Yıllar yıllar öncesine gittim yine. Hiç unutamadığım bir öğretmenim, anılarımda tap taze yaşıyor. Oysa yarım yüzyılı geçti görüşmeyeli.
Hasanoğlan’da, öğretmen okulu birinci sınıftayım. Yeni geldik evlerimizden, okuldaki ilk haftam.
Ailemden uzak, yalnız yaşamanın yollarını arıyor, dersleri tanımaya ve ısınmaya çalışıyorum. Her bir öğretmenle, dersi ya seviyor, ya da… ‘’Dersi sevmesem de çalışmak zorundayım’’ diyorum.
Bu gün, ilk iki saat Türkçe dersimiz var, öğretmeni merakla bekliyoruz... Yüreğim pır pır. İlkokulda da Türkçe dersini severdim. Babamın aldığı Ulus gazetesini anlar anlamaz okurdum her gün. O’da sınav yapardı okuduklarımla ilgili. İlk okuma heyecanımdı bu günlük gazete. Acaba öğretmen sorar mıydı önceki okuduklarımızı? Atatürk’ün de yazı yazdığı söylenen Ulus gazetesini, babamın bana anlattığı gibi gururla anlatabilir miydim?...
Kendi kendime konuşurken; uzun boylu, siyah takım elbiseli, yakışıklı, genç bir öğretmen girdi sınıfa. Kendisini tanıttı. Türkçe öğretmenimizdi.
Ders boyu süren; tanışmalı sınıf yoklamasını yaparken, tek tek konuşturmuş, güleç yüzüyle bizimle, ailemizle ilgilenmişti. Neler okuduğumuzu sormuş; ders kitabı dışında okuma olanağı olamayan arkadaşlarımızı da yargılamadan, kınamadan dinlemişti.
İlk dersimizde; İstanbul Erkek Öğretmen Okulu son sınıfta okurken, okulu bırakıp Kurtuluş Savaşı’na katılmak için Ankara’ya gelen; vatan sevgisi, ayrılık, gurbet gibi konuları işleyen şiirleriyle tanınan Kemalettin Kamu adlı şairi öğrenmiştik. ‘’Gurbet Şairi’’ diye de anılıyordu.
GURBET
Gurbet o kadar acı
Ki, ne varsa içimde,
Hepsi bana yabancı,
Hepsi başka biçimde.
…………..
Ben gurbette değilim,
Gurbet benim içimde.
Şairden; yumuşacık sesiyle okuduğu, kendimizden bir şeyler bulduğumuz bu örnekle, yüreklerimizde şiir ateşi yakarak dersi bitirmişti öğretmenimiz.
Zamanın nasıl geçtiğini anlayamamış; ‘’İşte benim örnek öğretmenim’’ demiştik. Tüm sınıf mutluyduk.
‘’Öğretmen, bir sanatçı gibi, işine büyük bir tutkuyla âşık olmalıdır.’’ diyen ünlü yazar Anton ÇEHOV’un sözünü doğruluyordu öğretmenimiz...
Artık özlemle bekler olmuştum Türkçe dersini. ’’Öğretmenimiz, şiirler okusun; yeni ozanları, yazarları tanıtıp, kitaplar önersin.’’ diye.
Derste neler öğrenmiyorduk ki!.
İnce duygululuk, saygı, sevgi, dostluk, sanatseverlik, bilimsellik, düşünerek var olma bilinci… Tüm bunlar için de okumak gerektiği. Sınıf ve okul kitaplıklarından aldığımız kitaplar yetmiyor, Varlık ve Türk Dili gibi dergilere aboneliğimiz yetmiyor, Varlık Yayınlarından belli aralıklarla kendimize ait kitaplar istiyorduk. Açtık; sınıfta, bahçede, yemekhanede, yatakhanede her yerde doyumsuzca okuyor, düşünüyor, okuduğumuz kitapları tartışıyorduk sınıfta.. Bizi gururla izleyen öğretmenimiz mutluydu.
‘’ Öğretmenler; öğrencilerinize bir şey öğretmeyin, onların düşünmelerini sağlayın…’’ diyen
SOKRAT’ı düşünüyordu belki!.
Okuduklarımızı değerlendiriyor, yazmaya özendiriyor, yazdıklarımızı da duvar gazetemizde yayınlıyordu. Gazetemizin adı mı?
‘’ÖZDÜŞÜN’’
‘’Düşünüyorum öyleyse varım’’ Descartes
Gazete başlığının altında yazılı, anlamlı bu sözü de, gazetenin amacını belirliyordu.
***
Tüm öğrenciliğimiz süresince onlarca öğretmen tanırız. Yüreğimizde yer edenleri, iz bırakanları anımsarız. Görüşmesek de unutamayız, örnek aldığımız, benzemeye çalıştığımız bu öğretmenlerimizi.
Hep bir şeyler eksik kalıyor, tanıtmak öyle zor ki saygıdeğer öğretmenimi… Ancak; teşekkür borcum var:
TÜRKÇE’yi, çok güzel konuşup sevdirdiği için,
Duyumsayarak okuduğu şiirlerle, şiir sevdalısı yaptığı için,
Şiir, öykü yarışmaları düzenleyip yazmaya yönlendirdiği için,
Sınıfta, okulda, gazete çıkartıp; yazılarımızı gazetede okumanın çocukça gururunu yaşattığı için,
Okumanın, her kitapla yeni bir dünyada yaşamanın sevincini tattırdığı için,
Ayda bir kez, tiyatro salonunda tüm okul öğrencilerine, okuduğumuz bir kitabı tanıtmamıza, toplum karşısında konuşma rahatlığı kazanmamıza fırsat tanıdığı için,
‘’Sevgiyle doluysa yüreğiniz, içten bakıyorsa gözleriniz; öğretmenlikte başarılı olunur.’’ Gerçek örneğini görmemize olanak sağladığı için,
Köylere geziye götürüp, köy çocuklarının gözlerindeki, bizler gibi öğretmen olabilme isteğini, okuma kıvılcımını gösterdiği için,
Biliminin, özgür düşünmenin, özgürlükçü olmanın üstünlüğünü kavrattığı için,
Atatürk’e, ilke ve devrimlerine inanan ve savunan, yurtsever bir gençlik yetiştirdiği için,
Bu yaşımda yazabileceğime inandırarak, yüreklendirdiği için…
Sonsuz teşekkürler öğretmenime.
‘’bir gün gelir
gelir bir gün
gönüllerde yaşarım ben’’ diyorsunuz ya bir şiirinizde!
Hep gönüllerimizde yaşadınız öğretmenim.
Yazılarıyla, öğretmeye, düşündürmeye, sorgulatmaya, aydınlatmaya devam eden öğretmenimi, elli beş yıl sonra yeniden bulmanın mutluluğunu yaşıyorum.
Kim mi?
Bir eğitimci, yazar, şair HÜSEYİN ERKAN.
Ailenizle, sevdiklerinizle nice sağlıklı yıllar diliyorum sevgili öğretmenim.
İncelik yazan, sevgi dokuyan kaleminiz hiç susmasın…
Saygılarımla.