Çıkmazlardayız…

Yakın zaman dilimi içinde bir söyleşiye katıldım. Gençlere girişimcilik anlatılacak, nasıl girişimci olunabileceği, bu konuda iş deneyimi olan bir başka konuk tarafından aktarılacaktı. Konuşma öyle başladı, ama gençlerin içinde bulundukları sıkıntılar, söyleşiyi eğitimle ilgili umutsuzluklarını dillendirdikleri bir ortama yöneldi. Dayanamadım ben de söyleşinin içine girdim. Söyleşiye katılan gençler içinde, sürekli üç-dört öğrencinin konuşma çabası içinde olması, diğerlerinin susması dikkatimi çekti. Ya umutsuzdular, ya hiçbir şey düşünmüyor kendilerine sunulanla yetiniyorlardı ya da suskunlaştırılmışlardı.

Eğitimin kargaşasından yılmış, okulunu bitirdiğinde iş şansı ve üniversiteye gitme olanağı giderek zayıflayan, sadece test çözen umutsuz ve amaçsız geleceğimiz vardı karşımda! Sordular, “biz nasıl girişimci olabiliriz ki?” Konuşmacı da yanıt yoktu… Üniversite bitirmek bilime ulaşmanın, çağdaş düşünmenin değil, bir işe girebilmenin son adımı oldu.

Haydi; sürekli konuşan siyasiler, bu ülkenin gerçek sorunlarının tartışılması gereken meclis kürsüsünde incir çekirdeğini doldurmayan konuşmalarla oyalananlar, kürsülerde bağırıp çığıran ve birbirlerine küfür etmeye kadar varanlar; şöyle bir dönüp aynaya bakın koşullandırılmış oylarınızla ülke ve ulus nereye gidiyor!

Okullarımızdaki eğitim, eşsiz bir sistemsizlik ve test yarışı. Çocuklarımız sadece bir üniversite kazanabilme yarışı içinde, çünkü meslek lisesi ya da lise bitirmek bir iş edinmek için yeterli olmaktan çıktı. Sanayimizi emperyalizmin yönetimine terk edince, teknik elemanlara gerek kalmadı ve sanat enstitüleri gereksizleştirildi. Çocuklarımız Okul-dershane-özel ders” çizgisinde yaşamlarının en verimli dönemini ve ezbercilikle de beyinlerini tüketiyorlar. Bıkkınlar, çaresizler ve geleceklerinden umutsuzlar!

Bir milletvekili Büyükşehir Belediyesinin çalışmadığından yakınıyor ve eleştiriyor. İyi de o kuruluşu ödeneklerini keserek çalışamaz duruma getiren kim? Üstelik bir önceki dönemde kentsel gelişim ve toplum yaşamı düşünülmeden “ben yaptım” oldu anlayışı ile yandaşlara peşkeş çekilen battı-çıktı, hız düşkünlerine pist görevi yaptığı ve trafiği alt-üst (!) etmekten başka bir işe yaramadığı da ortada.

O Milletvekillerinin ya da bakanların aslında;  “yeni okullar nerede” ve “eğitim sistemimiz nereye gidiyor” diye sormaları gerekmez mi? Özelleştirilen kamu kuruluş alanları ve binaları neden yeni eğitim kurumları haline getirilmez. İnönü İlkokulu ve kız meslek lisesi binalarının, Yüzüncü Yıl Spor alanlarının talan edilmesinin anlamsızlığından ya da kime peşkeş çekileceğinden neden hiç söz edilmez?

Benzer soruları soracak insanlar lazım bu kente; bireysel çıkar peşinde olanlar, yönlendirmeli koşullandırılmışlar değil. Kentliliği ve toplumsal yaşamın kurallarını içsellendirememiş ve kentlileşememiş, toplumsal değerlerden ve kurallardan habersiz yeni kentlilerden de çok fazla bir şey beklenemeyeceğini gördük geçen süreçte.

Eğitim temel koşul, ama içine düşürüldüğümüz sistemsizlik içinde nasıl olacak? Toplum susuyor, köyler boşalıyor, Anadolu’yu bir kurtuluş savaşından başarıyla çıkaran, yıllarca ayakta tutan tarım tükeniyor, kentler iç göçlerle yığınlaşıyor ve boğuluyor, gelenekler ve birliktelikler yok oluyor. Köy Enstitüleri ve Halkevleriyle bir toplumu, ayakları üstüne doğrultup; üretici kılan, dayanışmanın doruğuna ulaştıran; onlarca ülkeye örnek, kalkınma atılımları yok edilince ve ülke iç çatışmalara sürüklendirilince, aynı binalarda bile birbirini tanımayan, bireysel yaşayan bir toplum olduk. Devam etseydi ne olurdu? Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk yayınları içinde yayınlanan Hüseyin G. Öklemin OLAYAZDI adlı bir kitabını okuyun, o zaman bugün yaşadığımız karmaşayı ve yıkımı daha iyi anlıyor insan.

Fabrikalarımızı sattık ve kapattık, iş alanlarımızı yok ettik. Giderek artan nüfusu nasıl besleyeceğimizi hiç düşünmedik… Durmadan üç çocuk dedik. O üçlere onlar eklendi. Köyleri boşalttık, kentlerde boğuluyoruz. Giderek birbirimizden kopuyor ve dağılıyoruz, eğitimsizleşiyoruz. Bilgisizleşiyoruz… Ayrımlaşıyoruz…

M. Kemal Atatürk’ün önderliğinde, Anadolu insanının eşsiz birlikteliği ile kurulan, tüm sömürge ülkelere örnek Cumhuriyet’e, çalışan, üreten ve okuyan topluma ne oldu? Bu oluşumda bizlerin, her birimizin hiç mi yanlışı yok!...

Yazıyı Benjamin Franklin’in şu sözü ile bitirelim; yoksa Bir gün; Akılsız sözler gibi, akılsız suskunlukların da, hesabını vermek zorunda kalırız.”

    Hep birlikte düşünelim. Zamanıdır!.. 

 

Yayın Tarihi
18.07.2010
Bu makale 12439 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Kayıtlı Yorumlar
Türkiyemiz dış güçlerin etkisiyle , onların istediği yöne gidiyor. Beyler Akın bey haklı , yarın çok geç olabilir. Aymazlıktan silkinelim artık.

Mehmet Çiller 20.07.2010

AĞZINIZA ,KALEMİNİZE SAĞLIK

misafir 19.07.2010

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!