YAŞAMIN İÇİNDEN

LAKE CHARLES’DAN SEVGİLERLE

 

 ÖYKÜ

LAKE CHARLES’DAN

SEVGİLERLE

 

Selam! Melis’ciğim,

Mektubum şaşırtacak seni biliyorum. “WhatsApp varken nereden çıktı bu mektup yazma işi ablacığım? Çağın neresinde kaldın sen!” diyerek güleceksin zarfa bakıp.

Eski günleri andım da!..

Ne güzel alışkanlığımız vardı bir zamanlar? Mektuplar yazardık sevdiklerimize. Zarfların bile anlamı olurdu renklerine göre. Duygusal mektupları kokulu kağıtlara yazar, renkli zarflara koyardık. Sonra da yanıtı bekler, mektup yolu gözlerdik günleri saya saya. Çünkü günler günleeer sürerdi mektubumuzun gitmesi, yanıtın gelmesi. Şimdi öyle mi ya? İnanılmaz hızda her şey! Ve yazmıyoruz nedense? Yooo biliyoruz, öyle çok neden var ki! Hepsi bir yana, en büyük neden tembellik sanırım!..

    Senin günün, benden dokuz saat önce başlayınca konuşamıyoruz.  Seni özledim! Yaşadıklarımı sana anlatmayı da... Yazarak konuşmak, özlemimi biraz olsun giderir belki! O yüzden tembellik yapmadan yazıyorum, yanıtını da beklemiyorum. Alınmayacağım da! Biliyorum, uğraşın çok, zamanın yok.

Dün neler yaşadım bilsen? Yaşadığım o korkulu bekleyişi seninle paylaşmak istedim.

Ne yazında ne kışında böyle hava yaşamamıştım. (Bir kez dışında. Onu da biraz sonra anlatacağım. Korkumun nedeni bu yüzdendi sanırım.) Oysa yıllardır gide gele her mevsimini yaşamıştım Lake Charles’ın. Anladım! “Amerika’nın hangi eyaletinde bu kent unuttum?” diyeceksin; yine! Haklısın unutulur elbette dert etme! Louisiana’da... Binlerce kilometre uzağımızdaki Amerika’nın 50 eyaletini bilmek zorunda değilsin. Yeğeninin yaşadığı yer bile olsa! Türkiye’den geldiğimi söylediğim birisi: “Amerika’nın hangi eyaletinde?” diye sormuştu. Adını ilk kez duyduğu ülkemi bilmediğini umursamadan!.. Neyse!..

Saat yedi olmamıştı gözlerimi açtığımda. Her zamankinden daha karanlıktı dışarısı. Bir aydır görmediğimiz, sıkıntılı karanlığa uyanmıştım. ‘İnanılır gibi değil’ dedim, camdan bakarken. Dün arka bahçede çimlerin, çiçeklerin arasında içmiştik sabah kahvelerimizi.

Aslında, sabahın erken saatlerinden sonra, bulutlar dağılır güneşe bırakırdı gökyüzünü. Yazdan kalan parlaklığıyla yakmayan, yürekleri sımsıcak eden güneşle mutlu olurduk.

Anlaşılan o ki mutluluğu güneşte bulamayacaktık bugün. Fırtına kokusu alıyordum! Başkaydı gün! Uzansam tutulacak gibi alçalmıştı bulutlar. Bungunluk veren kapkara yağmur bulutlarıyla kaplıydı gökyüzü… Ha yağdı ha yağacak... “Aman ablaaa! olumsuzu düşünme, olumsuzluğu yaşama!” dersin biliyorum.  Doğru söylersin de… Sabıkası var bu eyaletin de kentlerinin de!.. Korkum ondan! Sonat’cığımın gelişinden bu yana neler yaşadığımı, nasıl ölüp dirildiğimi biliyorsun.

Yağmur da rüzgâr da gelir geçer değildir buralarda. Yağmur boran olur, rüzgâr da kasırga!... Meksika Körfezi’nin yanı başındaki kent, Atlas Okyanusu’nun her olumsuz hava koşulunu, kasırgasını yaşar.  Kaç sel, kaç kasırga yaşadı bu eyalet bilsen?..

Anımsatayım, dinle de anla beni:

 Çok yıkımlı Katrina Kasırgası olduğunda, Sonat’ımın New Orleans’tan kaçıp canını kurtardığına öylesine sevinmiştim ki! Yitirdiklerine üzülmemiştim bile. Oğlumuzun sağlık haberini aldığımızda, telefon elimizde TV başında geçen uykusuz gecelerimizi unutuvermiştik eniştenle.

Ya New Orleanslılar… Can kaybının da çok olduğu Katrina’dan sağ kurtulabilenler… Yitirdikleri canları, sevdiklerini geri getiremeyeceklerini biliyorlardı. Evini kurup işini bulunca, acılarıyla yaşamayı çabuk öğrendiler. Ancak; turizm cenneti o güzelim kentin yaralarının sarılması, eski haline dönebilmesi yıllar aldı. (2005)

Bir sonraki Laura Kasırgası yaşandığında, binlerce kişi gibi evlerini bırakıp iç kesimlere giderek rahatlatmıştı bizi yavrularımız. Döndüklerinde; evlerine, eşyalarına olanlar üzüntü vericiydi elbette. Ama satın alabileceğiniz, yenileyebileceğiniz yitirdikleriniz önemsizleşiyor; bu tür yıkım yaşamışsanız. Biliyorsunuz ki!.. En değerli varlığınız bile sağlıklı ve yaşıyor olmaktan daha değerli değildir. Veeee! Yaşadığınızı duyumsamanızın mutluluk kaynağınız olduğunu anlıyorsunuz yeniden. Yavrularımız yaşıyor! İşte mutluluğumuz!.. (2020)

Başka bir büyük yıkım da İda Kasırgası ile yaşandı Baton Rouge’da. Lake Charles yakınındaki Louisiana eyaletinin başkenti Baton Rouge’da... ABD’nin petrol ve arıtım endüstrisini çok fazla zarara uğratan kasırga, Meksika Körfezi kıyılarında da büyük yıkıma yol açtı. Bu kez elektriksiz, telefonsuz, ancak uzağa gitmeden evlerine kapandı çocuklarımız. Bizler de yüreğimiz ağzımızda televizyon başındaydık. (2021)

 Bitmedi!.. Benim yaşadığım olayı unutamazsın!

 Uçağımın iptal edilmesiyle, annemin günlerce yolumu gözlemesinin en yakın tanığıydın. Eniştenin, gizlemeye çalıştığı tedirginliğinin de…

Teksas’ı vuran Harvey fırtınası; Meksika Körfezi yakınındaki Houston’da sel felaketine yol açmıştı. Tüm kentin giriş çıkışları kapatılmış, kara, deniz, hava yolu trafiği felç olmuştu. Havaalanı sel altında kaldığından uçuşlar iptal edilmişti. Benimle ilgisini mi sordun? Lake Charles ve Houston arası, arabayla üç saattir. THY İstanbul-Houston uçuşlarını başlattığından beri oradan gelip gideriz.  İki aydır dönüşümlü olarak çocukların yanında kalıyordum ve Lake Charles’da bir gün sonraki uçuşuma hazırlanıyordum. Büyük zarara yol açan selden, yaşanan olumsuzluklardan, üzüntüden bana düşen de beklemek olmuştu. Yolların açılmasını, uçuşların başlamasını beklemek... Ve haftalar sonra dönebilmiştim Türkiye’ye. (2017) 

Çok konuştum biliyorum. Biraz gülümsemeye ne dersin?.. Kasırgaların adlarına dikkat ettin mi? Tümüne kadın adı verilmiş! Neden dersin? Yorumu sana bırakıyorum. Artık ne düşünürsen.  Ya da sevgili eşine sor! Harvey erkek adı mı dedin? Evet ama o fırtına, kasırga değil!

Korkularımın nedenini anlatabildim mi canım? Kuruntu değil gördüğün gibi. Kaldı ki tropikal iklim kuşağında yaşayınca çocuklar, fırtınaya alışkınız. Kasırga olmasın yeter ki!

Biraz da güzellikleri anlatayım, içini kararttım.       

Böylesi kötü havada, bahçemizin dinlemeye doyamadığım güzel sesli konuğu, Amerika’ya özgü kardinal kuşlarını düşünmeden edebilir miyim? Her canlının dişisini gösterişli biliriz değil mi? Öyle değildir kardinaller.  Kırmızının capcanlı tonu olarak bildiğimiz kardinal, bir erkek kuş olarak çıkmıştı karşıma burada. Sesinden önce uzaklardan seçilen rengiyle, gururla öter bahçemizde her gün. Öğle saatlerinde gelir konser verir kırmızı meşe ağacında. Devetüyü-gri renkli dişisi albenisizdir. Görünümü ile değil, muhteşem ötüşüyle “ben çok güzelim!” der gibidir. Bülbülü aratmayan o güzel sesiyle doyumsuz şarkılar armağan eder; doğayı dinleyenlere… Çok ilginç ki birbirlerine kur yaparken aynı anda gelirler. Ve birlikte serenat yaparlar. Uzun uzun şakırlar yorulmaz sesleriyle. Konserlerini bitirince de giderler. Yarın yine gelmek üzere. Uzaklara…

Neredeler acaba? Şimdi gelmez bilirim, saatlerini beklerler şakımak için. Ne geç ne erken çıkarlardı sahneye. İnsanları savuran bu fırtınada yuvaları kalmış mıdır?

Ya sincaplar! Meşe ağaçlarımızın vazgeçilmezi, sevimli kiracıları. Yorgunluk bilmeyen, daldan dala kovalamaca oynayan yaramaz sincaplar… Kimi günler salon penceresinin kenarına oturur, aradaki camın varlığını bilir gibi; korkusuz. Kimi gün uzaktan bakar çekinik. O benim zarar vermemden, ben onu ürkütmekten korkarız. Onlar da çıkamaz yuvalarından. Oysa kimse zarar vermediği için sokaklarda, bahçelerde her yerde görebilirsin iyi havalarda.

“Aman ablacığım çok hoşsun! Sokaklarımızda başıboş gezen, barınaksız, mamasız, işkence gören, acımasızca katledilen patili canlılarımızı düşünsene; ülkemizdeki! Kuşlar, sincaplar için üzüleceğine!” dediğini duyar gibiyim. Haklısın canım! İnanmayacaksın ama buralarda başıboş gezen, sahipsiz kedi, köpek hiç görmedim. Hem de yıllardır! Ya koruma evlerinde kalıyor ya da sahiplendiriliyorlar… Darısı, canım ülkemin başına olur umarım!..

Hava mı?

Hava gittikçe karardı ve öğleye doğru korktuğum oldu. Rüzgârın hışımla savurduğu iri yağmur damlaları inci tanesi gibi camları dövmeye başladı. Bir saat içinde de arka bahçe göle döndü. Ben çocukları düşünüp, bu durumda ülkemde yaşanabilecek tüm kötü senaryoları kafamda yazarken Sonat geldi. “Anne, Ezgi’nin okul otobüsü yolda, geliyor merak edilecek bir şey yok!” diyerek; rahatlattı beni. Sonra da haşin rüzgarla bahçeye dökülen yapraklarla tıkanan, sokağın genel giderine bağlı suyolunu açtı. Biraz gecikilse eve dolacak denli yükselen gölcük yok oluverdi.

 Bir sevimsiz haber!

 Günlerdir gripten yatıyorum ateşim biraz yüksek. Beğendiğin soprano sesim gitti. Konuşurken arkama dönüp “kim o?” diye bakıyorum. Gülme, biraz abarttım!.. Gitmek istemedim doktora; Sonat’cığımın üstelemesine aldırmadan. Burada sağlık hizmeti tümüyle özel. Ve dudak uçuklatacak denli yüksek bedel ödüyorsunuz; sağlığınıza kavuşmak adına. Kapitalizmin acımasız kuralları egemen!.. En iyi çözüm sağlığınızı korumanız. Bunları bile bile grip için de doktora gitmedim. Senin bildiğin kendi yöntemlerimle ayaklanacağım sakın merak etme!

Sen de öksürüyordun “iyiyim!” demiştin dünkü iletinde. Aman dikkat et can!    

İyi ki özledim! Kafanı şişirdim yine gördün mü? Elime alınca kalemin tutsağı mı oluyorum bilmem ki?

Özlemle kucaklıyor ve öpüyorum canım.

Lake Charles’ dan sevgilerle…

Ablan

Fazilet ÖZKAN POR

19/01/2024

    

Yayın Tarihi
24.08.2024
Bu makale 198 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!