Akademi Sofrası
Çetin yerlerdi o zamanki Ankara yaylası ve yamaçları; ancak yüreği sağlamların ve gözü peklerin dayanıp direnecekleri bir yer. Orta Asya steplerini, derin ve uzak “geçmiş”i, “öz”ü, “kök”ü akla getirir bir tabiat… Ruşen Eşref Ünaydın
Atatürk’ü en yakından tanıyanlardan biri; gazeteci, yazar, Ulusal Bağımsızlık Savaşı dönemini en gerçekçi anlatanlardan Ruşen Eşref Ünaydın; köşkün bulunduğu yeri böyle tanımlıyor.
Kahraman asker, eşsiz devlet adamı, devrimci, barışsever, korkusuz Atatürk; ancak böyle bir yerde yaşayabilirdi elbette.
1921 baharından 1932 yılına dek Mustafa Kemal’in yaşadığı bağ evini gezelim önce:
Çankaya, Ankara’nın güney yamaçlarındadır. İğde ağaçlarının arasından kıvrıla kıvrıla bir yoldan varılır tepedeki bağ evine. Çankaya’daki iki katlı bağ evi, ağaçlar arasındadır. Evin kuzeyinde, Ankara’ya hâkim büyük bir terası bulunmaktadır. Kırmızı tuğla ve Ankara toprağıyla örülmüş, uzaktan bakıldığında gelincik kırmızısı görünümlü. Gelincik ve bağ toprağı kokulu bir ev.
Üst katta; ana salon ve iki oda vardır. Zemin katta; ana salon, iki oda, ortası sekizgen mermer havuzu… Ankara ovasına bakan iki kanatlı kapı açıldığında, akşam yeli estikçe ağustos kırlarının kokusunu buram buram soluduğunuz havuzlu bir oda. Evin önündeki çeşmesinden Çankaya tepelerinin bağrından gelen, serin serin akan bir su. İşte Mustafa Kemal Paşa, Kurtuluş Savaşı yıllarında, Çankaya’daki bu bağ evinde yaşar…. Gürültüsü bütün ovayı tutan eski model bir otomobille Taşhan önünden yola çıkan Mustafa Kemal; bağ evinin önünde iner. Bu serin ince su ile yüzünü gözünü yıkar, yurdunun kaynağıyla arınır, dirilir. Sonra da kısacık bir dinlenmeden sonra yeniden çalışmaya başlar.
Bağ serinliğinin indiği alt kat salonda, savaş arkadaşlarıyla, komutanlarla, devlet yöneticileriyle, bilim insanlarıyla günün konularına, binbir sorunun üzerine eğilir, çareler arar, kararlar verirler.
Bu bağ evi; Kurtuluş Savaşı’na ve utkuyla sonuçlanmasına, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kuruluşuna, cumhuriyetin ilanına, devrimlerin gerçekleştirildiği ilk yıllarına tanıklık eder. Böylece; çağdaş, aydınlık yeni devletin oluşumu için tüm çalışmalar bu evde gerçekleşir.
Atatürk’ün ‘en büyük eserim’ dediği Cumhuriyet’in ve kimi devrimlerin çalışmaları da yapılmıştır bu bağ evinde. Kimileri:
-Saltanatın Kaldırılması (1922)
-Cumhuriyetin İlanı (1923) (Türkiye Devleti’nin yönetim şeklinin Cumhuriyet olarak belirlenmesi)
-Halifeliğin Kaldırılması (1924)
-Eğitim Birliği (1924)
-Türk Medeni Kanunu (1926)
-Kadınlara Seçme ve Seçilme Hakkı (1930)
Görüyoruz ki, günümüzde; ‘itibarımız’ denilen sarayların görkemi, gösterişi olmadan da son derece sade, zarif döşenmiş bağ evinden; bir ulusun bağımsızlığı ve çağdaşlığı çıkabilmiştir.
1932 yılından sonsuzluğa gidişine dek, yeni yapılan Çankaya’daki Cumhurbaşkanlığı Köşkü’nde yaşar.
En büyük zevki de bu bağ evinde ve köşkte kurulan sofralarında; dostlarını, konuklarını ağırlamaktır.
Eflatun’un (Platon) ‘Akademi’ adını verdiği evinin bahçesini, öğrencileriyle yaptığı tartışmalarla felsefe okulu haline getirir.
Atatürk’ün sofraları da bir Akademi Sofrasıdır.
Devam edecek.