ADRASAN
AKDENİZ’DE BİR CENNET
Arabaya bindiğimden ulaşıncaya dek yol boyu aynı özlem, aynı coşkuyu yaşadı yüreğim; ilk kez gidiyormuşçasına. Değişik mevsimlerini yaşamak için bu üçüncü gidişimiz oysa!
Antalya’nın en sevilen tatil yörelerinden Akdeniz’in gizli kalmış cennet köşelerinden bir yere doğru uzanıyor yolumuz.
Nereye mi yolculuğumuz? Doğal güzelliği, sessizliği, dinginliği, tarihi geçmişi yaşamaya gidiyoruz Adrasan’a. Doğanın; tüm güzelliklerini cömertçe sunduğu Adrasan’a gidilir de coşku yaşanmaz mı?
Antalya’nın Kumluca ilçesine bağlı, aynı zamanda Çavuşköy olarak da bilinen bölge SİT alanı olduğu için bozulmamış; küçücük ama doğal güzelliği ve tarihi dokusuyla özel bir tatil beldesi Adrasan.
Adrasan’ın adının; Luvi dilindeki “Adrasos” sözcüğünden geldiği ve “Ana Tanrıça Ülkesi” anlamında olduğu söylenmektedir. Adı ilk olarak MS 1400 yıllarına dayanan belgelerde ortaya çıkarılır. 1960’da da “Çavuşköy” olarak değiştirilir.
Sırtını Musa Dağı’nın eteklerine yaslayan, çam ormanlarına ev sahipliği yapan, masmavi denizi, altın kumlarıyla Adrasan… Doğanın eşsiz bir armağanı olarak bizi kucaklıyor, yaşama bağlamak için topraklarına çağırıyor adeta.
Adrasan’a gitmek için öyle çok nedeniniz var ki!
Antik kentler, tarihi yerler mi arıyorsunuz?
Olimpos Antik Kenti: Işık Ülkesi anlamına gelen bu kentte, Likya uygarlığının izlerini sürebilirsiniz.
Phaselis Antik Kenti: Antalya bölgesinin en önemli antik kentlerindendir. Dahası Likya’nın güvenliğini sağlayan en önemli kentlerinden biri. Gördüğünüzde MÖ VII. yüzyıl’da yaşamak ayrıcalığını duyumsayabilirsiniz.
Rhodiapolis Antik Kenti: Rodoslularca kurulduğu düşünülen; dünyanın ilk sağlık kenti olduğu varsayılan, büyük bir bölümü ayakta kalmayı başarabilen bu kentte şaşkınlığınızı doyasıya yaşayabilirsiniz.
Yanartaş (Chimera): Yaklaşık 2500 yıldır aralıksız yanan sönmeyen ateş Chimera. Efsanelere konu olan Chimera’nın sonsuzluğa doğru yanan ateşiyle, görkemli güzelliğiyle anılarınızı süsleyebilirsiniz.
Adrasan Kız Kalesi: Kâtip Çelebi’nin Azrasan Kalesi, Evliya Çelebi’nin ise Adrasan adıyla andığı, bölgeyi korumak amacıyla yapılan bir kaledir.
Kaleye gitmek için bir neden mi arıyorsunuz? Kaleden; Adrasan Koyu ve Milli Park’ın eşsiz manzarasını görmek için bile gidebilirsiniz.
Gelidonya Feneri: 1934 yılında inşa edilen, Türkiye’nin en yüksek feneri olma özelliğini taşıyan, hala gemicilere yol gösteren bu fenere zorlu bir yolculukla ulaşabilirsiniz.
Ulaştığınızda da doyumsuz manzaranın keyfini yaşayabilir, benzersiz bitki örtüsünün güzelliğiyle kendinizden geçebilirsiniz.
Dağda bayırda dolaştığınız tarihe yolculuk yordu mu sizi? Yorgunluğunuzu atmak için deniz keyfine ne dersiniz? Nerelerde mi dediniz?
Masmavi deniz, pırıl pırıl tertemiz plaj, bir ada, yoksa sessiz koylar mı arıyorsunuz? Buyurun gezelim:
Çıralı Plajı: Olimpos sahili ve Yanartaş dağı arasında kalan berrak bir deniz, 3,5 km’lik plaj… El değmemiş bir güzellik! Nesli tehlike altında olan deniz kaplumbağaları Caretta Caretta’ların üreme alanlarından biridir. Bu yüzden bakirliğini koruyabilmiştir.
Yanartaş’ın sönmeyen büyülü ateşini gözlerken denize girmek, altın renkli kumsalında güneşlenmek mi istiyorsunuz? Ya da günbatımının güzelliğini yaşamak; dolunayı, yıldızları izleyerek gecenin koynunda düşler ülkesine gitmek mi istiyorsunuz? İşte aradığınız yer kaçırmayın!
Suluada: Bembeyaz kumu, turkuaz deniziyle cennetten bir köşe Suluada. Akdenizin Madivleri olarak anılan ada, Fokların, yunusların, orfozların, su kuşlarının da yuvası.
Adadan çıkan tatlı suyun böbrek taşlarına iyi geldiği de söyleniyor halk arasında.
Antalya’nın bakir kalabilen yerlerinden olan bu ada görülmeyi fazlasıyla hak ediyor! Gezi listenize eklemeyi unutmayın sakın!..
Kargıcak Koyu: İster tekne turu ile günübirlik, isterseniz kamp yapmak için gidebilirsiniz. Dingin, doğanın sizi kucakladığı bu harika koyda, denizin doyasıya keyfini çıkarır, serinleyebilirsiniz.
Sazak Koyu: Mavi Yolculuk kaptanlarının Balayı Koyu dediği bu güzel koyda, kumsal çam ağaçlarının arasına dek uzanır. Denizin dinginliğinde, deniz kaplumbağaları ve balıkların eşliğinde onlarla yarışırcasına yüzerken mutluluğun tadını çıkarabilirsiniz.
Porto Ceneviz Koyu: Adrasan’ın yalnız tekneyle ulaşılabilen akvaryum berraklığında, turkuaz renkli nefes kesen bir koyudur. Koyun, iç kesimlerindeki siyah renkli toprağı, sulandırılarak sürüldüğünde cilde iyi geldiği, kan dolaşımını hızlandırdığı söyleniyor. Tükenmekte olduğu için koruma altına alınan Akdeniz Foklarının da yaşam alanı.
Sağlık, güzellik, dinlenmek…Eeeee gitmek, görmek için daha ne isteyebilirsiniz ki!
Korsan Koyu: Melanippe Antik Kenti’nin bir limanıdır bu koy. Denizle kucaklaşan orman ve çevrenin doğal güzelliğini görür görmez etkilenebileceğiniz yerdesiniz! Bir de çadır kurup geceleri ateşin çevresinde oturmak ya da ağaçlar arasında kurulan kocaman salıncaklarda rüzgârın nefesini yüzünüzde duyumsamak istiyorsanız tam size göre. “Haydi gidin, durmayın!”
Adrasan’da örnek verdiğim bu tarihi gezi ve dingin deniz keyfi size yetmiyor mu? Coşkunuzu doruğa taşıyacak etkinlikler mu arıyorsunuz? Tamaaam! Spor yapmaya ne dersiniz?
Belirlenen parkurlarda uzun-kısa doğa yürüyüşleri, ATV safari, yamaç paraşütü, tüplü dalış, sörf, kano sporlarını… deneyimleyebilirsiniz. Akşamlar mı? Unutur muyum? Tatil beldelerinde alışageldiğimiz diskolar, barlar bulamazsınız bu cennette! Ama tekne ile çıkılan mehtap turlarıyla, mutlu anılar biriktireceğiniz romantik geceler yaşayabilirsiniz.
Evet haklısınız! Bu denli gezmek için konaklayacağınız yer önemli! Nerede derseniz? Seçiminizi, tatil anlayışınıza göre siz belirleyebilirsiniz. Çadırda kamp kurabilir, pansiyon, bungalov ya da otelde kalabilirsiniz…
Biz mi? Bir arkadaşımızın daha önce kaldığı, beğeniyle anlattığı; doğal ortamı ile olağanüstü bir yer olan Lykia Edrassa Hotel’de konakladık. Musa Dağı eteklerinde, herkesin birbiriyle selamlaştığı, söyleştiği bir otel. Çınar ağaçlarının serinliğinde mis gibi bir havaya, kuş sesleri eşliğiyle uyandık. 50 metre ötede çarşaf gibi denizin sabah keyfini yaşadık…
İşletmenin sahibi Hüseyin Aykurt Bey’in doğa sevgisini Türkiye’de çok az görülen ağaçlarla süslenmiş otel bahçesini gezdiğinizde anlıyorsunuz. White ve Black Spota, Aşfaganda, Guvava türleri, Papaya, Mango, Ejderha Gözü meyve ağaçları; sanırım çoğumuzun ve benim ilk kez gördüklerim. Tanıdığımız ağaçlardan neler yok ki? Narenciye, hurma, yeni dünya, nar, zeytin, muz, avokado ve neler neler… Çiçekleri hiç saymıyorum bile!..
Otelde her türlü sorunun çözümünü ve yönetimini güler yüzüyle Ayşe Karataş sağlıyor.
Sorduğunuzu duyar gibiyim! Olmazsa olmazımız yemeklerini unutur muyum?
Adrasan Deresi kenarında kurulu masalarda ya da dere üzerindeki teraslarda oturuyorsunuz. Çınar ağaçlarının gölgesinde farklı kuş türlerinin ezgileri eşliğinde Türk mutfağının inanılmaz tatları ile damağınızı şenlendiriyorsunuz. Bu damak çatlatan Türk yemeklerinin değerli şefi Bayram Karagöl. Uluslararası yarışmalarda ödülleri bulunan ustaların ustası bir şef.
Kaldığımız süre içinde; bizi rahat ettirmek için gülen yüzleriyle olağanüstü uğraş veren, sahibinden çalışanlarına sonsuz teşekkür ederek, görüşmek dileğiyle ayrıldık bu güzel otelden.
“Tatilde; kültür gezisi yapmalıyım, tertemiz havada kuşların ezgileriyle dinlenmeli, pırıl pırıl koylarda yüzmeliyim, güneşlenmeliyim, spor da yapmalıyım! Kalabalık mı? Asla! Hele de Akdeniz’e gitmeliyim.” diyorsanız; Adrasan sizin için doğru seçim.
İyi yolculuklar!
Geleneklerin tutsağı olmayacağınız, sevdiklerinizle mutlu, sevildiğinizin mutluluğunu yaşayacağınız nice bayramlar dileğiyle…
27/06/2023
Fazilet ÖZKAN POR