Türkiye ve Emperyalizm

Atatürk’ün, Türkiye’nin bağımsızlık bildirgesini yazdığı Amasya’da (29 Ekim 1919) Ruşen Eşref beye söyledikleri; günümüze de yansımalar taşıyor.

“Dünya milletimizin yaşamına ya hürmet edip onun birlik ve bağımsızlığını tasdik edecektir ya da son topraklarımızı, son insanlarımızın kanıyla suladıktan sonra; bütün bir milletin naşı üstünde, reddedilmiş istila hırsını tatmin etmek mecburiyetinde kalacaktır. Bu türlü bir vahşete ise insanların asabı artık tahammül edemez.” (Atatürk’ün Bütün Eserleri cilt 4 –Kaynak Yayınları, İstanbul, s.376)

Bu sözlerle Atatürk’ün karşı çıkışı emperyalizmin zulmüneydi, acımasızlığına ve tükenmeyen hırsınaydı. Birinci Dünya savaşı öncesinden başlayarak Avrupa’yı yakından izleyen Atatürk; kapitalizmin dünya toplumlarını nasıl yok oluş sınırına getirdiğini görmüş, bu insanlık dışı hırsa dikkat çekmek istemişti.

Stephan Ronart’ın kitabında  Atatürk’ü  tanımlaması çok ilginç satırlar içerir:“Ancak bir tek adam; emperyalist gücün iç yüzünü tüm gerçekliğiyle sezip, kavramış ve devrimci dinamiğin bütün mantıksal sonuçlarını hesaba katarak ona karşı koyabilmişti, Mustafa Kemal Atatürk..” (Aktaran Ozankaya, Cumhuriyet Çınarı s. 111)

Bir yabancı yazarın sözleri, Atatürk’ün bu gün de güncelliğini koruyan, emperyalizme karşı tavrını açıkça ortaya koyuyor. Kitaptaki yorumunda da Türk halkının; yabancılara ve onların sermayesine bakış açısını şöyle anlatıyor: “ Türk ulusu geleceğini tehlikeye düşürecek her şeyden kaçınıyor, korunuyor. Yeniden yabancılar için yıpranmak istemiyor. Yabancı kredilerden, yabancı sermayelerden sakınıyor. Bunların, günün birinde bir arka kapı açması olasılığından ürküyor. Yabancı bankalar, yabancı demiryolları istemiyor. Olanlarını da teker teker satın alıyor. Çünkü Türk ulusu; yeni ekonomisinin hep Türk kalmasını istiyor…”

Şimdi kendi kendimize sorabiliriz; Atatürk’ün ölümünde sonraki süreçte nereden nereye geldik? 12 Eylül sonrası başlayan İktisadi Devlet Teşekküllerinin birer birer, özellikle yabancı sermaye satılması sonrası yaşananlar bu çekincenin ve korkunun nedenini daha iyi açıklıyor sanırım.

Bu düşüncelerin yayınladığı tarihten öncesine Samsun’a çıkışa dönelim şimdi. M. Kemal 20 Eylül 1919’da Sivas’ta Amerikan Generali Harbord’la görüşmesinde; General’in, “Fakat millet ve siz, her türlü çalışmada ve fedakârlıkta bulunmanıza rağmen muvaffak olamazsanız ne yapacaksınız?” sorusuna şu yanıtı verir.

“Millet ve biz yok, birlik halinde millet var! Biz ve millet ayrı ayrı şeyler değiliz. Ve şunu kesin olarak söyleyeyim ki bir millet, varlığı ve bağımsızlığı için her şeye girişir ve bu gaye uğrunda her fedakârlığı yaparsa, muvaffak olamaması mümkün değildir. Elbette muvaffak olur. Muvaffak olamaz ise o millet ölmüş demektir. Şu halde, millet yaşadıkça ve her türlü fedakârlıkta bulundukça muvaffak olamaması hatıra gelmez ve böyle bir şey söz konusu olamaz!” 1919 (Mazhar Müfit Kansu, E.Ö.K. Atatürk’le Beraber; Cilt: II, s. 346)

Günümüzdeki yıkım ve emperyalist saldırıdan kurtulmanın yolunu da yine Atatürk’ün 1922 de mecliste okuduğu söylevinde buluyoruz. Samsuna çıkışından o tarihe kadarki süreçte yaşananları anlatarak, ulusuna  hesap verdiği söylevinde, Osmanlı’nın beceriksizlikleri yüzünden içine düşülen yıkımdan kurtuluş yolunu açıklar..

“Âciz ve korkak insanlar, herhangi bir felâket karşısında milletin de hareketsiz kalmasına, çekingen bir hale gelmesine yol açarlar. Beceriksizlik ve tereddütte, o kadar ileri giderler ki, âdeta kendi kendilerini küçük görürler. Derler ki, -biz adam değiliz ve olamayız! Kendi kendimize adam olmamıza imkân yoktur. Biz kayıtsız ve şartsız, mevcudiyetimizi bir yabancıya bırakalım.- Türkiye’yi, böyle yanlış yollarda batma ve yok olma vâdisine sevk edenlerin elinden kurtarmak lâzımdır. Bunun için, bulunmuş bir gerçek vardır, ona uyacağız. O gerçek şudur: Türkiye’nin düşünen kafalarını, büsbütün yeni bir imanla donatmak... Bütün millete taze bir manevî güç vermek! “ 1922 (Nutuk II, s. 637-638

Evet o dönemde verilen bu taze gücü, yayıp, artıramadık ne yazık ki!.. Üstelik dini baskılara ve dağıtılan geçici ulufelere kapılıp; Türkiye’yi, kendi kendisini geliştiren yapısından uzaklaştırıp, iç çekişmelere ve karmaşaya sürükleyerek, yeniden emperyalizmin eline teslim ettik. Şu anda Osmanlı’nın son döneminden tek farkımız, hala Atatürk’ün bizlere bıraktığı mirası korumaya, geliştirmeye ant içmiş bir çoğunluğun oluşu. Yeter ki 1919’larda olduğu gibi yeniden tek beden olalım…  

Yayın Tarihi
26.12.2009
Bu makale 9527 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!