Aşağıdaki metin, 1998 de VTV’de Haber sonrası yaptığım yorumlardan biridir. Özetlenmiş biçimde yansıtıyorum. Bu yorumu, günümüze uyarlayarak, değişenlerin olup olmadığını ve nedenlerini irdelemenizi diliyorum. İlk Yayın 27 Eylül 1998 Saygılarımla.
*****
Geçenlerde bu ekranlarda Belediye Başkanları bir araya geldiler, yaptıklarını yapacaklarını anlatmak üzere iken sorunlar içeren bir yığın soruyla karşılaştılar. Parasızlıktan, devletin ilgisizliğinden ve yasaların yetersizliğinden yakındılar.
…….
Ne yazık ki; bu gün kentler ''çaresiz, yalnız, vahşi, yetersiz ve tehlikeli'' birer yaşam mekânı...
Plansız yapılaşma, imar affı, yeşil alan yağması, tarihsel doku içinde yükselen katlar, kültür mirasına duyarsızlık, siluete aykırı imar izinleri, kent içi yolların bir çok kuruluş tarafından paylaşılması, otomobile tutsaklık, kişiliksiz, şekilsiz binalar, hantal ve çözüm üreten değil tıkayan bir bürokrasi, bütün bunlara ek olarak her şeyi bildiğini sanan belediye başkanları, meclis üyeleri, müdürleri v.s...
İşte bizi Avrupalı olmaktan, daha doğrusu çağdaşlaşmaktan uzaklaştıran, sayısız temel nedenlerden bir kaçı.
……
Şimdi “ Avrupa kentsel şartını” gerçekleştirmek için meclisin gündeminde yıllardır bekleyen ''Yerel Yönetimler Reformu Yasası'' önemli bir fırsat. Ne yazık ki belediye yönetimleri bu yasaya sadece parasal açıdan yaklaşıyor, özüne ve getireceği yeni yüklere bakan yok. Yine geçici çözümler peşinde koşuyor, ufkumuzu bir türlü genişletemiyoruz.
Şu anda” Dünya kenti,” “Turizmin Başkenti” diye anılan Antalya’da, Türkiye'nin de onayladığı bu şart ve hedeflerin gerçekleştiğini söyleyebilir miyiz.? Ne yazık ki hayır.
Doğanın, zaman zaman sağnak halinde indirdiği, yağmur suları önceleri dere yatakları ile denize akar ve afet haline gelmezdi. Ama genelde kuru görünen bu dere yatakları, inşaat hafriyatı ile doldurup üzerine bina kondurulması sonucu, kent caddelerinin dere, hatta nehir halini alması kaçınılmaz oldu. Ekeolojik denge bozulmuştu çünkü. Bunun önüne geçmek için 40 milyon dolar (o günkü hesapla) gerektiğini biliyor musunuz? Hiçbir belediyenin yakın zamanda böyle bir kaynağa sahip olamayacağı da acı bir gerçek olarak önümüzde duruyor.
Peki bunun suçu sadece belediye yönetimlerinde mi? Gelin çuvaldızı biraz da kendimize batıralım:
İş – güç bulmadan köyünden kalkıp kentlere gelen, elindeki üç beş kuruşu, arsa mafyasına kaptırıp, hazine arazisine, dere yatağına, yasak olan gecekonduyu yapan kim?
Sonra bu gecekondu arsalarının imara açılıp, tapularının verilmesi için, siyasilere baskı yapan, seçimlerde bunu yapacağını söyleyen adaylara oy veren kim?
İmar planlarının yapımında, ekolojik dengenin bozulmasına göz yuman kim?
……..
Üniversitelerde çağdaş kent, çağdaş konut, bilgi ve eğitimini alıp; mesleğini uygulamak değil para kazanmak için proje yaparken bunları unutan, arsa sahibin rant hırsının doğurduğu usulsüz isteklerini yerine getirmeye çalışıp, binaları şekilsizleştiren kim?
Oturduğu dairenin balkonundan, ağzını, burnunu temizlediği kâğıt mendili, sigara izmaritini, bahçeye ya da sokağa atan kim? Gidilen pikniklerde, artıkları, çöpleri, düşüncesizce ortalık yerde bırakıp giden kim?
Plajlarda mangal yakmak yasakken yakan ve de sıyırdığı kemikleri, kömürün külünü kuma gömüp giden kim?
Arabayla giderken yiyecek paketini, su-meşrubat şişesini yollara atan kim?
Yolardaki işaret levhalarını bozan, kıran; körpe ağaçları, çiçekleri koparan, duvar diplerine sıkıntısını giderenler kim?
…….
Dükkan sınırları ile yetinmeyip, kaldırımlara taşan dükkan sahipleri ile izinsiz çalışan seyyar satıcılar; kokuları, yağları yollara ve insanların üzerine sıçrayan cadde üstü dönercileri kim? Sokaklara açılan Pazar yerlerine artıklarını döküp, bir çöp yığını bırakıp giden pazar esnafı kim?
Söyler misiniz kim bunlar ?..
……..
Bir kentte, ilçede, beldede, hatta köyde bile; nerde yaşıyorsak, yaşadığımız çevreye ve kendimiz kadar tüm insanlara karşı da sorumluluklarımız olduğunu, toplu yaşaman, insanlar arası saygıyı gerektirdiğini düşünmemiz gerekiyor. Gelişen dünyaya ayak uydurmak ve çağdaş dünya içinde geri kalmış bir toplum olmaktan kurtulmak istiyorsak; gerçekten , her birimiz başımızı iki elimizin arasına alıp, düşünmemiz gerekiyor.
Her gün işinizden çıkarken, “Ulusum ve kendim için ne yaptım?”, eve giderken caddede “bu kent için ne yaptım?”, sokağınıza girdiğinizde “çevrem için ne yaptım?”, evinize girince de “ailem için ne yaptım?” diye sorun ve yanıtını arayın, doğruyu bulacaksınız.
Yarınlarda daha sağlıklı çevrede yaşamak umuduyla, Hoşçakalın...
……..
O umut tükenmedi, ama kentler ve kentsel yaşam tükendi ve tükeniş sürüyor ne yazık ki…
…….
*M.K.Atatürk Türkiye Cumhuriyetini kurarken. Gerekli yasaları Avrupanın çağdaşlığı yakalamaya çalışan uluslarının yasalarından almış, ancak o günün koşullarında yakın geleceği de görerek daha çağdaş değişimler yapmıştı. Çağdaş düşünmenin ve bir ulus, bir toplum olduğumuzun farkına bir varabilsek!.. Saygılarımla.