Düşünün…

Ey Atatürk’ün “çalışkan ve namuslu” diye tanımladığı Türkiye Cumhuriyetinin yurttaşı!..

Bugünlerde  “neredeyim, ne yapıyorum” diye sorguluyor musun kendini!

Yaşadığımız bunca anlamsızlık, şaşkınlık ve suskunluk yakışıyor mu sana?

Yirminci Yüzyıl başlarında K. Atatürk’ün önderliğinde yaşanan bağımsızlık ve çağdaşlaşma adımlarını düşününce,  son olaylar insanın ağırına gidiyor;  anlamsız korkular içinde suskunlaşmamızı anlayamıyorum!..

Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuyla taçlanan ve bir zamanlar onur duyduğumuz yakın tarihimizi ara sıra düşünüyor musunuz?

Hani, biz, onca yokluğa ve yıkılmışlığa karşın,  “yedi düvele meydan okumuş” ve emperyalizmi İzmir’de denize dökmüştük!..

Hani, biz halifeliği kaldırıp, Cumhuriyeti kurmuş, laik ve çağdaş bir ulus olmuştuk.

Hani, biz geçmişi, Orta Asya’ya dayanan sayısız devletler kurmuş, kahraman bir ırktık!

Hani biz yokluklar içinde gerçekleştirdiğimiz eşsiz Ulusal Kurtuluş Savaşı ile “mazlum uluslara “ örnek olmuş, tüm dünyada bağımsızlık ateşi tutuşturmuştuk!

Hani, Kurtuluş Savaşı sonrası Yunan kıralı, Atatürk’e barış elini uzatmış ve elini sıkmak için Türkiye’ye kadar gelmişti!

Hani, İngiltere Kıralı, Dolmabahçe’de iskeleye çıkarken -Atatürk “Türk insanına uşaklığı öğretemediği için”- eliyle “Anadolu toprağına dayanmak” zorunda kalmıştı!

Hani, biz de Birleşmiş Milletlere ve Nato’ya barış için katılmıştık ve de barış için Kore’de savaşmış dört bin beş yüz Anadolu gencini Kore kırlıklarında bırakmıştık!

Hani, “dünya yeniden kurulur ve Türkiye bu yeniden kurulan dünyada yerini bulurdu”!

Hani, Anadolu sınırları içinde yaşayan tüm ”unsurların” anavatanıydık!

Hani, Türk’ü, Kürt’ü, Çerkez’i, Abaza’sı, Laz’ı hep birlikte Anadolu birlikteliği oluşturuyorduk!

Biz değil miydik, uygarlıkların beşiğinde çağdaş uygarlıklar üstünü hedefleyen!

Biz değil miydik, dünyada ilk kez kadına seçme ve seçilme hakkı tanıyan!

Biz değil miydik; “yurtta barış, dünyada barış” diyerek dünya barışını destekleyen!

Biz değil miydik; on yılda onbeş milyon genç yaratan ve yurdu demir ağlarla ören!

Biz değil miydik; Arapça alfabenin karmaşasından kurtulup, Türkçe'yi yeniden kimliğine, sesine ve kendi ABECE’sine kavuşturan.

Biz değil miydik, şeyhlikleri, tarikatları, medreseleri ve ağalıkları ortadan kaldırıp, insanımızı demokratik halk yönetimi ile tanıştıran!..

Biz değil miydik, Osmanlı’nın Arap’tan çaldığı fesi kafamızdan atıp, çağdaş giyime kavuşan!

Biz değil miydik, kadınımızın sırtından kara çarşafı çıkarıp, aydınlanmasını sağlayan!

Biz değil miydik, Köy Enstitüleri ve Halk Evleri ile toplumsal aydınlanmayı başlatan, çağdaş üniversiteler kurarak, insanımızı bilimle buluşturan!

Biz değil miydik yurdu fabrika bacaları ile donatan, üreten, kullanan ve satıp kazanan!

Biz değil miydik, Kıbrıs’ta bir kez daha Helenizm’in hortlatılmasına dur diyen!

Biz değil miydik Bosna-Hersek'te, Afganistan’da barışı savunan ve dünya barışının bekçiliğini yapan!

Bütün bunlardan sonra, bugün “Amerikan Şahinleri” ve AB işbirlikçileri başımıza üşüşüp, bizden neye karşı, ne yapmamızı istiyorlar?  Hiç düşündünüz mü?..

Dışa bağımlılıktan kurtulmak için el emeği, göz nuru ile kurduğumuz fabrikalar şimdi kimin elinde?

Neden şimdi, anlamsız bir direnmeyle, bir değirmi bezin sarmalına saklanıyoruz?

Söyler misiniz; Anadolu için, Türkiyelilik için, “yedi düvele” meydan okuyan Türkiye Cumhuriyetine ne oldu? 

Dış kaynaklı işbirlikçilerle içten içe yürütülen yıkımı görmüyor musunuz?

Neden yazarlarımız, bilim insanlarımız, gazetecilerimiz, komutanlarımız uydurma bir davayla aylardır, demir parmaklıklar arkasında tutuluyorlar da; ülkeyi asıl yıkıma götürenler, sömürülmesine izin verenler yolsuzluklarını rahatça sürdürebiliyorlar!.. Ha bire kasalarını dolduruyorlar!..

Nerede; onurumuz, ulusal bağımsızlığımız, egemenliğimiz, laikliğimiz!

Neden hala insanlarımız aç, işsiz, eğitimsiz ve sosyal haklarından yoksun?

Nasıl kurtulacağız, bu bağımlılık ve esaretten? İşte her birimizin kendi kendimize yanıtlamamız gereken soru bu.

Yarınlarımızı yeniden düzenlemek için önümüzde önemli bir fırsat var… O da  yerel seçimler…

Bütün bu soruların yanıtlarını düşünün. Zaman çok geç olmadan, lütfen düşünün ve gerekeni yapın!

Yoksa yakında düşünmek için bile, çok geç olabilir!

Yayın Tarihi
15.03.2009
Bu makale 423 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!