Aksi halde bu rüşvetin önünü almak mümkün olmaz. Hele bir de yasaklanmasına rağmen Belediye Başkanlarının spor kulüpleri ile ilgileri nedeniyle rüşvetin eskiden belgesi aranırdı, şimdi adı bile aleni oldu. Haberiniz ola…
GÜNÜN SÖZÜ
Ancak aptallar ve ölüler düşüncelerini hiç değiştirmezler.
J.R. Cowell