Genç Türkiye Cumhuriyetinin, en büyük kazanımlarındandır Köy Enstitüleri. Kurtuluş Savaşından sonra, kalkınmada yapı taşlarından biridir. Eğitimde, kurtuluş savaşı örgütlenmesidir bir anlamda.
Köy öğretmeni; Türkiye’nin ekonomik, sosyal ve kültürel alanlarda aydınlanması için olmazsa olmazıdır. Öğretmeni yetiştirmek için ise eğitim kurumları gerekliydi.
Bu nedenle; Atatürk’ün, ilköğretimi kısa sürede ve kesin olarak halletmesi direktifiyle Milli Eğitim Bakanı olur Saffet ARIKAN.(1935-1938) Eğitmen kursları, köy enstitüsüne dönüşecek köy öğretmen okulları onun zamanında açılmaya başlar.
Milli Eğitim Bakanlığı Müfettişliği, Gazi Eğitim Enstitüsü Müdürlüğü, Orta Öğretim Genel Müdürlüğünden sonra Milli Eğitim Bakanı olur Hasan Âli YÜCEL. (1938-1946) Köy Enstitüleri ve Yüksek Köy Enstitüsü onun zamanında açılmıştır.
Saffet ARIKAN döneminde İlköğretim Genel Müdürü olarak atanır.(1935-1946), Köy Enstitülerinin kurucusu, kuramcısı, uygulayıcısıdır. Eğitim bilimi alanındaki kitapları ve yazılarıyla tanıdığımız; aydın insan, donanımlı eğitimcilerin en güzel örneğidir İsmail Hakkı TONGUÇ.
TONGUÇ, Köy Enstitülerinin kapatılmasından sonra, o kurumların; ülke için ne anlama geldiğini, ne denli önemli olduğunu Bedri Rahmi ‘ye yazdığı mektupta şöyle dile getirir:
‘’Okuma- yazma bilmezliğin doğurduğu kötülüklerin bu milleti ne duruma soktuğunu yakından görmeyenler, sefaletin derecesini kestiremezler. Buna karşılık en basit anlamda bir ilköğretime kavuşanların, gözleri açılmış körler gibi dünyayı bütün güzellikleriyle görmeye başlamaları; yedeksiz yürüyecek hale gelmeleri, azımsanacak bir nimet midir? ’’
‘’…..Geçen yaz aylarında Batı Avrupa’da bir gezi yaptım.Hollanda, İsviçre, Avusturya gibi köylüsü iyi okutulup eğitilmiş memleketlerde, köy kültürünün nasıl geliştirilip genel kültüre mal edildiğini yakından gördüm. Bu memleketlerde özellikle köy otellerinde kalarak, köy okullarını ziyaret ederek, yurdu nasıl cennetleştirdiklerini görmeye çalıştım. Edindiğim kanaat şu oldu: Bugünkü duruma gelebilmek için aydınlarla sanatçılar çok emek harcamışlar; inançları uğruna savaş vermişler. Bizde henüz bu tür insanların sayısı pek az. Aydınlarımızın çoğu, geçilmesi rahat yolları kollayıp, oralara sapıveriyorlar; dikenleri temizlemek zor geliyor. Batılı aydın, zorluklarla çarpışa çarpışa yaşamaktan zevk duyan diri kişi seviyesine ulaşabilmiş. Köy Enstitüleri, işte bu tip insan yaratmak amacı güdüyorlardı. Yok edilmeye çalışılan değer budur. Uyuşuk, vurdumduymaz, cansız kansız yaratıklar yetiştiren kurumlara kimse ses çıkarmıyor. Batılılarla aynı hizaya gelebilmek, diri bir ulus olarak onların yanında yer alabilmek için, sırtımıza ortaçağın taktığı kamburları atmamız gerekiyor. Bunun da bir tek yolu var: Köylü kentli bütün yurttaşları ilköğretim çarkından geçirmek.’’ (25.2.1957)
Bugün, hala yeri doldurulamayan eğitim kurumları olan Köy Enstitülerinin; kuruluşundan yaşatılmasına, emeği geçenlere gönül borcu ve anılarına saygıyla.