Hep söylüyorum, ama doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar misali kendimi anlatamıyorum. Aslında beni anlayanlar var da, anlamak istemeyenler çoğunlukta.
Şimdi belediyelerimizin tümü haber ajansı gibi çalışıyor. Korsan, kayıtsız, küreksiz, kadrosuz haber ajansları (!)
Belediye Başkanlarının her attığı adım haber oluyor…
Örneğin bu satırları kaleme alırken gelen haber bültenlerine bir bakalım:
Büyükşehir’den:
“Çalllı’ya muhteşem Atatürk Heykeli…”
Başkan Akaydın: “İlk hızlandırılacak proje Engelli Rehabilitasyon Merkezi”
Konyaaltı’ndan :
“10. Geleneksel Konyalılar Piknik Şöleni çerçevesinde düzenlenecek olan pikniğe, basın mensuplarını bekliyoruz…”
Muratpaşa’dan
“Muratpaşa Belediyesi’nin Özel Sporcular Şenliği muhteşem etkinliklerle yapıldı”
Kepez’den:
Tütüncü: “Adil olacağız”, “Tütüncü’den kardeşlik halayı”
Döşemealtı’ndan
“Döşemealtı’nda asfaltsız yol kalmayacak”
Hemen hepsinde ayrıca, bir türlü bitmek bilmeyen ziyaretlerle ilgili haberler de yer alıyor.
Ya bizimkiler ne yapıyor?
Belediyelerin kendi faaliyetleri ve başkanların icraatları ile ilgili olarak ajans görevi görmelerini bir noktada doğal karşılıyorum, ancak bizim gazetelerin aynı zamanda fotoğraflı olan bu haber servislerini satırına bile dokunmadan aynen yayımlamalarına akıl-sır erdiremiyorum.
Çünkü masa başında gazetecilik yapan meslektaşlarım haberin öncelikle doğruluğuna bakmıyor. Ya da o haberle ilgili madalyonun diğer yüzüne bakmıyor. Haber içinden haber çıkarmaya üşeniyor. Haberi belediyelerden geldiği gibi servise koymak yerine okuyup, akıllara takılan soru olup olmadığına bile irdelemiyor. Halkı bilgilendirmek görevini yerine getirirken de belediyelerin istediği gibi halkı bilinçlendirmeyi tercih ediyor.
Sonuçta bakıyorsunuz, birbirinden hiç farkı olmayan, aynı içerikte, kimi renkli, cancanlı, kimi siyah-beyaz gazeteler çıkıyor. Emek yok, özen yok, okuyucuya verilecek doğru-düzgün bir mesaj yok. Kısaca gazeteler, belediyelerin günlük faaliyet raporu gibi.. Örneğin Kemer GATAB seçimlerinin sadece yapıldığını haber veren gazeteler yanında, o seçimde kavga çıktığını ve bir belediye başkanının, bir genel müdüre nasıl küfrettiğini sadece bir tek gazete veriyor.
İşte böyle bir gazetecilik modeli doğdu son yıllarda. Yargılamayan, sorgulamayan, halkı adına basın özgürlüğünü kullanmayan, basın toplantılarına bile “Belki bir soru sorarım da, haberi başka açıdan değerlendiririm” demeye bile üşenerek gitmeyen, davet aldığı toplantılar için araç gönderilmeden yerinden kıpırdamayan, özetle, “Armut piş, ağzıma düş” diyen (İstisnalar hariç) gazeteciler(!) çıktı son zamanlarda.
1980’li yıllarda çalıştığım gazetenin merkezine, Alanya’daki bir olaydan haber ve fotoğraf gönderebilmek için 60 kiloluk Murherd Telefoto cihazını omzumda nasıl taşıdığımı hatırlayınca yeni nesil gazetecilere özenmiyor değilim. Çünkü artık gazetecilik, “zor ve meşakkatli” bir iş değil. Ancak tek fark var tabi, biz gazetecilik yapıyorduk, şimdikiler gazetecilik yaptıklarını sanıyorlar. Ama bilmiyorlar ki, bir gün gelecek sıradan bir açılış için akreditasyona tabi tutuldukları o otellere giremeyecekler bile…
Plajlarda ne oluyor?
Konyaaltı’nda sahiller düzenlenirken, halkın para verecek şemsiye ve şezlong satın aldığı tesisler yanında, ücretsiz yararlanacağı boşluklar bırakılmıştı. Konyaaltı Belediyesi sorumluluğunda Baki Grup tarafından yapılan bu düzenlemenin son günlerde yavaş yavaş ortadan kaldırıldığı söyleniyor. Beni yolda yakalayan bir okurum, “ne olur 16 ve 17. Halk plajları arasındaki boşluğun nereye gittiğini yetkililere bir sor. Çünkü halkın en çok rağbet ettiği bu boşluk yok oldu” dedi. Benden sorması, yetkili ve ilgililer cevap verir mi bilemem…