2 şubat 2014 tarihinde yazdığım; “Sen Neymişsin be Hoca Efendi” Başlıklı makalem aradan bunca zaman geçtikten sonra Fetö Terör Örgütü soruşturması kapsamından yeniden gündeme geldi.
Acca Derneğinin kurucularından bir avukat beni bu yazı nedeniyle Cumhuriyet Savcılığına şikayet ederek, bu yazıda adının geçmesi yüzünden "Fetöcü" Damgası vurulduğunu, gözaltına alındığını yargılandığını dile getirerek cezalandırılmamı istedi. Savcılığa ifade verdim ve söz konusu yazıda bu şahsın Afrika Ülkeleri İşbirliği Derneği’nin (ACCA) kurucusu ve Yönetim Kurulu’nda da başkan yardımcısı olduğunu söyledim. Şayet bu görevlerde bulunmadıysa suç işlediğimi kabul edeceğimi dile getirdim.
Dahası dün bir mektup aldım. Benim bu makalem Acca dosyasına delil olarak girmiş. Bir de gizli tanığın ifadeleri var. O da benim makaleden bahsediyor. Akdeniz Üniversitesi’nde Dekanlık gibi üst düzey görevlerde bulunan ve FETÖ soruşturması kapsamında gözaltına alınan, görevinden uzaklaştırılarak tutuklanan, ilk duruşmada serbest bırakılan 4 akademisyen adına birinin gönderdiği mektup beni gerçekten üzdü. Makaleyi yazarken amacım, üniversitede dönemin yöneticilerini eleştirmekti amacım. Ancak öyle bir noktaya geldi ki; suçlama ACCA Derneğine üye olmak, yönetim kurulunda görev yapmak iken, derneğin 7 kurucusundan hiç biri tutuklanmadı. Yönetim Kurulu başkanı dahil 7 üyeye sorgu bile yokken, sahte imzalarla yönetim kuruluna seçilen 4 akademisyenin uğradığı haksızlığın elbet düzeleceğine inanmak lazım.
Sözü uzatmadan, mektubu aynen yayınlamak ve yorumu hukuk’a ve sizlere bırakıyorum:
“Sayın Erdoğan Kahya
Sizin yazınız iddianamede bizim bu hain terör örgütüne iltisak noktasında bir delil olarak sunuluyor. Hatta gözaltına alınmamızın tek sebebi, dosyamızda maddi delil olarak sizin makalenizin referans alınması. Biz 4 profesör; yazınızı delil olarak gösteren tanıkların iddiasıyla gözaltına alındık. Hiçbirimizin FETÖ ile katiyen ilgi ve alakası yoktur. Bylock, Bank Asya, okul, dersane, himmet, bağış, maddi ilişki, toplantı, sohbet, sendika, dernek, gazete, dergi, şirket, vs. hiçbir kriter taşımıyoruz. Adımız kasıtlı ve bilinçli olarak kimi şer odakları tarafından kirletilmek istense de hiçbir kriteri taşımıyor olmamızdan da anlaşılacağı üzere gerçek tekdir ve ortadadır. Bu iddianamede de açık bir şekilde görülebilir. Hayatımız boyunca herhangi bir milada sığınmadan bu örgütten kendimizi sakınmamıza, hatta açıktan mücadele etmemize rağmen 40, 50 ve 60 yaşlarımızdan sonra bu “ne idüğü belli olmayan” dernek üzerinden terörist ilan edildik, tutuklandık ve sadece bu gerekçeyle üniversiteden atıldık. Yıllarca yönettiğimiz kurumlardan bir tane bile ihraç olmamasına, hayatımız boyunca bu örgütle en küçük bir temasımız bulunmamasına ve bunu Antalya kamuoyu, üniversite üst yönetimi çok iyi bilmesine rağmen hem kendimizi hiç hak etmediğimiz bir adli sürecin ortasında bulduk, hem de hayatımızı adadığımız mesleğimizden, üniversitemizden ihraç edildik. Yaşadıklarımız sadece bizlerin kişiliğine, onuruna, namusuna sürülen bir leke olmaktan çıkmış, ailelerimizi, eşlerimizi, çocuklarımızı ve hatta öğrencilerimizi de kapsayan büyük ve telafisi imkânsız bir travmaya dönüşmüştür.
Dernekle ilişkimize gelince. Bizler bu derneğin kurucuları değiliz. Ne amaçla, hangi saiklerle kurulduğunu bilmiyoruz. Eski Rektör İsrafil Kurtcephe’nin oğlu, gelini ve o dönemki danışmanı tarafından kurulan bu derneğe bizler resmen üye dahi olmadık. Ne doldurduğumuz bir üye formu, ne de başvurumuzun onaylandığını gösteren bir yönetim kurulu kararı var. Allah aşkına söyleyin, bir insan üye olmadığı bir derneğin nasıl yönetim kurulu üyesi olabilir? Böyle bir şey hukuken mümkün müdür? Olan şey şudur: 28.9.2013 tarihinde yapıldığı iddia edilen (ancak hiçbirimizin katılmadığı) bir Genel Kurul sonrasında isimlerimiz Dernek Başkanı’nın imzasıyla onayımız alınmadan Antalya Valiliği Dernekler Masası’na bildirilmiş ve bu yanlış bildirim bizlerin hukuk önünde sorumlu kılınmamıza yol açmıştır. Bizler bu derneğin hiçbir resmi toplantısına, genel kuruluna, yönetim kurulu toplantısına, faaliyetine, seyahatine katılmadık, hatta yönetim kurulunda adı geçen bazı akademisyenler ilk defa nezarethanede tanıştı, dernek defterini hiç görmedik ve bizi hukuken sorumlu kılacak hiçbir imza atmadık. En küçük bir maddi temasımız olmadı. Hatta sadece dernek tüzüğü üzerine adımıza atılı gözüken imzaların da bize ait olmadığı da bilirkişi raporları ile ispatlanmıştır. Hukuken, dernek tüzüğünün her sayfasında tüm üyelerinin imzalarının bulunması gerekir. Acaba bu imzalar dikkate alınmış mıdır? Biz de hem yerimize sahte imza atan, hem de üyesi olmadığımız halde bizim rızamız olmadan isimlerimizi bu listeye yazan Dernek Başkanı Mustafa Madanoğlu hakkında Cumhuriyet Savcılığı’na suç duyurusunda bulunduk, bu soruşturma da halen devam etmektedir. Biz bu derneğin yaşamayan, metruka düşmüş bir dernek olduğunu sanıyorduk, çünkü hiç temasımız yoktu. Nitekim, kolluk Derneğin defterlerine ve tüm belgelerine el koyduktan sonra, savcılık ve mahkeme bizim dernekle ilişkimizi yeniden değerlendirmiş, kuvvetli suç şüphesi olmadığına hükmetmiş ve dördümüzün birden tahliyesine karar vermiştir.
Devletimiz FETÖ ile mücadelesinde sonuna kadar haklıdır, bizler de devlet içinde devlet kurmaya, darbe yapmaya ve halkına kurşun sıkmaya kalkışacak kadar körleşen bu hain örgüte karşı verilen mücadelenin daima yanındayız. Ancak bu mücadele verilirken kanun önünde herkesin eşitliği, cezanın kanuniliği, iddiaların somut delillerle ispatı, lehte ve aleyhte delillerin göz önünde bulundurulması ve suçun şahsiliği gibi temel hukuk prensiplerinin göz ardı edilmemesi gerekir. Bu derneği kuranlar, diğer yöneticileri, üyeleri hatta başkanı bile FETÖ’den suçlanmazken, bizim gibi ne FETÖ ile ne de bu dernekle ilgisi olmayan akademisyenlerin bu muameleye maruz kalması çok acıdır. Ayrıca Akdeniz Üniversitesi Yönetiminin kendilerini yazdığımız dilekçelerde defalarca bilgilendirmemize, ismi üye listesinde görünen başka çalışanları olmasına rağmen neden sadece bize ihraç gibi çok ağır müeyyide uyguladığını da anlamak mümkün değildir. 2013’ten bu yana hiçbir faaliyeti olmayan, zaten hukuken çoktan kapatılması gereken saçma bir dernek üzerinden, hep devletinin yanında olan, bu ülke için yaptıklarından gurur duyan ve çalıştıkları kurumlarda önemli başarılara imza atan bizlerin FETÖCÜ ilan edilmesinin takdirini de kamuoyunun insafına bırakıyoruz. Kasıtlı çevreler, kumpaslarla itibarımızı katletmeye çalışılırken, devletimizin mücadelesine de gölge düşürmektedirler. Elbette gerçekler ortaya çıkacaktır, bizim kendimize güvenimiz tamdır.
Yukarıdaki iddialarımızın tümünün belgeleri elimizde mevcuttur, dilediğiniz zaman görebilirsiniz. Siz hak ve hukuk gözeten saygın bir gazetecisiniz, başımıza geleni arzu ettiğinizi de hiç sanmıyoruz. Bu konudaki destek ve katkılarınız için çok teşekkür ederiz zira ailelerimiz, çocuklarımız hayatlarının en zor günlerini yaşıyor”