İçinde Atatürk var mı bakın, zaman o zamandır…

Yıl 1938… Aylardan Kasım... Günlerden onuncu gün ve saat dokuzu beş geçiyor.   Dolmabahçe Sarayında bir derin soluk ve sessizlik! Sonra tutulamayan hıçkırıklar, şaşkınlıklar, acılar ve isyan!... Yine bir On Kasım’ı böylesine buruk ve acılı yaşadık…

Bir ulusu esirlik ve yok oluştan kurtaran,  ülkesini çağdaş ülkelerle eş düzeye getiren, Türkçeyi yeniden canlandıran, ulusal bayrağı göndere çeken insanın, son soluğudur bu. O soluk, o gün, o saat tüm ulusun ciğerlerinden de çıkar, gökyüzüne ulaşır. Bir süre havada asılı kalır, sonra gözyaşı olup çağlar ulusunun gözpınarlarından, her On Kasımda.

Ulusunun verdiği adla Atatürk, 19 Mayıs 1919’da başlayan büyük yürüyüşün, 19 yılını utkular ve başarılarla noktalarken, milyonlar, geçtiği yollara dizilir.  Türkiye Cumhuriyetini, dünya uluslar ailesine katan eşsiz bir yurtsever tarihe adını sevgiyle yazdırır.

Dünyada eşi görülmemiş bir kurtuluş savaşı yapan; tükenmiş bir imparatorluğun külleri içinden; yepyeni, çağdaş, bağımsız bir ulus çıkaran, ulusu çağdaş uygarlıkların üzerine çıkarmayı hedefleyen Mustafa Kemal Atatürk; yaşamını hiçbir karşılık beklemeden ulusuna adamış bir özveri anıtıdır.

Aradan nice on yıllar geçti. İlk on beş yılda kavuştuğumuz utkular yavaş yavaş unutuldu. Tüm sömürgelerin örnek aldığı Türkiye Cumhuriyeti; mandacıların ihanetine uğradı. Önce yurt dışı ilişkilerdeki yön, ulusalcılıktan kapitalizm uşaklığına yönlendirildi. Kalkınmayı sağlayacak fabrikalar kapatıldı, yurdu demirağlarla örme çalışmaları durduruldu, dinsel örgütlenmelere ve tek merkezli, çok uçlu iç çatışmalara ortam hazırlandı. 12 Eylül 1980’de; oluşturulan yeni düzenle, yavaş yavaş tüm direnç noktaları kırıldı. Cumhuriyetin temellerini oluşturan kurumlar yıkıldı, ulusal kaynaklar ve üretim kurutuldu, ülke borç batağına itildi.

Ama umutsuzluğa gerek yok. Tarih Türkün yeniden diriliş sahneleriyle dolu. Anadolu’nun emperyalizmden kurtuluşu son örnek. Türk halkı, gerekirse bunu bir kez daha yapar.

Ali Poyrazoğlu’nun 2006  tiyatro ödülleri törenindeki şu sözlerini anımsadım.

Atatürk bugün olup bitenleri görse çok üzülürdü herhalde, insanların dünyaya nasıl baktıklarını, aslında ne olduklarını anlamak için fazla uğraşmaya gerek yok.    Paranın sahte olup olmadığını anlamak için kaldırıp ışığa tutarsınız ve eğer içinde Atatürk resmi varsa o para sahte değildir. Bence bazı adamların da ne olduğunu anlamak için kaldırıp ışığa tutacaksın, içinden Atatürk geçiyor mu, geçmiyor mu diye bakacaksın. İnsanlar yaşam biçimlerine sahip çıkmalılar.”

Çünkü; Ulusal Para, Ulusal bayrak, Ulusal Dil ve Laik Cumhuriyet, ulusal bütünlüğümüzü sağlayan kimliğimiz. Onun için dik durmamız ve ulusal antla çizilmiş egemenliğimizi, sınırlarımızı, dilimizi, paramızı, bayrağımızı, bağımsızlığımızı, ve ulusal bütünlüğümüzü korumamız gerek.

10 Kasımlarda ve ulusal bayramlarda Atatürk’ü anıyor görünmek; anıtlarına ya da Anıtkabrine çelenk koymak yeterli değil artık. Onun Türk ulusu için beslediği utkuları ve bağımsızlık direncini yüreğimizde yaşatmamız, düşüncelerini çoğaltmamız ve uygulamamız gerek.  O’nun “Çağdaş Uygarlıklar üstüne çıkma” ülküsünü sürdürmemiz gerek.  Gerektiğinde gerekeni yapmamız gerek…

İşte o zaman, onun görmek istediği Türk Genci, Türk Öğretmeni, Türk İşçisi, memuru, Türk Köylüsü, Türk Bilimcisi, yani TÜRKİYE CUMHURİYETİ YURTTAŞI, kısaca TÜRK İNSANI oluruz!

HAYDİ UZATIN ELLERİNİZİ!... ZAMAN O ZAMANDIR!...

Yayın Tarihi
13.11.2009
Bu makale 9355 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!