Artık şuna kesinlikle inandım ki; kim, hangi görüş, hangi parti iktidar olursa olsun; birincisi Bal tutan parmağını yalıyor, ikincisi de yoksul daha yoksul, zengin daha zengin oluyor. Belki bazen isimler değişiyor, bir devrin orta direği hem yoksul, hem zengin olabiliyor.
Bunları söylüyorum da, kimi kastettiğimi anlamış olmanız lazım. Bugün iki ayrı fotoğraftan söz edeceğim size;
Birinci fotoğraf; halkın büyük umutlarla belediye yönetimine getirdiği CHP’de yaşananlar. Tabi kimsenin günahını almak istemeyiz ama, ortada kasetler, sesler ve görüntüler var. CHP yönetiminin adeta yağma sonrası üleş dağıtırcasına paylaştırdığı görevlere getirilenlerin bir bölümü hiç boş durmamış görünüyor.
Tek tesellimiz Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Akaydın’ın, İl Başkanı Ömer Melli ile birlikte ortak basın toplantısı düzenleyerek, tüm gerçekleri açık ve seçik anlatması ve üstelik Savcılığa suç duyurusunda bulunması. Akaydın’ın şeffaf yönetim sergileyeceğini söylemesi ve bu olayda olup bitenlerin, ne CHP’nin ne de kendisinin üslubuna yakışmadığını söylemesi içimize su serpti.
Bu olay bir gerçeği daha ortaya koydu. Siyasete soyunanların şayet art niyetleri varsa, neler yapabileceklerinin kanıtlanması, ya da bizde siyasetçinin, “bal tutan parmağını yalar” felsefesi ile yetişmesi, bu işe soyunması… Aksi; dürüst insanları zaten bu siyaset kabul etmiyor, dışlıyor…
Bu ikinci fotoğrafı AA bülteninden aldım. Türk Hava Kurumu (THK) Akseki Şubesince, Kurban Bayramı'nda vekaleten kesilen kurbanların etlerinden yaptırılan kavurmalar, muhtaç ve yoksul (!) vatandaşlara dağıtılmış. Toplam 250 kilo kavurmanın 200 kilosunun Akseki'nin köylerine, 50 kilosunun da ilçe merkezinde ihtiyaç sahiplerine dağıtıldığını bildirdi. İhtiyaç sahibi yoksullara…
Eskiden köy yerinde yoksul olmazdı. Hele Akseki’de… O insanlar ürettikleri yağı, sütü, yumurtayı şehir pazarına getirip satar, o parayla çoluk çocuğunun ihtiyaçlarını alır ve köyüne dönerdi. Şehirden bir de Pazar ekmeği alır, köyden getirdiği azığı yufkayla ekmeği dürüm yapardı. Aç ve açıkta değildi, hele yoksul hiç değildi.
Şimdi yarım kilo kavurmayı THK görevlisinden para ödemeden alan şu çocuğun ve ninesi olduğunu tahmin ettiğim yaşlı kadının yüzünü okuyabiliyor musunuz? Acaba yüzlerinden; karınlarını o gün de doyurabilmenin mutluluğu mu okunuyor, yoksa yoksulluğun, birilerinden dilenircesine yardım olarak aldıkları kavurmanın utancı mı okunuyor?
Ama asıl utanması gereken o yoksul köylüler değil.
Asıl utanması gerekenler şu yukarıda tarif etmeye çalıştığım, bulundukları görevleri ülke ve kenti için değil kendi ceplerini doldurmak için yapanlar. Meclislere bisikletle gelip, bununla övünen, ancak Mercedes’lerle ayrılanlar…
Asıl utanması gerekenler; Rüşveti spor kulübüne bağış diye alıp ceplerine indirenler, imar planı tadilatı adı altında belediyecilik yaptıklarını sanıp memleketi yağmalayanlardır.
Ve bu insanların nesli gelişmekte olan toplumlarda hiç tükenmez, tükenmeye yüz tutsun, bizim toplum onları yeniden yaratmayı çok iyi bilir…