ANTALYANIN KAHYASI

“Kültür ve Turizm Bakanlığı” nın turizm’i kaldırılmalı

Bizde Yasa’lar çok sık değişir. Bu da onlardan biri.

Kanun Numarası : 4848 Kabul Tarihi : 16/04/2003. Birinci bölüm amaç ve görevi, 1. maddesin de amaçlar sıralanıyor.

Sözünü ettiğim Kültür ve Turizm Bakanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun.

“Madde 1- Bu Kanunun amacı; kültürel değerleri yaşatmak, geliştirmek, yaymak, tanıtmak, değerlendirmek ve benimsetmek, tarihî ve kültürel varlıkların tahribini ve yok edilmesini önlemek, yurdun turizme elverişli bütün imkânlarını ülke ekonomisine olumlu katkı sağlayacak şekilde değerlendirmek, turizmin geliştirilmesi, pazarlanması, teşvik ve desteklenmesi için gerekli önlemleri almak, kültür ve turizm konularıyla ilgili kamu kurum ve kuruluşlarını yönlendirmek ve bu kuruluşlarla işbirliğinde bulunmak, yerel yönetimler, sivil toplum kuruluşları ve özel sektör ile iletişimi geliştirmek ve işbirliği yapmak üzere Kültür ve Turizm Bakanlığının kurulmasına, teşkilât ve görevlerine ilişkin esasları düzenlemektir”

Aynı Yasanın 2. maddesinde de bakanlığın görevleri sıralanıyor.

Bakanlığın bu işleri başarması için 7 Genel Müdürlüğü ve 5 daire başkanlığı var. Bir o kadar da Danışma ve Denetim birimleri… Teftiş kurulları ve  Hukuk Müşavirliklerini de unutmayalım. 4 Yardımcı hizmet birimi, idari ve mali hizmetler daire başkanlıkları.

Ben sıkıldım devam etmeyeceğim. Daha bir çok kadro ve kadrolar… Taşta teşkilatları… Turizmin başkenti Antalya’da bir enformasyon bürosu bile olmayan taşra müdürlükleri…

 

Ne iş yapar bu Bakanlık?

Ülkemiz turizmle 1980’li yılların başında tanıştı. Hemen Bakanlığını da kurduk tabi. O dönemlerdeki Bakan, sonradan bu ülkeye Başbakan olan Mesut Yılmaz, “ biz turizme Turizm Bakanlığı’nın penceresinden bakıyoruz” demişti. Sonradan bakan olan, ANAP’ın son Genel Başkanı Erkan Mumcu,Bakanlık yaparken, “Bu bakanlığa gerek yok, kapatılmalı” diye konuşmuştu.

Bence ikisi de doğruları söylemiş.

Peki şimdiki bakanımız… Sosyal demokratları temsilen AKP vitrinini değiştiren, yıllar partisi CHP’de hizipten şikayet edip AKP’ye geçen, ama şimdilerde sektörde adı “hizipçi” ye çıkan şimdiki bakanımız ne yapıyor?

Ben söyleyeyim.

- Birincisi yıllık 23 milyar dolar gibi Türkiye’nin hiçbir ihracatından elde edilemeyen gelire sahip turizm sektörüne sahip çıkmıyor…

- Her ne kadar, “düşmedi, arttı” açıklaması yapsa da Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın kendi bütçesini yüzde 21.6 oranında artırırken 2009 yılı tanıtma bütçesini yarıya düşürüyor,

- Bakanlık tarafından düzenlenen toplantılara sektörün üst kurulu TÜROFED yanında, bu kuruluşun üyesi olan, İstanbul’daki otelcilerin oluşturduğu TUROB’u ayrıca çağırarak, bakanlığın sektörün kurumları arasında “Hizipçilik”  yapmasına neden oluyor, başka bir ifade ile sektörüm örgütlenmesini ve kendilerinden güçlü olmasını istemiyor,

- Sektör temsilcileri yaşanan krizi önlemeye çalışırken, o  il yöneticileri ile askeri bir yönetim tarzı uygulayarak “Beni niye karşılamadınız?”, “Vali nerede, yardımcısı kim, vekili bu ile bakanın geldiğinin farkında değil mi?” kavgaları yaparak asıl işini unutuyor, artık bakan karşılamanın bu ülkeye hiçbir faydası olmadığını hala göremiyor,

- Kendisinin gitmediği illerde, onu eksik bırakmayarak, bürokratik tecrübesi nedeniyle bakan adına başta müzeler olmak üzere denetimler yapan, bunu ilgililere ve görevlilere de aynen söyleyerek, “denetleme yapacağım” diyen avukat eşi ile bir bütünlük kuruyor, ya da sesini çıkarmamayı tercih ediyor.

Peki; Bakanlık tanıtım yapmayacaksa, turist gelmesini sağlayamayacaksa ne için var?

Bence gereği yok.

Turizmi yönlendirenler, turist getirenler, yatırım yapanlar, çile çekenler, devletin her türlü yeni vergisine boyun eğenler, denetlenen, vergi konusunda gözaltına alınanlar, kriz yaşayanlar, krizden kurtulmaya çalışanlar… Hepsi ortada…

Bütün bunları üst üste koyduğumuz da bu bakanın da , bu bakanlığın da Antalya’nın sırtından düşmesi lazım. Doğrusu  da bu… Benden söylemesi…

 

Artık Antalya’nın Rakı ve Votka’sı var.

Antalya marka olmak için çaba harcıyor. Bence marka olmanın ilk adımını Güçbirliği Holding attı. Artık bizim de tescillenmiş rakı ve votka markalarımız var. Rakılarımız Topkapı ve Abbas, votkamız Nash piyasaya çıktı, “7, Gorzolka, Natt” markaları da yolda. Yeni yıla çok sevgili Aziz Ertaş’ın armağanı Topkapı ile girdik. Güçbirliği uzun yıllar arayış içinde oldu, Ahmet Acar’ın gelişi ile yatırım üstüne yatırım yapıyor. Başarılı işadamımız Acar’ı ve ekibini kutlamak gerekli. Daha güzel işlere imza atacaklarına inanıyorum.

 

“Elmalılı Bayat ekmek yemez”

Bu söze bayıldım. Biraz seçimlerden, siyasetten söz edelim derken, Elmalı’nın Başkan adaylarından İsmail Lök ziyaretimize geldi. Bu sözü ilk kez İsmail Lök’den duydum. Elmalı Belediye Başkanı emekli öğretmen Hüseyin Yapıcı aday olmayacağını açıkladı. İşte Elmalıların bayat ekmek yememesi söyleminin sebebi de burada yatıyor. Elmalı’da hiçbir belediye başkanı iki dönem seçilmemiş. O nedenle “Sıra bende” diyor İsmail Lök. 1994-99 döneminde İl Genel Meclisi üyeliği de yaparak tecrübe kazanan Lök, Projelerini anlattığı bir de broşür hazırlamış. Altyapıdan başlayarak eğitime kadar uzanan uzun soluklu bu yarışta başarı diliyorum.

Yerel seçimde kişiler partilerden önce gelmeli. Bu seçimde de öyle olacak gibi görünüyor…

(2009’un size ve sevdiklerinize sağlık, başarı ve mutluluk getirmesini dilerim.)

 

GÜNÜN SÖZÜ

İnsanoğlunun yapacakları, hayal ettikleri ile sınırlıdır.

Macar Atasözü

 

 

 

BİRAZ DA DÜŞÜNELİM:

 

1934 yılında soyadı kanunu çıktı, her Türk kendine bir soyadı alacaktı.
Herkes kendi soyadını kendisi seçtiği için insanların bütün gizli aşağılık duyguları ortaya çıktı.
Dünyanın en cimrileri 'eliaçık', dünyanın en korkakları 'yürekli',  dünyanın en tembelleri
'çalışkan' gibi soyadları aldılar.
Bir mektup yazabilecek zamanda ancak imzasını atabilen bir komşumuz kendisine 'çevikel'
soyadını almıştı.
Irkçılığın yayıldığı günler olduğundan, özellikle Türklüğü karışık olanlar ırkçılığı anlatan soyadlarını kapışıyorlardı. Her türlü yağmada hep sona kaldığım için güzel soyadı yağmasında da sona  kaldım. Bana, ortada böbürlenebileceğim bir soyadı kalmadığından, kendime 'nesin' soyadını aldım.
Herkes 'nesin' diye çağırdıkça ne olduğumu düşünüp kendime geleyim istedim.
 
Aziz Nesin

Yayın Tarihi
01.01.2009
Bu makale 794 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!