YAŞAMIN İÇİNDEN

Atatürk’ün Sofrası (VIII)

MÜZİKLİ AKŞAMLAR

“Bir millet sanattan ve sanatkârdan yoksunsa, tam bir hayata sahip olamaz.” Atatürk

Atatürk’ün sofraları; her tür sanatın, edebiyatın, şiirin, müziğin yer aldığı, düşüncelerin paylaşıldığı, bugünün deyimiyle ‘yaren sofralarıdır’. Yemek bahane, oluşturulan ortam, feyz alınan, ders alınan güzel anlardır.

Atatürk; sanatsever, sanatçıya değer veren bir devlet adamıdır. Değerbilir kimliğiyle de birçok ünlü sanatçıyı köşke davet eder. Onlarla sohbet ederek, bilgilerini paylaşarak sanata ve sanatçıya verdiği değeri gösterir.

Cumhuriyet ile birlikte; kafes arkasından, kapalı kaldığı evinden çıkan, sosyal yaşamda yer almaya başlayan kadınlar, sanatta da kendilerini gösterebilmektedirler artık. Cumhuriyetin en önemli kazanımlarındandır kadının sahneye çıkması. Müzikten, tiyatroya sanatın her dalında sahnededir kadın.

Atatürk’ün köşklerine de erkek ve kadın sanatçıların birlikte davet edilmeleri çok önemlidir.

 Kimler mi vardır bu çağrılılar arasında? Elbette zamanın başarılı, ünlü sanatçılarıdır konukların tümü. Kimi isimleri anarsak:  

Safiye Ayla, Müzeyyen Senar, Melek Erdik, Mualla Gökçay, Denizkızı Eftelya, Münir Nurettin Selçuk, Sadettin Kaynak şarkılarıyla; Selahattin Pınar, Necati Tokyay, Mesut Cemil, Nubar Tekyay, Vecihe Daryal, Aleko Bacanos gibi ünlü müzisyenler de sazlarıyla, ses sanatçılarına eşlik etmek için Atatürk’ün sofralarının konuğu olmuşlardır.

 Bu dillere destan akademi sofralarına katılan sanatçıların anılarıyla o günleri birlikte yaşayalım mı?

1932 yılında İst. Vali Yardımcısı Nuri Bey’in evinde verilen bir davette, Atatürk’ün huzurunda ilk kez şarkı söylediğinde, orada bulunanlara; ‘Güzel sesi var bu kara kızın.’ diyen Ata’nın; en sevdiği sanatçılardan biri olur Safiye Ayla. Atatürk; ‘Yüksek sanatçı olacaksın!’ der yüreklendirmek için Ayla’ya... Seslerin, sözcüklerin anlamının, coşkusunun hakkını vererek, vurgulayarak okuyan; pürüzsüz sesli Safiye Ayla.

 Safiye Ayla’nın anılarına kulak verelim önce:

“…. Atatürk yalnız bir musiki severi değil, hayranı idi… Üstün bir bestekar kadar ve belki onlardan daha fazla makamdan anlar, falsoları yakalar, çok haklı tenkitlerde bulunurdu.”

“…Bir gün bir şarkı okuyordum. Eli ile işaret ederek: ‘Dur! Yanlış okuyorsun!’ dedi. Durdum. O şarkıyı Atatürk, baştan alarak okudu. Sazda bulunan bestekar arkadaşlarım, göz ucuyla işaret ederek hayranlıklarını belirtiyorlardı…  Atatürk şarkının güfte ve bestesinde falso yapılmasına katiyen tahammül edemezdi…”

“Atatürk adına düzenlenen bir konserde Sadettin Kaynak’ın Bağımsızlık Savaşı’nı konu alan “Yanık Ömer” adlı bestesini seslendirmiştim. Konser sonunda Atatürk yanıma gelerek ‘Safiye çok teşekkür ederim, çok güzel yorumladın.’ dedi ve ekledi: ‘Çok sesli düzenlemesi güzel olacaktır. Bu türküyü bir operada söylemeni çok isterim. Bunu başarırsan beni çok mutlu edersin.’ diyerek tamamladı konuşmasını.”

Atatürk, “Yanık Ömer” adlı şarkıyı güzel okuduğu için her zaman tekrar tekrar okutur Safiye Ayla’ya.

Atatürk’ün; ölümünden sonra vasiyetini yerine getirmek için girişimlerde bulunan Safiye Ayla’nın çok uğraşmasına karşın; “Yanık Ömer” bir opera olamaz. Ancak; Muammer Sun orkestra düzenlemesini yapar. Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası eşliğinde Safiye Ayla’nın seslendirmesiyle de bir bant kaydı gerçekleştirilir.

  Atatürk’ün; en sevdiği sanatçılarda birisi de benzersiz sesiyle, Müzeyyen Senar olmuştur.

İlk konserini Dolmabahçe Sarayı’nda verir Ata’ya.

 Müzeyyen Senar’ın anılarından dinleyelim o günü:

“Masanın kurulduğu salona girdiğim anda Atatürk’ü gördüm ve dizlerimin bağı çözüldü. ‘Gel kızım, buraya yanıma otur.’ dediği anda bayılabilirdim. Saz arkadaşlarımı görünce sevindim.” diyerek; anlatır Atatürk ile ilk karşılaşmalarını. 

Önce hicazkar makamında şarkılar söyler. Sonra Rumeli türküleriyle devam eder konserine. Atatürk; Rumeli türkülerine sesiyle eşlik eder.

1936- 1938 yıllarında beş kez konser verir Ata’nın huzurunda. Bu konserlerinde, her zaman istediği ve Müzeyyen Senar’ın sesinden dinlemeyi en sevdiği “Fikrimin İnce Gülü” şarkısı olmuştur Atatürk’ün.    

Atatürk’ün sevdiği ses sanatçılarındandır Mualla Gökçay da. Anılarında, Atatürk’ün müzik bilgisinden şöyle söz etmektedir. Okuyalım:

“Ata; umumiyetle Türk Musikisini severdi. Ama Rumeli türkülerini her şeye tercih ederdi. Rumeli türkülerini bize bizzat kendisi meşk etmişti. Arada bir; ‘Konuşur gibi tane tane okuyun.’ diye ihtar ederdi. En sert hocadan daha titizdi. Musikiden çok anlar, en ufak bir falso veya hatayı hemen yakalardı.”    

 “Atatürk; yalnız Rumeli türkülerini mat sesi ile güzel ve tatlı söylemekle kalmaz, klasik alaturka musiki makamlarını da bilirdi. Makamları ayırabilecek kadar bilgiliydi.” der; yanında en çok bulunanlardan biri olan Falih Rıfkı Atay.

Atatürk’ ün çok sevdiği sanatçılardan diğer bir isim de Melek Erdik olmuştur.

Radyoda verdiği konserini onurlandıran Atatürk; sahnedeki sanatçıya bir buket çiçek gönderir.

“Atatürk’ün bu hareketi, sadece Türk Musikisinin varlığına gereken değeri göstermek istemesidir.” diyerek açıklar Sadi Yaver Ataman.  

Devam edecek.

Yayın Tarihi
01.10.2022
Bu makale 450 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!