Erdoğan Kahya, 17.06.2009 günlü yazısında, Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Prof. Dr. Mustafa Akaydın ile bir araya geldikleri yemekli söyleşiden bölümler aktarmış.
Bunlardan ilki “100. Yıl Spor tesisleri”, İkincisi “hafif raylı sistem”, Üçüncüsü de “Antkart”.
Üç konuda da toplumsal çözümlere dönük değişimlere doğru adımların atıldığı, yeni düzenlemeler içinde olunduğu belirtiliyor. Önemli olan, bu yanlış alınan karalar sonucu toplumu ve belediyeyi sıkıntıya sokacak zorlama ve zararlardan kurtarılmasıdır. Sayılan projeler ne kadar toplumsal yarar sağlayacak düzeye çekilebilir, Büyükşehir yönetimi ne kadar sosyalleştirilebilir, iç oluşum ve bağlantıları bilmediğim için bir şey söyleyemem ama Akaydın Başkanın ve kurduğu çalışma ekibinin, sosyal, toplumsal ve kurumsal yaklaşımlar içinde olacaklarını düşünüyorum.
Benim asıl üzerinde durmak istediğim konu ise; 1977 yılından başlayarak gerçekleştirmeye çalıştığım, ama ne yazık ki sonraki yıllarda, her belediye yönetimi tarafından yeniden keşfedilip, sürekli toplumsal değil, bireysel bakış açılarıyla kurgulanan AKSAV’dır. Yani ANTALYA KÜLTÜR SANAT VAKFI’dır.
Kahya, Akaydın ile söyleşileri sonrası kaleme aldığı yazısında Altın Portakal başlığı altında sadece şu bilgiyi vermekle yetiniyor:
“Hoca, Türk sinemasına adeta nefes veren Altın Portakal’ın Antalya için büyük önem taşıdığını söylüyor. Altın Portakal ve Antalya Kültür ve Sanat Vakfı (AKSAV) devam edecek. AKSAV’ın yönetimine profesyonel bir genel müdür getirilecek. İstanbul ve Yeşilçam’la işbirliği içinde Altın Portakal’a uluslararası bir kimlik kazandırılacak. En önemlisi de Altın Portakal Festivallerinin halkla bütünleşmesi sağlanacak.”
Adı geçen vakıf öyküsü,1979 yılında başlar. Altın Portakal Film Festivalinin ve diğer kültürel-sanatsal etkinliklerin uluslararası alana taşınması amacıyla, Antalya’daki etkin kurumların katılımıyla kurulması düşünülen vakfın adıdır. Ancak AKSAV, zamanın Antalya valisinin engeliyle karşılaşarak o dönemde kurulamamış, 12 Eylül sonrası normalleşmeye geçene kadar adı bile anılamamış, 1984 sonrası ANAP tarafından yeterli gelir kaynakları sağlanmadan kurulmuş bir vakıftır.
Bu ilk kuruluş, plansız bir yapılanmayla, Altın Portakal’ın yanı sıra, Aspendos’da üç yıl sürdürülebilen AKDENİZ AKDENİZ ŞARKI YARIŞMASI sonrası borç batağını sürüklenir. Tüm borçları zamanın Belediye Başkanı Yener Ulusoy tarafından ödenerek, tasfiye sürecine girer. O Aşamada Belediye Başkanı Hasan Subaşı başkanlığında, meclis üyeleri ve kimi kamu kuruluşlarının katılımıyla kurulan yeni vakıf bir süre sonra ad değiştirerek, yeniden AKSAV adını alır.
Ancak her iki vakıfta yeterli gelir kaynaklarıyla kurulamadığı ve sürekli kaynak sıkıntısı çektiği için, her festivali borçla kapatmak zorunda kalır. Bu nedenle de 1978 yılında ilk kez düzenlenen Altın Portakal Uluslararası Film Yarışması 2000’li yıllara kayar.
Geçtiğimiz AKP yönetimi döneminde düzenlenen Türkiye, Asya ve Avrupa film yarışmalarının birleşiminden oluşan AVRASYA FİLM FESTİVALİ’nin son dönem bütçesinin de büyük zararlarla kapatıldığı ve AKSAV’ın, Maliye dahil piyasaya da borçlu olduğu söylentileri yaygın.
Özet olarak festivali düzenleyen TÜRSAK, bu işten hem deneyim, hem para kazanmış, hem Avrupada adlanmış ve kalan borçları AKSAV üstlenmiş demek yanlış olmaz. Şimdi Antalya bu borcu ödemek durumundadır. Geçtiğimiz dönem, festivalin tüm çalışmalarını denetimsiz biçimde İstanbul’dan bir kuruluşa teslim eden zamanın AKSAV yöneticileri ne kadar rahatlar bilinmesi gereken bir durumda bu olmalıdır.
Öte yandan, film festivalinin AKM ve yakın çevresinde kalmasıyla, kent halkından uzaklaşırken; geleneğinde var olan, sinemanın diğer sanat dallarıyla bütünleşme işlevini gerçekleştirememesi nedeniyle, geçmişi ile bağdaşmayan bir başka olumsuzluk yaratır.
Bence yeni yönetimin yapması gereken ilk iş, vakfın, işlevlerine yetecek gelir kaynaklarına kavuşturulması ve tüm sanat dallarında yetkin kişilerden oluşacak, sürekli kadroların kurulmasının gerçekleştirilmesidir, yani kurumsallaşmadır. Akaydın Başkana kolaylıklar diliyorum.