YAŞAMIN İÇİNDEN

ALABAMA MONTGOMERY’DEN SEVGİLERLE

Selam Melis’ciğim,

 

Gittiğin yere götürebilsen

 Sevdiklerini,

Yüreğinde taşımasan!..

 

İşte bu haldeyim!.. Ama seninle konuşmak iyi geliyor bana.

İki mektubun arası soğumadan yazıyorum bu nedenle. Belki bundan önce gönderdiğim eline bile geçmedi ama olsun. İkisini ardı ardına okursun.

Senin gibi bir dinleyicim de olunca! Konuşmadan duramıyor, içimi dökmeden, gördüklerimi canımla paylaşmadan edemiyorum!..

Yoooo sıkılmıyorum! Sıkılır mıyım? Kaç aydır görmediğimiz yavrularımızla birlikte olmak öyle güzel ki! Zamanı durdurabilsek keşke! Oysa; hele de sayılı olunca, koşa koşa geçiyor günler.

Tamam canım sızlanmak yok! Sevdiklerimleyim! Senin ve ülkemin özlemi benimkisi yalnızca…

Haaaa ülkem dedim de! Nasıl gidiyor yerel seçimlerde partiler arası yarışlar? Hep dokuz saat geriden geriden izliyoruz gündemi. İnternetten yazarların yorumlarını okuyor, olan biteni öğrenmeye çalışıyoruz.  Hele enişteni bir görsen, didik didik ediyor gazeteleri.

31 Mart 2024 tarihi ve bu seçimler çok önemli. Hem bizim hem de ülkemiz için.

Devletin temel yasası Anayasayı yok sayan, cumhuriyete göz diken, hukuk tanımayan, laikliği inançsızlık gören, demokrasiyi amacına ulaşmak için binilen trene benzeten bir partiyle karşı karşıyız. Bu düşüncedeki bir parti, cumhurbaşkanıyla, bakanlarıyla, devletin tüm olanaklarını kullanarak seçim çalışması yapıyor. İnsanları ayrıştırmak için de elinden geleni… Zaten iktidarda olan böyle bir partinin yerel seçimlerden başarıyla çıkması elini güçlendirecektir. Ve sonrasını düşünmek bile istemiyorum…

“Eğitimin dinselleştirilerek, tarikat ve cemaatlerin güdümüne sokulmasına ne dersin? Ya da kanaat önderi denilen, aklın özgürleşmesine, aydınlanmaya karşı, eğitimci kimliği olmayan kişilerin okullarda derslere girmesine… Dahası, çocuklarımızın bilimden uzaklaştırılarak kör inanca teslim edilmesine…” Yeter yeter! Unutmadım, ama eğitimin bu hale getirilmesi yüzünden yüreğim öyle yaralı ki!.. Dillendirmek istememiştim.   

Umarım korktuklarımız gerçek olmaz!

Bizde olduğu gibi burada da seçim var. Amerika Birleşik Devletleri Başkanlık seçimi yapılacak Kasım ayında. Yalnız bunlarda sistem bizden farklı. Ön seçimi Nisan, genel seçimi Kasım ayında yapıyorlar.

Joe Biden; liberal bir parti olan Demokrat Parti adayı. Hukukçu, eski bir senatör ve yıllardır siyasetin içinde.

Nikki Haley adlı partisinin bir diğer adayıyla ön seçimde yarışan ve ipi önde göğüsleyen Donald Trump ise muhafazakâr bir parti olan Cumhuriyetçi Parti adayı. Ünlü bir müteahhit. İş adamı. Ve yalnızca Amerika’nın değil dünyanın en zenginler listelerinde adı olan birisi.

Şimdiki ABD Başkanı, ikinci kez seçilmek için aday olan Biden 82 yaşında. Bir önceki dönem ABD Başkanı, ikinci kez seçilmek için yarışan Trump ise 78 yaşında.

Trump ile Biden arasında yaşanan başkanlık yarışı tüm hızıyla sürüyor. Televizyon kanalları bu ikilinin seçim gezisinin peşinde. Her adımını izliyor, konuşmalarını pardon birbiriyle atışmalarını veriyor. Ama ne laflar sorma! En ilginci ne biliyor musun? 82 yaşındaki aday kendinden küçük adayı yaşlılıkla suçluyor. Benzeri neler neler! Bekleyip göreceğiz sonucu… Buradaki seçimler, Amerika’nın ötesinde dünyadaki tüm ülkeler için önemli!.. Her ülkeye DEMOKRASİ götürüyor ya!  

“Ablacığım sen gerçekten çok konuşur olmuşsun. Bayılttın beni siyaset yaparak!” Dediğini duydum. Haklı olabilirsin ama sana baştan söylemiştim, çok sözümün olduğunu...

Şimdi sıra asıl anlatacaklarımda. “Eyvah!” deme sakın! Siyaset yok.

            Başlığa dikkat ettin mi? Alabama’yı başa yazdım bu kez! ‘Düşünme, yorulma!’ diye.

 Montgomery’de gezdiğimiz yerleri, gördüklerimi anlatmayı sürdürüyorum bıraktığım yerden.

Her köşesinden tarih yankılanan bir kent olduğunu da söylemiştim. Önce biraz tarih soluyalım istersen bu güzel kentte. Bakalım geçmişinde ne acılar ne güzellikler gizli?

     19.yüzyılın ortalarında Amerika’nın güney eyaletlerinde ekonomi büyük çiftliklerde yapılan tarıma dayalıdır. Pamuk, tütün, şeker kamışı ağırlıklı bir tarım yapılmaktadır. Bu tarımdan da varsıllığına varsıllık katmaktadır büyük toprak sahipleri. Ve ucuz işgücü olması nedeniyle kaçak getirilen Afrikalılar bu çiftliklerde köle olarak çalıştırmaktadırlar.

 Abraham Lincoln; ülkede köleliği kaldırma sözü vermiştir Amerika Birleşik Devletleri Başkanı seçilmesi halinde. Seçimi kazanıp başkan olur olmaz da birçok kuzey eyaletinde köleliği yasaklar. Kendilerine yasağın uygulanacağını, en kötü yaşam koşullarında çalıştırdıkları kölelerini yitireceklerini düşünen ve yasağa karşı çıkan Güney eyaletleri; Alabama, Louisiana, Georgia, Teksas, Florida, Mississippi, Güney Carolina gibi eyaletler Amerika Konfedere Devletini kurarlar.

Amerikan İç Savaşının nedenlerinden biri de bu birliğin kurulup Amerika Birleşik Devletleri ile yaşanan tarihi çatışmadır.

“Tarih yankılanıyorsa oralarda, tarih dersi vermek zorunda değilsin, sıkıldım!” dedin biliyorum. Tarihi bilmezsek geçmişte yaşanan hataları yinelemekten kurtulamayız biliyorsun can.

 Tamam bittiiii!

Şimdi sözü nereye bağlıyorum göreceksin. Dün gittiğimiz güzel bir evi gezdireceğim sana. 

Umut’cuğumun; yeşillikler arasında bahçe içinde bir evi var. Sincapların her yerde korkusuzca oynaştığı, ağaçlarında kuşların dem çektiği… (Bu iyiliğimi unutma, sana yeni bir deyim armağan ediyorum.) Kent içinde. O nedenle birçok yere yürüyerek gidebilme şansımız oluyor.

Bugünkü tarihe yolculuğumuzu da evimizin çok yakınına yapıyoruz. Yine ağaçların arasından kısacık yürüyüşten sonra güzel bir evdeyiz. Beyaz Saray! Evet evet yanlış duymadın!     

Başkanlardan söz ettik ya! Dersimin nedenini açıklayabildim mi canım?

Jefferson Davis’in öncülüğünde Birleşik Devletlerden ayrılan eyaletlerin oluşturduğu, Amerika Konfedere Devletinin ilk başkanı (1861-1865) olunca; ailesiyle oturduğu evde, birinci Beyaz Saray’dayız.  

Masumiyetin simgesi manolya ve bölgeye özgü çeşit çeşit ağaçların arasında, çimlerin, çiçeklerin ortasında iki katlı bir ev. Bahçesinde tabelası olmasa albenisi, çevredeki evlerden pek ayrımı da yok.

Beyaz Saray’dan içeri girince, İtalyan tarzı bir ev olduğunu ve 1835’lerde yapıldığını öğreniyoruz. Montgomery’nin en eski tarihi evlerinden biri olduğunu da.

İki katlı evde odalar; 1850-1860’larda kalma, birçoğu özgün, o dönemin eşyalarıyla döşenmiş.

 Neler neler var diyeceksin değil mi? Neler yok ki!

Amerikan İç Savaşı ve Konfederasyon ile ilgili yazılı belgelerin, savaş malzemelerinin yer aldığı camlı dolaplar, duvarlardaki resimler, fotoğraflar sarıveriyor dört bir yanımızı hemen.

Başkanın, çalışma ve toplantı odaları ile konuk ağırladıkları salonların bulunduğu birinci katı geziyoruz önce… Duvarları kitaplar dolusu kitaplıklarla donanmış bir salondan çalışma odasını giriyoruz. Maun çalışma masasının üzeri başkanın bir büstü, kuş objeler, yazı malzemeleriyle selamlıyor gezenleri. Masada yer alan “Konfederasyon Hükümetinin Yükseliş ve Düşüşü” yazısını çok anlamlı buluyor bakışıyoruz eniştenle.

Birinci salondaki piyano dikkatimi çekiyor hemen. Başkanın; iyi eğitim almış karısı Varina’yı bu piyanoyu çalarken düşlüyorum önünden geçerken. Piyanonun üzerinde de çok şık porselen vazoya yerleştirilmiş kozasında yeni açmaya başlamış pamuk demeti. Güneyli bir çiftçi olan Başkan’ın kendi pamuk tarlalarından alınmış olduğunu düşünüyorum gülümseyerek... İkinci salondaki ceviz yemek masasına, kolçaklı sandalyelere bakarken de fotoğrafta yer alan dönemin ünlü siyasetçilerini yemek yerken görüyorum adeta. Ailenin kullandığı gösterişli gümüş servis takımları ve çay setiyle de yaşanılan görkemi…

İkinci katta çıkıyoruz yan duvarları aile fotoğraflarıyla dolu ahşap merdivenlerden.

Yatak odalarını gezerken; sanki yalnızca bizim kültürümüze özgüymüş gibi şaşırıyorum. Her yabancı ülkede gördüğümde olduğu gibi. El işçiliğinin doruğunda kabartma işemeli keten ya da tığ işi yatak örtüleri, ipek bebe battaniyesi, delik işiyle bezenmiş bebek vaftiz elbisesi…

 Bitmedi!

 Yatak odasında, karyolanın başındaki çekmeceli dolabın üzerinde duran, Başkanın karısı Varina’nın armağan ettiği aileye ait İncil her gece yatmadan önce okunduğunu düşündürüyor. Camlı dolaptaki çok şık gelinliği, giyimindeki inceliğin bir göstergesi gibi. Ve ölüm döşeğinin üzerinde serili, elmas kesimli yıldız şeklinde kırkyama işi harika yorgana içim burkularak bakıyorum.  

Görsel bile olsa, yıllar yıllar önceyi duyumsayıp, dönemi, o günleri yaşarken ayrılıyoruz evden.

Başkanın evinde tarih yaşadık ama bugünü bitirmedik canım. Anlatacak çok şeyim olduğunu söylemiştim. Şimdi sanat soluyacağız Montgomery’de bir başka müzeye gidiyoruz.  

Bu kez yürümeyeceğiz. Çünkü uzak! Yok yok çok uzak değil merak etme!.. Zaten çok büyük bir kent değil. Bir Eskişehir gibi düşünebilirsin. Ama arabayla gideceğiz. Ve burada araç kullanmak işkence değil, yollar güzel, sürücüler birbirine saygılı olduğu için keyifli.

Birazcık yazın sanatına düşkün olduğumu biliyorsun! Bütün gece yazarları, evine gideceğimiz bu karı kocayı çalıştım heyecanla. Yaşamlarını bilirsem gördüklerim daha anlamlı gelir düşüncesiyle…

“Eyvah! Siyaset bitti, tarih de bitti edebiyat dersine mi giriyoruz?” diyorsun. Ama inan senin de ilgini çekecek bu kez anlattıklarım! İstersen teşekkür bile edebilirsin!

Zelda Sayre; 1900 doğumlu bir yazar. Oyuncu, dansçı, ressam. Sosyetenin gözdesi, güzelliğiyle ünlü “altın kız”ı. Kısa öykü, makale, oyun yazarı… “Son Valsi Bana Sakla” adlı bir de romanı var. Çok yetenekli bir yazar. Hatta kimi kaynaklarda kocasının; kendi kitaplarına, Zelda’nın günlüğünden alıntı yaptığı bile söyleniyor. Çalıntı diyebilirsin!

Amerikan edebiyatında 20. Yüzyılın en güzel romanları arasında gösterilen; aşırılığın, varsıllığın, gösterişin ve bunların neden olduğu çöküşün anlatıldığı, “Muhteşem Gatsby” romanının yazarı F.Scott Fitzgerald’in de karısı Zelda.

F. Scott ile Zelda Fitzgerald’ın ilişkileri inişli çıkışlı... Kavgalar, aldatmalar, ayrılıklar, barışmalarla yürütülmeye çalışılan fırtınalı, acı veren bir evlilik. Ama her şeye karşın vazgeçemiyorlar birbirlerinden. Ancak; aşırı gerginlikle süren bu yaşam onun iç dünyasında onarılmaz yaralar açar. Yıpratır! Birçok kez ruhsal tedavi görmek için hastaneye yatmasına neden olur. Son yatışı, yaşamının da sonu olur. Hastanede çıkan büyük yangında kurtarılamayarak trajik bir ölümle yaşama veda eder yazık ki!.. Ne acı değil mi?

Tutkulu aşklarıyla, kendilerine özgü yaşam biçimiyle dillerden düşmeyen bu sanatçı karı kocayı unutulmaz kılmak için yapılanlar, buruk da olsa mutlu ediyor insanı…

Zelda; 2020 yılında Alabama Yazarlar Onur Listesi’ne alınıyor.

Fitzgerald Müzesi, her yıl liseler arası “Zelda Sayre Fitzgerald Genç Yazarlar Ödülü” düzenliyor

Evleri müze yapılıyor.

Bana en ilginç gelen ise bu müzede kalabileceğimizi öğrenmek oluyor. Evet yanlış duymadın canım! Bir müzede kalmak!.. Ne heyecan verici değil mi? Fiyatı ise dudak uçuklatıyor. Sorma, söylemesem daha iyi olacak!.. Gecelik fiyatını asla tahmin edemezsin. 5000 dolar!.. Eveeeeet!

Scott- Zelda Fitzgerald’ın müzeye dönüştürülmüş, yaşadıkları evdeyiz şimdi. Sanatçı çiftin yaşamına adanan bir müzedeyiz. Beş dolarlık giriş ücretini ödüyor ve içeri giriyoruz.

 Giriş katındayız. Oturma odasındaki dönemi yansıtan mobilyaları Zelda’nın çocukluk arkadaşı olan bir aile bağışlıyor... Duvarlarda; aile fotoğrafları, ikilinin biyografileri yer alıyor.

Zelda’nın odasındaki koltukta duran kırlente onun bir sözü işlenmiş. “Keşke dünyadaki her şeyi seninle yapsaydım.” Özgürlüklerinden ödün vermeyen, her konuda uçlarda yaşayan eğlence düşkünü sanatçı iki insanın yaşadığı evde, edebiyat soluyarak gezerken okuduğum bu yazıyla irkiliyorum. ‘Kime söyleyebilir bu sözü?’ diye soruyorum kendi kendime. Kocası mı? Gizli bir sevgilisi mi? Her kim olursa olsun iç acıtan bir “Keşke!”

Bu iki katlı, özenle döşenmiş evin ikinci katı konaklanabilecek iki süit biçimde düzenlenmiş. Orayı da gezdik. O dönemi yansıtan dekoruyla çok şık olmuş. Zamanın en çılgın eğlencelerinin yaşandığı salonda bulunmak bile heyecanlandırıyor gezerken. Hatta ‘burada bir gece geçirmek ne güzel olurdu’ diye düşünmeden edemiyorum!

Görmediğim bir kadının, sağlığı elverseydi, bizlere nice yapıtlar armağan edecek bir yazarın yaşadığı evi doyasıya geziyoruz. Biraz önce okuduğum o cümleyle duyumsadıklarım yüzünden acıyan yüreğimle çıkış kapısına yöneliyoruz. O güzel düzenlenmiş bahçenin ayırdına varamayacak denli karmakarışık duygularla arabanın koltuğuna yığılırcasına oturuyorum.

 Kızma! Duygusal olduğumu biliyorsun! 

O gün; bir müze daha vardı gitmeyi planladığımız... Arabayı çalıştırırken yüzüme bakan enişten; “Artık bitti eve gidiyoruz!” dedi kararlılıkla….

   Yine ne çok konuştum değil mi? Eeee öğreten yanım, yok yoook! Gördüklerimi sevdiklerimle paylaşan yanım ağır bastı. Asıl nedenini söyleyeyim mi? Nerede olursa olsun güzellikler, bir yanım eksik geziyorum sen olmayınca biliyor musun? O yüzden böyle uzuuuun uzun anlatmam!

Şimdi nasıl olduğumu merak ediyor musun hala? Sevdiğin şair söylesin!

  “Bugün hava güzel,

Bugün içim içime sığmıyor.” Cahit Sıtkı Tarancı

Özlemle kucaklıyorum canım benim.

Montgomery’den sevgilerle… 

 

Fazilet ÖZKAN POR

             30/03/2024

Yayın Tarihi
31.03.2024
Bu makale 259 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!