Bizim Dostlar Meclisi Grubu ile hafta sonu Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne konuk olduk. Devletimin, sosyal bir devlet olma yolunda attığı ileri adımları görmek insanı gururlandırıyor.
Daha dün, oda olmadığı için koridorlarında hastaların inlediği hastanelerimizin yerini alan, pırıl pırıl, ilaç yerine lavanta kokuları ile bezenmiş tesisleri görmek kimi gururlandırmaz ki?
Sosyal devlet ve “Önce birey” diyen bir anlayışla hastanede rehin kalma korkusunun unutulduğu, sosyal güvencesi olmayan insanların, para-pul istenmeden tedavilerinin yapıldığı Devlet Baba’yı görmek, hastaneye gelemeyen yaşlının ayağına kadar sağlık hizmetinin götürüldüğüne tanık olmak kimi mutlu etmez ki?
Antalya’da hastalanan vatandaşını, özel ambulans uçağı ile Almanya’ya götüren anlayışın, şimdi bizde de yaşatılmasını, Toroslar’ın tepesinden erken doğan bir bebeğin ambulans helikopterle şehre getirilmesini yaşamak güzel değil mi?
Hastalandıkları için tedavi gören okul öncesi ve ilköğretim çağındaki çocukların derslerinden geri kalmamaları için hastanelerde mini okullar açmak fikri bile başkalarını kıskandırmaz mı?
Kendi kendine bakamadığı için Huzurevlerinin dahi kabul etmediği kişilere aylık bakım ücreti ödeyen Avrupalılardan artık neyimiz eksik?..
Artık sağlık konusunda her şeyimiz var.
Antalya’da Örnek bir toplam kalite belgeli Eğitim ve Uygulama Hastanemiz var artık.
2500 kişi, evet yanlış okumadınız güvenlikçisi ile, temizlik elemanı ile, hemşiresi, sağlık memuru, asistanı, doktoru ile tam tamına 2500 kişi bizim sağlığımızı koruyup, kollamak, hastalanmışsak tedavi etmek için 24 saat çırpınıyor. Yetmiyor, aynısının 400 yataklı yavrusu geliyor yakında. O da yetmeyecek. Her yıl 70 bin kişinin göç ettiği Antalya’ya her yıl yeni bir yavru hastane gerekecek…
Devletin politikası yazılır, çizilir, ama esas iş onu uygulayandadır. Bu açıdan bakınca da; Antalyalı olarak bizleri böylesi mutlu eden önceki Sağlık Müdürümüz Dr. Hüseyin Gül, yeni Sağlık Müdürümüz Dr. Adem Bilgin, Başhekim Doç Dr. Ramazan Çetinkaya ve her biri dalının uzmanı 11 Başhekim yardımcısı ile tüm hastane çalışanları kocaman bir alkışı hak ediyor…
Semanur Kurt
Kendisini uzun yıllar öncesinden tanırım. Belediye’ye ilk girdiği 80’li yılların sonlarından beri. Çalışkan, ilkeli, titiz, bilgili ve de beceriklidir. Kent Konseyi’nin Genel Sekreterliği görevine getirildiğinde, “Evet işte tam adamını buldular” demiştim. Yanılmadım da…
Bugünlerde Semanur Kurt üzerinden prim yapmak isteyen kişiler var. Onlara cevabı Semanur yerine Kent Konseyi’nin yöneticileri vermiş.
Antalya Kent Konseyi Kadın Meclisi Grubu Koordinatörü Ayşe Şap, Çevre Çalışma Grubu Başkanı Murat Yıldırım ve Turizm Çalışma Grubu Başkanı Prof. Dr. Tuncay Neyişçi ortak bir açıklama yaparak dedikoducuları kınamış.
Yazı çok uzun ama özü şu:
“… Genel Sekreterimize bir tepkimiz olmadığı halde, varmış gibi çıkarılmasını teessürle karşılamaktayız. Oysa her dönem kent konseylerinin belediyenin / siyasetin arka bahçesi olmaması için ilkeli ve tutarlı bir yaklaşım ve uygulama ortaya koyan Genel Sekreterimiz, bu dönemde de bizim karşı olmamamıza rağmen değil, hatta oybirliğiyle teklif edilerek seçilmiştir.
Eleştiri demokratik bir haktır. Ancak, olmayan bir eleştiriyi varmış gibi göstermek; yapıcı eleştiri bir yana, hiçbir şeye hizmet etmeyen eleştirmiş olmak için eleştirmek bile değil, olsa olsa iftira ile asılsız iddialardan medet uman bir sorumsuzluktur”
Yeter mi?..
Sen işine bak Semanur… Meyveli ağacı toplum olarak taşlamayı severiz biz…
Biraz da politika
Genel seçimin tarihi belli oldu. 12 Haziran’da Türkiye sandık başına gidiyor. Sandık her zaman iyidir. Demokrasinin ilacıdır… Tabii ki ilacı hasta kullanır.
Eğri oturup, doğru konuşalım; hastalıklı bir demokrasimiz var. Taşları bir türlü yerli yerine oturtamıyoruz.
Allah aşkına siz de bakın şu olup bitenlere. Aday adayı olabilmek için çevrilen dolaplara bir bakın. Kimse “Ben hangi konuda bu ülke için iyi bir şeyler yaptım?” demiyor ama, kendisini vekil yapacak halk yerine parti liderine yalakalık yapıyor. Hangimiz liderin bir dediğini iki etmeyen, otur dediğinde oturan, kalk dediğinde kalkan yalaka bir vekilimiz olsun isteriz?
Ondan geçtim, halkın yerel yönetimde görev verdiği belediye başkanları, şimdiden vekil olmak için sıra yarışına girdiler. Kendilerine, “Aday mısınız?” diye sorulduğunda; “Görevden kaçmam” yanıtını veriyorlar. Tam tamına, “Yan cebime koy”
Bir de Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Akaydın’a “gaz” veren bir grup var CHP içinde. Kimi, “istifa edip gitse de, başkan olma şansım artsa” diye düşünüyor, kimileri de, “Kurtulalım” diye. Onlara kimse sormuyor, ”Neden seçtiniz, neden seçildiniz?” diye…
Bir de mevcut vekiller var. Partisinden tekrar aday gösterilemeyeceğini anlayan cin bilim adamı milletvekilimiz Yusuf Ziya İrbeç gibi, erken davranıp parti değiştiriverdi. 7 dil biliyor, bilim adamı… Kimi kandırdığını sanıyor bilmem ama, Antalya’dan hiç ayrılmıyor, bir de “Ben zaten eskiden ülkücüydüm” diye ilçe ilçe dolaşıyor. “Ben yeniden seçilmek için MHP’ye geçmedim” demeyi de ihmal etmiyor. Aday göstermesinler de göreyim bakayım…
Sizin anlayacağınız bugünlerde birileri, birilerini kandırmaya uğraşıyor. Bilmiyorlar ki, bizdeki demokrasi biraz rahatsız. Bilmiyorlar ki, vekili halk değil, liderler seçiyor…