Çocuklarımız ve gelecek

Bu yazıda konumuz çocuklar. Ülkemizin çocukları. Çocuklarımız, yarınlarımız, geleceğimiz. Onların geleceğe; yaşamı, eğitimleri ile geleceğe donanımlı taşınmaları.
Kuşkusuz her aile sahip çıkmalı çocuğuna. Ama ailenin önce ona bakacağı geliri sağlayacak bir işi, sağlıklı bir yaşam ortamı ve çocuklarını eğitebileceği bilgisinin olması gerekmez mi? O aile eğitilip, en azından toplumsal bilgilerle donatılmadıktan sonra çocuğu, ulusal bütünlük içinde nasıl geleceğe taşıyacaksınız!
Artık anne ve babalara; “..çocuklarını sokaklara dökenler veya çocuklarının terör örgütleri tarafından kullanılmasına fırsat verenler; yarın ağlamanız boş yere olacaktır…” gibi uyarı bir anlam taşımıyor ve hatta sorunun temel nedenlerini ortadan kaldırmıyor. 
Şöyle bir yakın geçmişimizi bir anımsayalım; 1995 yılından sonra binlerce köy ve mezranın boşaltılmasıyla, güneydoğuda yaşayan 3 milyona yakın insan, Çukurova, Ege bölgesi ve İstanbul’a yerleştirilmişti. Mesleklerinin olmayışı ve Türkçeyi konuşamamaları acı bir gerçekti. Şimdi bu bölgedeki, mayınları temizlemek için, bir İsrail organizasyonuna 44 yıllığına “satıyoruz”! 44 yıl sonra o bölge hangi sınırlar içinde kalacak umurumuzda değil.

Genel Kurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt, Diyarbakır Kolordu Komutanı iken 1998 yılında, 30 Ağustos kutlamaları sırasında; salt Diyarbakır’daki sokak çocuklarının sayısını 2370 olarak açıklamıştı. O tarihlerde sokaklara döktürülen bu çocuklar dan yaşam güçlüklerine direnip yaşayabilenleri şimdi en az 15-20 yaşlarında olmaları gerekir. Bu çocukların bir ara kaçırılarak, tinere alıştırıldıklarını ve Antalya dahil kentlerimizde dilendirildiğini, sokaklarda geceleri korku saldıklarını ne çabuk unuttuk.

Hacettepe Üniversitesi'nin eski bir araştırmasına göre; Diyarbakır'da sokaktaki çocukların sayısı 20 bin ile 28 bin arasında değişiyor, şimdi daha da artmıştır. Bunlardan büyük bir bölümü sürekli sokaklarda yaşıyor.  Kısaca bölgedeki bu yitik kuşak;  Türkiye'’de toplum düzenini sarsmak için kullanılmaya aday konumda.

Öte yandan bir başka acı gerçek daha çıkıyor ortaya. Doğu ve Güneydoğu’da yaklaşık 2,5 milyon insan, okuma yazmayı bırakın Türkçe bilmiyor. Son 20 yıldır devlet burada yaşayanlara Türkçe öğretememiş. Bir Atatürk çağdaşlaşma devrimi daha bu bölgeden uzaklaştırılmış.

Sorunun; “Kürt sorunu”na dönüştürülmeye çalışılmasının arkasında bu gerçekler ve ilgisizlik yatıyor olmasın? Diğer gerçek ise; benzer olayların hep ABD’nin güney ve doğu sınırlarımızdaki egemenlik düşlerinin ısıtılıp gündeme getirdiği dönemlere rastlaması. 
Bu yapının giderek göç alan diğer büyük kentlerimizi ve buralardaki okulları da olumsuz etkilemesini gözden ırak tutmamak gerek.
Ülkedeki en korunmasız kesim çocuklar, aynı zamanda en çok hasar gören kesim yine çocuklar. İşte sayısal veriler; 15-yaşın altındaki yoksul çocuk sayısı yüzde 8,3.  Çocukların ülke nüfusunun yüzde 28’ini oluşturduğunu dikkate alarak oranlayın.

Üniversiteye hazırlık dershanelerine gelen çocukların yarıdan fazlası psikolojik sorunlar yaşıyor, sağlıksız ilişkiler içine giriyor. Aileler ne yapacaklarını bilemiyor.

Sonuç çocuklarına daha doğrusu “geleceğene” bakamayan, onları sağlıklı ve bilgili yetiştirmeyen, tüm vatandaşlarına ulusal dilini okuyup-yazmayı öğretemeyen ulusların, mutlu bir geleceğinin olmayacağı noktasında düğümleniyor.

Can Yücel’in iki dizelik “Sen Sağ Ben Selamet” adlı şiirinde dediği gibi; Kurtarıcılar kurtara kurtara / Kurtardılar / Memleketi memleket olmaktan… Ve Nazım Hikmet’ten “Beş Satırla” ;  Annelerin ninnilerinden / spikerin okuduğu habere kadar,  / yürekte, kitapta ve sokakta yenebilmek yalanı, / anlamak ….. o, bir müthiş bahtiyarlık,  / anlamak gideni ve gelmekte olanı…

 

Yayın Tarihi
17.06.2009
Bu makale 479 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!