YAŞAMIN İÇİNDEN

Kara Bir Leke        

             Bu ara aklı hep okullarda Bahar’ın... Okulda...Öğrenciliğinde...Öğretmenliğinde...Dolaşır da dolaşır, oradan oraya...Kimi zaman hepsini birden, kimi zaman da tek tek konuk eder anılarını bu güne...Onlar ki, kimi mutlulukla yüreğini ısıtan, kimi hüzünle yüreğini acıtıp donduran anılar…

            Bahar, okulda öğrenci bugün, öğretmen değil. Öğretmen okulu öğrencisi… Ortaokul ikinci sınıfta... Çalışkan, başarılı bir öğrenci hem de. Sınıfta, okulda, birçok etkinlikte görevi var. Müzik salonu ve kitaplık en çok gittiği yerler. Koroda şarkı söylüyor, mandolin topluluğunda mandolin çalıyor,  şan dersi alıyor, müzikte zorlanan arkadaşlarına yardımcı oluyor. Öyküler yazıyor, şiir yarışmalarına katılıyor. Bu çalışmaları ders ile etüt arasındaki iki saate sığdırabilmek için nefes nefese koşturup duruyor. Ama zor gelmiyor bu koşuşmaca O’na. Dersten sonra kitaplığa, müzik odasına gitmek, en sevdiği  uğraşlar içinde ...Mutluluk veriyor yalnızca, yorgunluk değil..

             Yetenekli olduğunu söylüyordu müzik öğretmenleri. Yeteneğini geliştirmeliydi, belki müzik öğretmeni olurdu. Belki!!.. Hem piyano çalan kim vardı ki sınıfta Bahar’dan başka. Türkçe öğretmeni de kitaba olan sevgisinden memnun, yeni yeni listeler öneriyordu. Yeni bir dünya idi her kitap! Kocaman bir dünyası olmuştu. Roman, öykü, şiir... Doyamıyordu, okumaya ve öykü yazmaya... Türkçe ve müzik öğretmenleri inanıyor güveniyorlardı ya... Çok şey değil, yalnızca çalışmak kalıyordu Bahar’a.  ‘’Öğretmen çalışkan olmalı, aydın olmalı, iyi insan olmalıydı... Olmalıydı ki, öğrencilerini de kendisi gibi yetiştirmeliydi’’...Böyle söylüyordu, sevgili öğretmenleri.

            Çalışmak güzeldi güzel olmasına da… Güzelliğinin yanında bir yararı daha vardı Bahar için. Yatılı okulda ailesinden uzaktı. Yalnızdı. Bu boşluğu dolduran bir uğraşı olmalıydı. Varsa uğraşı, sıla özlemine, anne, kardeş özlemine katlanmak daha kolay oluyordu. Babası yoktu, sonsuzluktaydı… Yüreği yangın yeriydi çoğu zaman andıkça babasını. Unutamıyordu hiç. Unutamıyordu ya...    Arkadaşları vardı kardeş yerine sevdiği, sevildiği. Öğretmenleri vardı sevecen, öğrencilerini evlat gibi görüp değer veren. Babacan, anaç öğretmenleri... Yaşlı, genç, sevgi dolu öğretmenleri. 

             Sevgi dolu muydu tümü? Değildi kuşkusuz. Sevgisizliği öğreten öğretmenler de vardı. Bahar, hiç yakıştıramıyordu bunu öğretmene.

            Çalışmayı seviyor, başarılı olmayı seviyordu O. El işi dersi de sevdiklerindendi. Dersi de, öğretmenini de seviyordu. Güzelliğin ayrıntıda olduğunu bilenlerdendi öğretmeni. Kolay kolay iş beğenmezdi. Beğendiği işlerden birer tane örnek alırdı yıl, sonunda sergilemek için.

             Bahar’ın işinden de almıştı yine o gün. Evine götürmesini istemişti seçtiği el işlerini. Kendine güvenildiği için sevindi. Sevindi de… Sonraki ders beden eğitimiydi. İş atölyesinden çıkınca koşarak yetişilirdi spor salonuna. Bu durumda nasıl yetişecekti? Biraz zordu. Öğretmene de hayır denir mi? Diyemezdi.

 Olsun başka bir öğretmen görev verdiği için gecikebilirdi. Anlayışla karşılardı, öğretmeni mutlaka!     

             Çok sert bir bayandı beden eğitimi öğretmeni. Ödü kopardı herkesin. Yüzü gülmez, alaycı mı alaycı… Kendisinden sonra derse girilemezdi asla. ’’Ama olsun yetişemesem de, öğretmenim görevlendirdiği için gecikiyordum. Şimdiye kadar gecikmedim ki.’’ diye korkusunu geçiştirmeye, kendini yüreklendirmeye çalışıyordu.

            Spor salonuna girdiğinde, arkadaşları eşofmanlarını giyip sıra olmuş, öğretmeni bekliyorlardı. Soyunma odasına koşup üstünü değiştirdi ama… Eyvah!! Yetişemedi… Öğretmen henüz  ‘’Günaydın’’ demişti ki sınıfa, sıradaki yerini aldı hemen. Aldı almasına da o kadar kolay olmadığını anlayacaktı birazdan. Ateş saçan gözlerle kendisine bakan öğretmenin sorusunu, neden geciktiğini, bir görevi yerine getirmenin çocukça gururuyla, yanıtladı.    Ne bilebilirdi, gururunun boş olduğunu, kendisine inanılmayacağını?

             ’’Yalan söylüyorsun’’ dedi, öğretmen...

             Arkadaşları biliyordu bilmesine yalan olmadığını da, kimse ses çıkaramazdı O öğretmene.

            Sorsaydı eğer el işi öğretmenine, yalan söylemediğini öğrenecekti öğrencisinin ama, ah o önyargı yok mu, önyargı!.. Yüzde yüz gerçeği söyleyen bir öğrenciyi bile yalancı yapardı o!

Yatılı okulda, savunmasızdı Bahar. ‘’Hayır, öğretmen hanım, benim çocuğum yalan söylemez’’diyebilecek kimsesi olmadığı için, boynu bükük kalakaldı.       Utanmıştı, şaşkındı, üzgündü. İnanamıyordu.

            Yalan söylemeyi bilmezdi ki O. Çalışmayı öğrenmişti de yalan söylemeyi öğrenememişti nedense. Öğrenmeyi düşünmemişti bile. Sıcak bir yuvada, sevgi dolu bir dünyada büyümüştü çünkü O. Kendinden küçük üç kardeşine ablalık yapmıştı. Örnek olmuştu. O dünyada da yalanın yeri olmamıştı hiç. 

            Sonra...

            Sonra mı?

            Tüm derslerden başarılı olan Bahar, beden eğitimi dersinden bütünlemeye kaldı o yı .

             Önemli olan başarısız olmak değildi. Başarılı olduğunu biliyordu çünkü.

            Önemli olan, bütünlemeye kalmak da değildi. Daha önce kalan arkadaşları sınava geldiklerinde eğlendiklerini bile söylüyorlardı.

             Yalancı olmakla suçlanmasıydı, önemli ve acı olan. Yalan söylemeden, hak edilmeden verilmiş bir cezaydı bu.

             Bahar, o yıl bütünlemeye kaldığını, sınavdan en iyi notu alarak sınıfını geçtiğini hiç unutamadı.

            O ‘’ sözde öğretmen’’i de...

             UNUTMADI, UNUTAMADI.

            Kara bir leke olarak kaldı hep belleğinde.

Yayın Tarihi
02.05.2021
Bu makale 1093 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!