“Cem Özdemir” adında bir Alman

Cem Özdemir… 60’lı yıllarda güçlü-kuvvetli, pazulu, iri yapılı ve de dişleri sapasağlam olduğu için Almanya’ya götürülen bir Türk ailenin Almanya’da doğan, Alman vatandaşı olmuş oğlu. Kendi ifadesi ile 15 yaşında başladığı siyasette, üstelik elin gavur memleketinde kendini kabul ettirerek bir partinin genel başkanlığına kadar yükselmiş. 1994 yılından beri çevrecileri temsil eden Yeşillerin milletvekili… Çocuğu çok beğendim. Üstelik sevdim… Doğruları söylediği için işin başında…

Tourexpi.com’un düzenlediği ‘Tourexpi Dialogue’ toplantısının ilkine katılan Alman Birlik 90/Yeşiller Partisi Federal Başkanı Cem Özdemir, Türkiye’ye ‘dışarıdan bir gözle’ baktı.

Fiziği aynen bizimkiler gibi, yakışıklı da sayılır. Dili Türkçe’den çok Almanca’ya kayıyor. Kafatasına bakarsan biraz bizim Yörüklere benziyor. Orada yüksek tahsil yapan çok az sayıda Türk’ün arasına girip Eğitmen olmuş.

Çocuk bize benziyor benzemesine de düşünceleri pek de benzemiyor. Farklı bizden biraz.

Bazı konu başlıkları

Cem Özdemir’in yaklaşık 3 saat süren sohbeti o’nu izleyenleri hiç sıkmadı. Üstelik pür dikkat dinledik.

Örneğin Cem Özdemir, son zamanlarda askerle ilgili Türkiye’deki gelişmeleri yorumlarken; ''Askerlerin bir dediği iki edilmedi. İstedikleri silahlar alındı, istedikleri metotlar kullanıldı. Sonuç; aynı sorun hala Türkiye'nin karşısında ve hala çözülmüyor. Tam tersine gençler gereksiz yere dağa çıkıyor. Keşke bu gençler üniversiteye gönderilseler'' diyor ve ekliyor.  ''Ben Genel Kurmay başkanını tanımam. Çünkü bizde askerin görevi ülke sınırlarını savunmak. Onun dışında iç politikayla herhangi bir bağlantıları yoktur. Olsa da üniformasını çıkarır, siyasete girer, bir partinin üyesi olur ve o partide aktif olarak çalışır. Siyaseti ve askeri birbirinden ayrı tutmak gerekir. Askerler partiler üstü olur. A takımı, B takımı tutmaz, ülkenin dışarıdan bir saldırı olduğunda o ülkeyi savunur, Meclis himayesinde, Savunma Bakanı'nın himayesinde...'' diyor.

 AB  ve Türkiye

Özdemir, Türkiye'nin AB'ye girmesi gerektiğini ifade ederek ''Ben Türkiye'nin AB'ye girmesini savunurken, Türkiye için bunu savunmuyorum, AB için, Almanya için bunu savunuyorum'' dedi. 

İşte bu söz beni çok etkiledi. Aslında “Türklüğünü unutup Almanları destekliyor” diye kızmamız gerekir muhtereme. Ancak yeni düzen, yeni demokrasi anlayışı biraz açık yüreklilik ve mantığı gerektiriyor. Tıpkı referandumda “Evet” oyu vermek isteyene, “Hayır” düşüncesindeki insanların kızmaması gibi.  Tam tersi de şüphesiz. Herkesin demokratik hakkını kullanmasına ve fikir özgürlüğüne saygı bu…

Euro’nun hali ne olacak?

Dolar-Euro-TL parite üçgeninde, turizm sektörünün mağdur olanlar arasında sayıldığı hatırlatılan Özdemir, “Euro her zaman güçlü olacak, bu çalkantıları gelip-geçici olarak görmekte fayda var. Euro, uzun vadede kendini ispat edecektir” dedi.

Biraz da insan hakları
Monokültürel toplumların ilerlemeyen toplumlar olduğunu anlattı Cem Özdemir, Türkiye'de de multikültürel anlayışın gelişmesini arzuladığını ifade etti. Annesinin İstanbullu olduğunu ve 6-7 Eylül olaylarını yaşadığını belirten Özdemir, şöyle devam etti:
''Keşke böyle olaylar olmasaydı. Onlar mı Kıbrıs'taki krizden sorumluydu? Johnson bir mektup yazıyor, bunun faturasını İstanbul'daki Rumlar ödüyor. Onlar mı sorumlu bu krizden? Türkiye'de kaç bin Rum kaldı? İstanbul'da 2 bin Rum kaldı. Ama Yunanistan'da 150 bin Türk var. 3 Türk milletvekili var Yunanistan parlamentosunda. Türkiye'de kaç Rum milletvekili var? Türkler 1071'de geldiğinde bu insanlar burada yaşıyordu. 2 bin kişi dayanabildi sevgiye, bunu da görmek gerekiyor. Onlar bugün burada yaşasaydı Türkiye daha mı fakir, daha mı zengin olurdu? Türkiye Avrupa'ya daha mı yakın, daha mı uzak olurdu? Çok kültürlü toplumlar kaybetmez. Monokültürlü toplumlar gelişemez. Çiçek bahçesi, renkli çok daha güzel. Tek bir çiçek olursa güzel olmaz. Çiçek bahçelerine sahip çıkalım, kaybedeceğimiz bir şey yok.'' 

Benim şahsen en hoşuma giden sözlerinden biri siyasilerle ilgili olanıydı. Türkiye’de siyasilerin uygulamadıkları bu gerçeği şöyle dile getirdi Özdemir… “Siyasilerin görevinin sadece meydanların kulağına hoş gelen şeyleri söylemek değil, duyulması gereken şeyleri söylemeleridir”   

Vize ve aynanın diğer yüzü
Cem Özdemir, başka bir soruyu yanıtlarken de, Almanya'nın Türklere uyguladığı vizelerin rahatsız edici olduğunu kaydetti. Partisi koalisyon ortağı iken vizelerin yumuşatıldığını, ancak sonra yeniden eskisine dönüldüğünü anlattı.
''2013 yılında iktidara gelirsek, öyle görünüyor şu anda, bu vize konusuna el atmak istiyoruz ve kaldırmak istiyoruz. Bu gerçekten ayıp bir durum. Almanya kendi kalesine gol atıyor. Bizim çıkarlarımız, Türkiye'nin elitinin Almanya'yı sevmesi, yatırımcıların Almanya'ya ilgi göstermesi, Almanya'nın lehinedir, aleyhine değil. Buradaki elitin Almanya'dan başka alanlara yönelmesi Alman ekonomisine zarar veriyor. Bunu anlatamıyoruz bir türlü. Vize ayıbından hem sizleri, hem bizleri kurtarmak için gerekeni yapacağız.'' 

Sohbet uzundu. Çok güzel şeyler konuşuldu. Örneğin referandum sonucunun kıl payı ortaya çıkacağı görüşünde Cem Özdemir, “Anayasa dediğiniz çok daha geniş kesimlerin paylaşabileceği bir metin olmalı. Keşke siyasiler ortak, herkesin benimseyeceği bir Anayasa’yı oturup birlikte yapsalardı.” diyor.

Sohbet sona erdiğinde Arjantinli eşi ile aramızdan ayrılan Alman Vatandaşı Cem Özdemir’in ardından bakakaldım. Biraz hayranlık biraz üzüntü ile. Hayran oldum güzel, doğru ve özgür düşünceleri için, üzüldüm Atatürk’ten bu yana neden böyle bir siyasetçi yetiştiremedik diye...

Bir de ayrıca uzun yıllar Almanya’da yaşamasına rağmen hala inatla Alman vatandaşı olmayan Hüseyin Baraner’e de bir teşekkürüm var burada. O da yılmadan ülkesinin batılılaşması ve Antalya’nın turizmde biryerlere gelebilmesi için çaba harcıyor, hem de hiçbir şey istemeden…