Dilin ve Sözün Anlamı

"… Önce dille uğraşın… Önce dil…  Neden? Çünkü dil, düşüncenin aracıdır da onun için! Dilsiz düşünülemez. O, sizin sözünü ettiğiniz davalara Avrupalılar bizden daha iyi çalışıyorlar. Yüzyıllardan beri kurulmuş, kurumlaşmış dilleri var da ondan. O dilin yardımıyla düşünüyor, düşündüklerini anlatabiliyorlar da onun için..." (Nurullah Ataç, Ararken s. 191)

Türkçe üzerindeki iç ve dış baskılar artarak sürüyor. Türkçe'nin yazım ve konuşma kullanımının yozlaştırılmasına yönelik akla gelmeyecek yöntemler kullanılıyor. Filmlerde ve televizyon dizilerinde, yabancı filmler Türkçeleştirilişinde, yabancı dillerdeki kalıplara uyma özentisi ile dilimizi yozlaştırılıyor. Yetmiyor televizyon reklamları, dedikodu programlarında dilimizi çarpıtıp yayvanlaştırılarak, araya yabancı sözcük ve heceler katarak, “Türkilizmanca” sözcükler türeterek dili bozma eylemi sürdürülüyor! O da yetmiyor; giysiden başlayarak, deftere, kaleme ve işyerleri adlarına kadar,  yabancı markaların doğrudan kullanımı ya da Türkçe eklerle hiçbir dile benzemeyen sözcükler, tanımlar yaratılıyor.

Bu noktada,  İtalyanca'nın kurtarıcısı Dante'nin söylediklerini anımsıyorum"... her türlü kötülük; aklın işlevsizleştirildiği ve dilin gelişmesi engellenerek yozlaşması sonucu, düşünüş kargaşasının yaşandığı yerde ürer." Türkiye bugün bunu yaşıyor işte.

Dil düşüncenin, düşünce de dilin birbirinden ayrılamaz parçaları oysa. Dil doğru kullanılmadığı ve kendi içinde yozlaştırıldığı zaman, ulusal bütünlüğün de anlaşılmazlığa dönüşmesi kaçınılmaz. Spinoza'nın bu konudaki uyarısına dikkat:  "Bir dili, o dilin içinde doğanlar bozup yozlaştırmazlarsa; dışarıdan birilerinin bunu başarmaya hiçbir zaman güçleri yetmez." Demek ki, dış işbirlikçiler içimizde! Ya da bizler aymazlık içindeyiz!

Agop Dilaçar'ın anlattığına göre, dille ilgili bu tür incelikler; Atatürk'ün toplantılarında, her zaman konuşulur ve tartışılırmış. Bir gün Atatürk, Türkçe’nin yazım ve sesletiminde sözcüklerin gerçek anlamlarına dikkat çekerek şu örneği vermiş: “Bakınız, / savaş ilan ettik/  bildirmindeki deki ‘ilan’ ile, “ Cumhuriyet ilan ettik!” / cümlesindeki ‘ilan’ sözcükleri birbirinden farklıdır. Birincisinde açıkça bildirmek, ikincisindeyse; bir kavramı, bir durumu töreleştirmek anlamı vardır. ‘Sebep’ sözü de böyledir. Mesela, öğretmen öğrencisine, derse geç kalmasının sebebini sormuş olsun. Öğrencisi de, ya- saati kurmadığım için – ya da –erken uyanamadığım için,-  demiş olsun. Bu iki cevaptan birincisinde ‘sebep’, nesnel bir engeli; ikincisindeyse öznel bir durumu karşıladığı için ayrı anlam taşır. İşte biz buna dilin inceliği, dil duyarlığı diyoruz”. (Türkiye'de Dil Özleşmesi, s. 137)

Bağışla bizleri Atatürk; Yazı ve Dil Devrimini doğru algılayamadığımız için; dilimizdeki sesletim, yazım, anlatım ve anlamlandırma inceliklerini de tam kavrayamadık ve bu konuyu okullarımızda öğretim konusu yapamadık bir türlü.  Ulusal dilimizi; düşünerek, yazılıp ve okunarak öğrenilen Türkçe’ye dönüştüremedik.  

Dilbilim çalışmalarını bir türlü önemsemedik. Tüm öğretim kurumlarına ve öğrenci düzeyine uygun sözlükleri hazırlayamadık. Her bilim ve sanat dalının öncelikli gereksinimi olan terim sözlükleri, ne yazık ki yeterli değil, bu alanda sözcük türetme çalışmaları olması gereken hız bir türlü ulaştırılamadı. Çünkü senin kurduğun bağımsız TDK bu gün hükümetin de ilgilenmediği sahipsiz bir dernek.  Bu konuya gönül verenlerin çalışmaları da kendi içinde kalıyor. Üniversitelerdeki kimi dar alan çalışmaları sonuç getiremedi. Bunlar yapılmadan; Osmanlı'dan abecesiz ve sözlüksüz devir alınan dilimiz, anadili konumuna bir türlü yükselemedi, ABD yanlılarınca yozlaştırıldı, yabancılaştırıldı!  

Osmanlı medreselerinin başlıca eğitim ve öğretim yöntemi olan “belletmecilik”, günümüz eğitim ve öğreticiliğinin temelini oluşturdu. Cumhuriyetin yetiştirdiği öğretmenler, ne yazık ki doğru örgütlenemediler. Tüm çalışmalar AB’nin ve ABD’nin dilsizleştirme kuralları içinde eritiliyor.

Ezberciliği, test çözmeciliği bir yana bırakıp, Mustafa Kemal’in başlattığı düşünce yöntemleriyle gelişen eğitim sistemini bir türlü kurgulayamadık, kurgulatmadılar. Sonunda yazım, anlatım, bilişim, iletişim bozuklukları içinde kıvranan bir toplum olduk. Bir türlü ulaşamadığımız çağdaşlık ülküsünü içimizde köreltmeye çalışıyoruz. Uyanmamız ve Atatürkçe bir şeyler yapmamız gerek.. Zaman dar!..

 

Yayın Tarihi
17.09.2009
Bu makale 9242 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!