YAŞAMIN İÇİNDEN

UYUTULMA MI DEDİNİZ?

“UYUTULMA” MI DEDİNİZ?

 

“Hayati tehlike” oluşturdukları gerekçesiyle; Hayvanları Koruma Yasası’nda değişiklik yapılması tartışılıyor son günlerde. TBMM’e sunulmak üzere, sokak hayvanlarının ‘uyutulması’ tasarısı hazırlıkları yapılıyor.

Oysa, anayasa tartışmalarının yapıldığı, hukuksuzluğun inanılmaz boyutlarda yaşandığı ve dünya basınında karikatürize edildiği bir dönemden geçiyoruz. Dahası, yetersiz maaş alan emeklilerin, çok düşük asgari ücretle çalışanların, geçim sıkıntısı içinde yaşamaya tutsak edilen insanların yok sayıldığı ülkemizde onlarca toplumsal sorun var çözüm bekleyen…

Bu sevgisizlik, bu vahşet neden?

Tıbbın umar olamadığı ölümcül bir hastalık yaşamayan canlıya ötenazi uygulamak nasıl düşünülebilir; anlamıyorum? Anlayamıyorum! Böyle bir tasarıyı gündeme getirenlerin gerekçelerini her ne olursa olsun kabul edilemez, insanlık dışı buluyorum.

Gündemde, bir şekilde sokakta yaşamak zorunda bırakılan canların uyutulması konuşulurken geçmişi düşündüm. Geçmişte yaşadığımız acıyı bugünmüş gibi duyumsadım yeniden.

Paylaşmak istedim sizlerle.

***

Ailemizde özel bir yeri vardı yıllardır.

Tek istediği sevgiydi tüm canlılar gibi.

Ne çok severdik onu!..

 Karam mı?

O da severdi bizi. Kendince gösterdiği sevgisiyle!

Hele babaya sevgisi, düşkünlüğü bir başkaydı. En çok babanın sözünü dinler, istemediği şey bile olsa yapardı. Kıskanırdı hepimizden üstelik! Kimseyle paylaşamaz, yakınına yaklaştırmaz, yanına oturmaya kalkanın arasına giriverirdi. Öylesine bir sahipleniş...

Hafta sonlarında bizimle birlikte olmanın keyfini çıkarır, ayrılmazdı peşimizden. Sonat’ın büyük olduğunu bilir gibi abi kardeş, küçük oğul Umut ile de arkadaşıymışcasına oynaşırlardı. Dışarı çıkılacağını evdeki hazırlıklardan anlar, sevinçle koşardı kapıya herkesten önce; otomobille gidileceğini sezip. Arabaya biner binmez de arka koltuktaki yerine kurulur, kafası sürücünün omzuna dayalı yolculuk yapardı. Hele baba omuzuna dayanmışsa kımıldamazdı; sürücü gibi.

Sokakta gezmeyi, çimlerde yuvarlanmayı, koşmayı çok sever, ama bizi yitirmemek için de ardına bakardı; dönüp dönüp. Tüm doğal gereksinimini dışarda karşılardı. Eve geldiğimizde girmez, kapıda beklerdi. Oysa, yalnızca bir kez söylemem yetmişti beklemeyi öğrenmesi için. Hangimiz gezdirmişsek banyoya gider, çeşmeyi açtıktan sonra kapıdan alır, kucağımızda götürürdük patilerini yıkamaya.

 Zeki olduğunu söylerdi götürdüğümüz tüm veterinerler. Cinsinin en zekisi olduğunu eklerlerdi; hayranlıklarını gizlemeden.

Sözden anlardı. Yeni bir şey söyleniyor ya da kurala uyması isteniyorsa, kafasını yana eğerek dinlerdi. En çok iki kez yinelemek yeterliydi öğrenmesi için. Ve bir daha unutmazdı.

Ne güzel ne eğlenceli ne çok yaşanmışlıklar biriktirmiştik; unutamadığımız.

Bir yaz tatiline çıktığımız uzun yolculuğumuzda, otelde konaklamamız gerekmişti.

Yer bakmaya giden eşim geldiğinde, üzgündü. Otele almıyorlarmış kuralları gereği! Nereye bırakabilirdik ki! Ailemizin parçasıydı o. ‘Ben hallederim!’ dedim eşime. Resepsiyon görevlisiyle konuşacaktım. Gittim: “Bak canım, arabada bırakamayız, hiçbir yere de. Ben kucağımda şalıma sararak içeri götüreceğim. Kimseyi gece boyu rahatsız etmeyecektir. Sabah da aynı şekilde dışarı çıkaracağım.” Ve ekledim; “Seni zor durumda bırakmak istemeyiz. Eğer bir gören olursa; ‘görmediğini, gizlice aldığımızı’ söylersin.” İnandı, güvendi bana! Girdik içeri.

Oğullarımız kendi odalarına gidince şaşırdı Karam. Onlarsız mı olacaktı yani? Şimdi işim daha zordu. Alışkındı abilerine. Evde, kendi yatağından çıkar gezerdi; bir onun bir diğerinin odasında. Canı nerede isterse orada sabahlardı. Eyvah! demeye kalmadı, başladı için için çocuk gibi ağlamaya, gittikçe uğuldayan sesini yükseltmeye. Ne istediğini biliyorduk! Gidecek yanlarına! İş bana düştü yine:

“Bak oğlum, abiler diğer odada sen bizim odamızda kalacaksın. Yoksa bizi dışarı atarlar!” dedim. Gözleri gözlerimde, başını yana yatırdı dinledi. Dinledi ama ıııh! İkilemem gerekti inandırabilmem için. Yineledim, anladı!

Sabahı ettik kimseyi uyandırmadan, huzursuz etmeden. Sabah da girdiğimiz gibi çıktık otelden şalıma sarılı.

Sezgileri öylesine kuvvetliydi ki canımın!

Akşamları eşimin iş dönüşünü kapıya koşturarak haber verirdi bize.  Oysa eşimin görevinde zaman sınırı yoktu. Her gün aynı saatte gelip alışkanlık oluşturmamıştı ne bize ne Karam’a. Oturduğumuz ev hangi kat olursa olsun; camdan bir bakardık ki! Eşim gelmiş, apartmana girmek üzere.

Peki! “Rastlantı” dediğinizi duyar gibiyim. Ya buna ne dersiniz?

Kent dışına gittiği görevlerinden günlerce sonra dönüşünü de bilirdi. Gecenin hangi saatinde olursa olsun üstelik. Gecenin üçünde, dördünde fırlayıp cama koştuğunda, bakardım üçüncü, beşinci kattan aşağıya, eşim taksiden iniyor.

***

Güzelliklerin de sevdiklerinizin de sonu oluyor yazık ki! Bir nedenle o kaçınılmaz sonu, ölüm gerçeğini yaşıyorsunuz acıyla.

Erkek köpeklerde sıkça görüldüğü söylenen akciğer kanseri tanısı konulduğunda inanamadık. Bir başka veteriner, sonra da üniversite hastanesinde veteriner hekimliği aynı tanıyı koyuncaya dek konduramadık hastalığı.

Üç ameliyat geçirdi. Baygın eve getirdiğimizde ayrılamazdık başından. Sırayla nöbet tutardık. Ayılıp birazcık toparlanınca da bize görünmek istemez saklanırdı; masanın altına, kapının arkasına. Ameliyat yerini gizlemeye çalışırdı; beceremese de. Oysa insanların çoğu nazlanır, sızlanır hastalığı sırasında.

Son kontrolünün sonucunu heyecanla beklerken koridorda. Kucaklamış getiren Mehmet Bey’in yüzünden anlamaya çalışıyordum durumunu. Ameliyatlarını yapmış, sağaltımını başından beri o yürütmüştü. Hastasına ilgisi, sevecenliği güven veriyor, mutlu ediyordu bizi. Sahiplerine karşı da içten, sevgi doluydu. Gide gele yakınlaşmış, akraba gibi olmuştuk ailecek. Şimdi başkaydı! “Nasıl söylesem?” sıkıntısı okunuyordu gözlerinden. Anlamıştım bakışlarından ne söyleyeceğini; ama… Umut!

“Üzgünüm yapılacak hiçbir şey yok uyutmaktan başka.” dedi kucağıma verirken. Duymak istediğim sözler değildi bunlar. Ve Karam da anlamıştı sanki. Omzuma bastırdı başını yumuşacık. Sıkıca sarıldı; “bırakma!” der gibiydi ben ağlarken. Ve profesörle birlikte ağladık. Ağladık uzuuun uzun!

Kucağımdan aldı sonunda Mehmet Bey. Koridordan ayrılamadım görünmez oluncaya dek onlar. Kaskatı, donuk baka kaldım.

***

Köpekleri UYUTMAK öyle mi?

 Fazilet ÖZKAN POR

 29/05/2024

     

            

  

Yayın Tarihi
01.06.2024
Bu makale 286 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!