Sözünü bilmek

“Akıl süsü dil, dil süsü sözdür”, demiş atalarımız. İnsan sözünü bilgisiyle süsler,  diliyle söyler. Ettiği söz benimsenirse, yüzü parlar, gözleri ışıl ışıl yanar. Onurlanır, gönenir. Çünkü dilin süsü bilgi, bilginin süsü yüz, yüzün süsü de gözdür. Bilgiyi, düşünceyi, yüze ve göze aktararak söylemek gerek.

Az ve öz söz; gerektiğinde, gerektiğince söylenen ve bir bilgiyi, bir deyimi aktaran ya da sorgulayan sözdür.  Fazla söz ise, sormadan söylenip, yerli yersiz seslendirilendir. Kimi zaman dinleyeni usandırır. Kişiyi boş konuşandan uzaklaştırır, onu yalnızlaştırır.

Sözü güzel ve iyice düşünerek söylemek temel kuraldır bilenler için. Eskiden yaşça küçük olanlar, ancak sorulduğu zaman konuşurlardı ve üstelik kısa kesmekte baş koşuldu. “Söz büyüğün, su küçüğündü”. Bu söz aslında bilgiye, deneyime verilen değeri anlatırdı. Dinleyip, anlamayı, öğrenmeyi öğretirdi. Yerli yersiz, bilmeden konuşuna iyi bakılmazdı.

Bir yerde okuyup not almışım. “söz ağızda iken sahibinin esiri, ağızdan çıktıktan sonra da sahibi onun esiri olur”muş. Demek ki, sözü dinlenen kişi olmak için, sözün esiri olmamak gerek. Atalarımız boşuna; “sözünü bilen kişinin yüzünü ağ ede bir söz” dememişler. Her atalar sözü, bilgelerin süzgecinden geçmiş, damıtıla damıtıla günümüze ulaşmıştır.

Öte yandan doğru söz kimi zaman sert olur, sözün yönlendiği kişi incinir, gönlüne acı gelir. Oysa o sözün, önü-ardı ve anlamı iyi kavranır, özümsenir ve sindirilirse, insana yararlı olur. Onun için önce dinlemek, doğru ya da yanlışı anlamak; sonra doğruyu, yararlıyı alıp benimsemek ve uydurmayı, yalanı geri çevirmek gerek.

Unutmamalı ki; hep “ben bilirim’ diyenler, bildiklerini sandıkları kadar bilgiden uzaklaşırlar. Ben bilirimciliğin sonunda, bilgisizler arasına takılmakta var. Önce düşünceleri tartmak, araştırmak, öğrenmek, doğrulamak ve yaşamak gerekir. Sonra sözü tartarak söylemeye gelir sıra. O zaman sözleri bilgiyi yansıtır. Yani o zaman sözü dinlenen insan olur.

Bakın çevrenize; tüm doğanlar yaşıyor, büyüyor, öğreniyor, öğrendiklerini öğretiyor ve sonunda bilgileriyle birlikte ölüyorlar. Yani ondan geriye eser olarak, sözü varsa yazısı kalıyor. Öyle ise önce öğrenmek gerek. Araştırmak, öğrendiklerini aklın süzgecinden geçirmek, bilgiyi tartmak, paylaşmak ve sözü de yerinde, biçimli söylemek gerek!

Ne demiş Yunus Emre; “Sözünü bilen kişinin / Yüzünü ağ ede bir söz / Sözünü pişirip diyenin / İşini sağ ede bir söz..”

Çünkü sözünü bilen kişinin dostu ve yandaşı çok olur. Artık o, özü ve sözü doğru; dinlenilir, bilgilenilir kişidir.

Sözün özü; sözünü bilerek söylemek, öldükten sonra da sözleriyle, düşünceleriyle yaşamak, ölümsüzleşmek demektir.

Dün de bugün de, ulusal önderimiz, G.M.K.ATATÜRK gibi!…

 

Yayın Tarihi
25.08.2009
Bu makale 9668 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!