İnsanlık hali

Yaş artışlarının ağırlığının daha çok hissedilmeye başlamasından mı nedir bilmem; zaman zaman insan uç noktalarda yaşamaya başlıyor. Sıkıntılar arttıkça daha da sık geliyor bu nöbet. Bu nöbet başka nöbet. Sıtma nöbeti desen değil! Kurtuluş savaşında yedi düveli, Yunan kimliği ile denize döküşümüzün hemen ertesinde çözdüğümüz âcil konuların başında gelir sıtma nöbeti çünkü. Yedi düveli yenip, bir sivrisineğe teslim olan ülkem insanı, bu teslimiyetten de ben küçükken kurtuldu şükür. Artık sıtma nöbetinden ölmüyor insanlar. Verem illeti desen değil, o da bitti şükür. Ama ölümler bitmiyor, çünkü artık her gün ölecek o kadar çok neden var ki!

Neyse gelelim, neler oluyor hâlimize konusuna. Beton yığınları her gün biraz daha artan ve her gün biraz daha taşlaşan Antalya’nın, o bol nemli sam (bu sam amca değil -gerçi onun da Irak üzerinden etkisi yok değil ya!) sıcaklarının arttığı günlerde, insan biraz daha değişik düşünmeye başlıyor.

Sizin uğraşmanıza gerek yok, biz veririz dediklerinde; uçak ve traktör fabrikamızı kapatışımız; demiryolu ulaşım ağının genişlemesini duraklatıp, ABD kamyonları için karayolları açışımız; pamuk üretimini durdurup, iplik ve dokuma fabrikalarını işlemez kılışımız; ayçiçek üretiminin gereksizliği gibi bir çığırtkanlığa kanıp, günebakanları güne bakamaz ve yağ fabrikalarını işlemez kılışımız; kimi belediye yöneticilerimizin “sen bahçıvan olacak adam mısın, ver arsanı yapımcıya, yapsın yüzlerce konut; al kiranı, çalışmayı unut” deyince, sebze ve portakal bahçelerine on beşer katlı beton konutlar dikişimiz gibi düşünceler yani...

Sonunda biraz sulu, anlamsız, yararsız düşüncelere gark (!) oluyor insan… Ne denir insanlık hâli işte! Bakıyorsun birileri bir an olmazları olduracak güçlerle kuşatılıyor, ardından bu güçlerin elinden kurtulmak için çırpınıyor. Bunun adına da, farklı ekler konarak “…mafyası” deniyor.

Tabii bu durumlara alışık olanlar yok değil ülkemizde. Çünkü son 30-35 yıllık süreçte, batı gel-git rüzgârları iyice etkili olmaya başladı. Gel-git’ler de insanlarımızı değişimler içine itince, farklı ruhsal yönelimler ortaya çıktı. Örneğin; üretmeden “Al-sat-kazan ve hemen ye” formülü ilgi uyandırıyor günümüzde. Pazarlamacılar her gün bir şeyleri bir yerlere pazarlıyor, alıyor-satıyor. Bir gün alış kesilince, kendisinin nasıl satıldığının farkına varıyor, ama iş işten geçmiş oluyor. Böylece Antalya ticareti, üretimden al-sata dönüyor. Alan varsa satıyor, yoksa hazırdan yiyor. O da yoksa?

İşte insanlık hâlinin sonu. Şimdi bu halleri nasıl halledeceğimizi düşünüyoruz kara kara. Halleri düşündükçe kararıyoruz, karardıkça yeni haller oluşuyor. Derken hallice bir hallere düşüyor, halden hale dönüşüp, biçim ve kimlik değiştiriyor, halden anlamaz hâle geliyoruz.

İşte dün ak dediğimize, bugün kara dememiz ve dün kara dediğimize bugün ak dememiz bundan. Oysa ak akçe kara gün içindir, değil mi? Hayır, kim söylemişse yalan söylemiş. Kara akçeleri aklamak için ak günler oluşur. Ak akçeler zaten ak. “Ak günlere” gelince, o da bir masaldı. Ak’ın ak’lığını ancak bir başka ak ortaya çıkarır. Neydi o reklam? “beyazın da beyazı var!” derdi ya, öylesine. Yani bir dönem, bir şekilde ak’lananlar, yeni ak görünüşlü ak’lar yarattılar. Akların altında karalar sakladılar. Seçebilirsen seç, ayırabilirsen ayır.

Çerçeveyi aşmayalım. Hoşçakalın. İnsan kalın! İnsanlık hâli, bir gün lâzım olur!

 

 

Yayın Tarihi
20.06.2010
Bu makale 9339 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!