ANTALYANIN KAHYASI

Siyaset bu mu?

Nihayet diğer adaylar da açıklandı. Siyasi partilerde adaylık bekleyenlerin hüsranı, aday olanların sevinci birbirine karıştı. Bu kalemin sahibi birçok seçim geçirdi ama böylesine ilk kez tanık oldu.

Artık kimin hangi partiden olduğunu şekline-şemaline bakarak anlayamıyorsunuz. Bir zamanlar kral olanlar, şimdilerde kralın yaverliğini kabul edebiliyorlar. Amaç rant ise, amaç yatırdığını misli ile kazanmak ise neden olmasın?

Sizin anlayacağınız siyaset, borsa gibi, döviz gibi, ya da altın gibi bir yatırım aracına dönüştü. Parti fanatizmi sona erdi. Partiden önce hangi partinin rantı, daha doğrusu getirisi yüksek o daha önem kazandı. Şüphesiz iktidarı seçenler çoğunlukta…

Antalya siyaset meydanında kazan kaynamaya devam ediyor. Ve kazanda neler hyaşıyoruz, neler…

 

DP ne hale geldi?

Kökü 46 ruhuna kadar uzanan, Demokrat Parti’nin haline bir bakın. Bu parti Bayar’ları, Menderes’leri, Demirel’leri, Çiller’leri Cumhurbaşkanı, Başbakan çıkardı. Demokrasinin kesintiye uğradığı dönemlerde içinden partiler çıkardı. Onlardan Cumhurbaşkanları, Başbakanlar çıktı. En önemlisi bir Başbakan’ı bu vatan ve milleti için ipe gitti, bir Başbakan’ı tam altı kere gitti, yedi kez geri geldi.

Şimdi bu parti Antalya’daki Belediye Başkanlıkları için aday bulamıyor.

Sadece benim bildiklerim Hüseyin Baraner, Sevinç Eyilik, Hasan Namal Büyükşehir Belediye Başkanlığı adaylığını kabul etmediler. İlçeler için aday olanlar da kerhen kabul ediyorlar bu görevi. Yazık…

Mesele seçim kazanmak değil, mesele öylesi basite indirgenmiş ki; Mehmet Ağar’dan DP’yi yüzde 5 oyla teslim alan Süleyman Soylu partiyi yüzde 5’in üzerine çıkaracak. Hedef iktidar olmak ya da yüzde 10 barajını aşmak değil, hedef Mehmet Ağar’ın en belirgin başarısızlığı yüzde 5’lik rekorunu kırmak… Tabii ki buna rekor denirse… Yazık…

 

Peki yöneticiler ne yapıyor?

Bütün bunlar olup biterken, son genel seçimi kaybeden il ve ilçe yöneticileri hala koltuklarında oturuyor. Arada bir açıklama yapıp, “Yaşımız kemale erdi, artık sıra gençlerde. Görevi devretmeye hazırız” nutukları atıyorlar ama, onların yarattığı enkazı devralmaya da kimsenin niyeti yok.

Gemi batıyor. Gemiyi terk eden edene... Terk edenlerden birkaç güzel örnek:

“Bir zamanlar bu partinin Belediye Başkanlığını yapmış. İkinci döneminde başkanlık o’na yetmemiş, sözde siyaset adına diğer partilerle pazarlığa girerek kendi partisinin Büyükşehir belediye başkan adayını harcamış, kendisi de seçim kaybetmiş, şimdi pazarlıkla il Genel Meclisinin birinci sırasını alarak iktidar partisine transfer oluyor… Yazık…

Bir zamanlar yine bu partinin Belediye Başkan adayı olmuş. Bir değil iki kez, her iki seçimi de kaybedince, kendisini aday gösterenleri suçlamış. Şimdi Belediye başkanlığı değil meclisinin birinci sırasını alarak iktidar partisine transfer olmuş… Yazık…

Bir zamanlar bu partinin Milletvekili adayı olarak sahneye çıkmış. Prensesler gibi el üstünde taşınmış, o da Belediye Meclis üyeliğine razı başka bir partiye transfer olmuş… Yazık…

Ve Belediye Başkanı adayı bulamayan bu partiyi terk ederek, iktidar partisine transfer olan bir başkası da yine bu parti sayesinde Avrupa Birliği’nde delegeliğe kadar yükseldi. Yazık değil mi?

Bu mu siyaset? Ya da siyasetin çirkin yüzü?

Siyaset böyle yapılarak mı güven kazanacak? Siyasetçi güvenilir olacak?

Kandırarak, aldatarak, yalan ve talan üzerine siyaset yaparak, el-etek öperek, rant ve menfaat peşinde koşarak mı siyaset yapacak ve bu ülkeyi yönetmeye talip olacağız? Biz, bizi TBMM’nde, Belediye Meclisi’nde, İl Genel Meclisi’nde temsil edecekleri seçerken, ne zaman özenli ve titiz davranacağız? Seçim günü pikniğe gitmek yerine, “aman seçim varmış bana ne? “ demeyip sandığa, kendi, kaderimizi belirlemeye ne zaman gideceğiz?

İşte bu soruların cevabını doğru verebilirsek, herhalde göstermelik değil, gerçek çağdaşlık ve demokrasi için ilk adımı atmış oluruz.

Önce kendimizi değil kentimizi, önce partimizi değil ülkemizi düşünürsek her şey kendiliğinden çözüme kavuşacaktır.

 

 

BİRAZ DA GÜLELİM

 

Kamera Şakası

 

Savcı, sanık sandalyesindeki yaşlı teyzeye sorar :

- Bize yaşınızı söyler misiniz?

- 86 yaşındayım

- Lütfen bize olay günü neler olduğunu anlatın :

- O gün hava çok güzeldi ve ben parkta oturuyordum…. derken o adam geldi yanıma oturdu

- Onu tanıyor muydunuz?

- Hayır ama tatlı birine benziyordu

- Sonra ne oldu?

- Birden bacaklarımı okşamaya başladı…

- Ona engel oldunuz mu?

- Hayır

- Neden?

- Çünkü hoşuma gitti.. kocam 30 yıl önce öldüğünden beri kimse bana böyle dokunmamıştı….

- Sonra ne oldu?

- Sonra göğüslerime dokundu….

- Engel oldunuz mu?

- Hayır

- Neden?

- Çünkü bana kendimi uzun zamandır ilk defa bir kadın gibi hissettiriyordu…

- Sonra ne oldu??

- O kadar tahrik olmuştum ki bacaklarımı açtım ve "Seviş benimle, hadiii seviş benimlee!!!" diye bağırdım…

- Sizinle sevişti mi??

- Hayır!! Ben öyle bağırınca o da birden "Gülümseyin, Kamera Şakasııı!!"diye bağırdı ben de onu vurdum !…

 

 

GÜNÜN SÖZÜ

 

Güzel konuşmak için tek bir yol vardır; dinlemeyi öğrenmek... 

 

C.Morley

 

Yayın Tarihi
05.03.2009
Bu makale 511 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!