Sonunda olan oldu ve ihraç umutları ile ürettiğimiz domatesler Rusya’nın sebebi çok tartışılır, “almıyorum” resti ile 2 kuruşa kadar indi, hatta çöpe dökülmeye başlandı bile. Bu yasaktan domates dışında patlıcan, patates, limon ve üzüm de nasibini aldı. Bu durum ilk bakışta Antalya’yı ilgilendiren bir yerel sorun gibi görünse de, şöyle bir düşündüğünüzde bu sorunun bir ülke sorunu olduğunu görüyorsunuz. Bu sorun ihracattan sorumlu Devlet Bakanı’nın sorumsuzluğunu ortaya koyuyor. Bu sorun Dışişleri Bakanlığı’nın vurdumduymazlığını ortaya koyuyor… Bu sorun; devletin bir tarım politikasının henüz olmadığını, nüfusunun yarısı tarımla uğraşan bir ülkede hala üretim planlamasının yapılmadığını ortaya koyuyor. Bu sorun; üründe ilacın zararlarını ortadan kaldıracak, devletin milyarlar vererek okuttuğu mühendislerinin bir işe yaramadığını ortaya koyuyor. Bu sorun; koskoca devletin sahipsiz oluşunu belgeliyor. Neden mi?
Tarım Ajans sorunun çözümüne katkı vermek üzere bir toplantı düzenledi.
Birer cümle ile toplantıda “kim ne dedi”yi dillendirirsek yukarıda söylediklerim, özellikle bu memleketin sahipsizliği bir kez daha ortaya çıkacaktır.
* Rusya Federasyonu Antalya Başkonsolosu Mircalol Husanov, “Bu olayın iki boyutu var. Birincisi ürünlerdeki ilaç kalıntısı sorunudur. Bu sorun gereken adımlar atılarak çözülür. İkinci boyutu ise ilişkiler arasında yaşanan kopukluklardır” dedi ve Rusya basınından öğrendiği kadarıyla ithalattan sorumlu kişinin, ithal edilen ürünler hakkında Türkiye'ye 80 kez uyarı yaptığını ama bu uyarıların dikkate alınmadığını iddia etti.
* Antalya Yaş Meyve Sebze İhracatçı Birlikleri Başkanı Mustafa Satıcı, ''Rusya'nın istediği standartlardaki ürün ancak organik üründür. Onun da fiyatı yüksektir. Rusya'ya ihraç edilen her ürün analiz ediliyor. Ancak onların analiz değerleri çok düşük olduğu için o değerlere ulaşmak zor.”
* Antalya Ticaret Borsası Başkanı İlhami Kaplan ise Antalya'da ihracatçının Rusya'nın beş ana ürüne yasak getirmesi nedeniyle endişe içinde olduğuna değindi. Kaplan, “Rusya sebzeyi 9 ay, meyveyi 12 ay ithal ediyor. Türkiye'de ürünler zaman zaman iyi tahlil edilemediği için sorunlar yaşanabiliyor'' diye konuştu.
* Tarım İl Müdürü Bedrullah Erçin, Rusya ile son iki yıldır sorun yaşanmadığını, bu dönemde Rusya'nın kendi laboratuvarlarını kurduklarını anlattı ve ''Rusya, laboratuvarlarını kurunca yaş meyve sebzede daha hassas olmaya başladı. Domates, patates, patlıcan, limon ve üzüme yasak getirdi. Analiz sonuçları olumsuz çıkan üreticiye artık hapis cezası var. Bugüne kadar hep para cezası uygulandı. 2008 yılından itibaren hapisler başlıyor. İhraç edilen üründe üreticiden ihracatçıya kadar herkes sorumludur'' dedi.
* Ziraat Mühendisleri Odası Antalya Şubesi Başkanı Vahap Tuncer ise Rusya'ya yapılan ihracatta üretimde sorun yoksa, sorunun hükümetler arasında, üst düzeyde çözülmesi gerektiğini belirtti. Tuncer, tarımsal kalıntının İspanya'da da, İtalya'da da, Rusya'da da çıktığını, ‘tarımsal kalıntı yok’ demenin inandırıcı olmayacağını ifade etti.
Ve son noktayı işin sahibi üretici koyuyor: Mehmet Kaplan adlı üretici, ''Kilosu 2 Kuruş olan domatesler arı ile döllendirildi. Bunlarda hormon yok. İlaç kalıntısı yok. Dün rahatça ihraç ediliyordu, bugün ne oldu? Bu bir siyasi olaydır'' diye konuştu.
Bence üretici Mehmet Kaplan haklı. Rusya canı sıkıldığı zaman bunu yapıyor. Ama biz, biz onlara ne yapıyoruz?
Dünyada hiçbir ülkenin kabul etmediği Antalya Havalimanı’ndan kalkan eski tip Rus uçaklarının aşırı gürültüsü Lara ve Güzeloba sakinlerini çıldırtıyor, kabulleniyoruz, sesini çıkaran yok. Yöre halkı “Kabus yine geldi” diyor.
Bir söylentiye göre de, Rusların “ürünleri İran üzerinden gönderin alalım” dedikleri yolunda... Bu da çiftçi Mehmet Kaplan’ı bir kez daha haklı gösteriyor.
Herkes bize vize uyguluyor, yurtdışına gittiğimizde ikinci sınıf insan muamelesi gösteriyor, donumuza kadar soyuyorlar, biz vazgeçtik vizeden gelene çiçeklerle kucak açıyoruz.
Peki bu domatesler ilaçlı ve sağlığa zararlı da, kaderci milletime neden yediriyorsunuz? Neden bir büyüğümüz çıkıp da, “Rusya gibi bir devlet bu domatesi vatandaşına layık görmüyor? Ben de yedirmem” demiyor.
Nasıl bir ülkede yaşıyoruz Allah aşkına?... Kendi varlığının sebebi bireyini bu kadar değersiz gören bir Devlet, kendi vatandaşına radyasyonlu çayı bile bile içiren başka bir ülkenin bakanı, ya da zehirli içme suyuna izin veren bir belediye başkanı var mıdır. Bu nasıl bir yaşamaktır Allah aşkına… Tabii buna yaşamak denirse…
GÜLMECE
Sicilya'nın bir kasabasının, kadınları hiç rahat durmaz ikide bir kocaların aldatırmış..
Kasabanın yaşlı papazı, kocasını boynuzladıktan sonra doğru günah çıkartmaya giden bu kadınlardan bıkmış..
“Papaz efendi, şeytana uyup kocamı aldattım” deyip karşısına geçip günah çıkartmak istediklerinde, papaz sinirlenir, “Ayıptır, günahtır. Boyuna kocamı aldattım, deyip geliyorsunuz bari ayağımız taşa takıldı, deyin ben anlarım” dermiş.
Kadınların da işine geldiği için artık kimse kocamı geyikledim, demez papaz efendi ayağım taşa takıldı, diyerek konuyu acarlarmış..
Derken yaşlı papaz emekliye ayrılmış.
Yerine bir başka papaz gelmiş ve bakmış ki kasabanın kadınları aşırı derecede namuslu... Taşa takılıp düştüklerinde, oraları buraları acılıyor, diye günah çıkartmak istiyorlar..
Doğru belediye başkanına gidip durumu anlatmış ve derhal kaldırımların düzgün olarak onarılmasını istemiş.
Ancak duruma vakıf olan başkan katılırcasına gülmeye başlayınca, papaz şaşırmış ve karşılık vermiş; “Sayın başkan gülüyorsunuz ama en çok da sizin eşiniz taşa takılıyor.. Lütfen yani!”
GÜNÜN SÖZÜ
Ölür ölmez unutulmak istemiyorsanız, ya okumaya değer eserler yazın, ya da yazılmaya değer işler başarın.
Benjamin Franklin