GEZİ
ADIM ADIM DOĞU ANADOLU
SİVAS
Sivas ellerinde sazım çalınır,
Çamlı beller bölük bölük bölünür,
Yardan ayrılmışam bağrım delinir,
Kâtip arzuhalim yaz yâre böyle…
Yoldayız!
Yooo son zamanlarda moda olan sosyetenin gözdesi yabancı bir ülkeye değil yolculuğumuz. Güzel ülkemin, daha önce gidemediğimiz diyarlarını görmek, tanımak için yollardayız.…
“Oooooh yine trendeyim!” Kompartımana girer girmez dudaklarımdan dökülen sözlerime gülümseyen eşime bakıyorum... Yavaşça söylediğim sanısıyla, duyulmasından kızaran yüzümle…
Yeni yerler göreceğim sevinci, yolculuğun coşkusuyla oturuyorum koltuğuma…
Gardan sessiz, dingin hareket ediyor yüksek hızlı tren.
Şaşırıyorum bir kez daha!
Böyle değildi benim düşlerimin treni. Kömürle çalıştığından olsa gerek, karaydı! “Kara tren” dediğimiz! Hareket memurunun, “Yolcular bindi, haydi yolun açık ola!” makinistin de “Sağ olasın! Kal sağlıcakla!” dercesine istasyonu inleten düdüğünü çalmadan kalkmazdı! Kalkarken koltuğa yapıştıran sarsıntıyı, ninni gibi dinlediğim çuf çuf sesini duyumsuyorum… Kömürün kapkara dumanının kokusu genzimi yakıyor… Buruk bir özlemle…
İstanbul çıkışlı gezimize Ankara’dan katılıyoruz. Nereye mi yolculuk? Ohoooo!
Dostlarınızın olması ne güzeldir değil mi!.. Sevdiğiniz, sevildiğinizi bildiğiniz… Uzağınızda olsa da hep yanınızda, yüreğinizde duyumsadığınız… Onun da sizi düşündüğünü bildiğiniz… Güven duyduğunuz, “İyi ki varsın!” dediğiniz dostlarınızdan söz ediyorum elbette.
İşte böyle dostlarımızdandır Sudaay-Teoman Ilgın ailesi. Onların önerisiyle karar verdik bu geziye. Cennet ülkemizin her köşesini görmek mutluluktur bizim için. Ama tur ile geziyi düşünmemiştik bunca yıldır. Hem de on günden çok sürecek bir tur aklımızın ucundan geçmezdi… Yıllardır tanıştığımız sevgili dost komşularımız Sudaay-Teoman çifti olmasa yine aklımıza getirmezdik sanırım. Oysa şimdi trendeyiz ve Doğu Anadolu gezisine başladık bile... Eeee dostlarımızın sinemadan yazın sanatına, sanat tarihinden arkeolojiye ilgilerinin tanığıydık sıcak söyleşilerimizden. Bunun ötesinde, ülkemizin kültürel değerlerinin korunması için katkılarını, bu uğurda verdikleri uğraşlarını hep saygıyla izleriz. Eğitime, yöneticiliğe yıllarını vermiş mimar karı-koca bu güzel insanlarla birlikteliğimiz her zaman keyiflidir. Doyumsuz söyleşilerimiz için bulunmaz bir olanak yakalayacak, güzellikler paylaşacaktık… Daha ne beklenebilir ki bir geziden? Karar vermek için düşünülür mü? Düşünmedik biz de!
Düştük yollara ilk ilimiz Sivas’a doğru. Sivaslı koca ozan Âşık Veysel’in türküsü dilimizde: “Uzun ince bir yoldayım, gidiyorum gündüz gece”…
Ankara- Sivas yolculuğu Yüksek Hızlı Tren ile planlanmıştı. Nedendir bilinmez bir türlü hızlanamayan tren ile tarifede belirtilen saatten hayli geç ulaşabildik Sivas’a!..
Sonbaharı uğurlamaya hazırlanan günlerden bir akşamüstü iniyoruz trenden.
Güneş yitmemiş, ılık ılık gülümseyerek karşılıyor kentin yeni konuklarını. 24 kişilik grubumuz çabucak toparlanıyor ve istasyonda bizi bekleyen otobüse biniyoruz. Kaptanımız Mehmet’i tanıştırıp, kendi rehberlik geçmişi ile ilgili kısaca bilgi veriyor Suphi, kent meydanına doğru yol alırken. Ardından, trenin gecikmesi nedeniyle bu günlük programımızın aksayacağını, planlanan kimi yerlere gidemeyeceğimizi söylüyor üzüntüyle… Üzüntümüzü paylaştığını da…
İtalyanlar bir sıfat yakıştırırlar kentlerine. Tarih kokan Roma’ya: Ölümsüz; Avrupa’nın en eski üniversitesine ev sahipliği yapan Bolonya’ya: Bilgili; Shakespeare’in ünlü oyunu Romeo ve Juliet’in yaşadığı Verona’ya: Aşk Şehri derler…
Sivas için ne yakıştırabileceğimizi biliyoruz elbette!
Atatürk; “Burada bir milletin kurtuluşunu hazırlayan kararlar verildi.” demiştir Sivas için. Ülkemize göz diken düşman çizmelerinin çiğnediği topraklarımızda yaşanan en acılı o günlerde, Sivas Kongresi’yle Türkiye Cumhuriyeti’nin temellerinin atıldığı bu kente: Cumhuriyet yakıştırmasını çok severim...
Ve biz Cumhuriyet kenti Sivas’ta Kongre’nin yapıldığı bina olan, müzenin önündeyiz!
Ancak; Atatürk Kongre Müzesi ziyaretimiz, trenimizin gecikmesinden payını alıyor! Kapanmış! Oysa Sivas’a gelip görmeden geçilemeyecek bir tarih vardı bu müzede! Gezi dönüşümüzün Sivas’tan başlayacağını anımsatıp, o gün için zaman ayırması sözü alıyoruz rehberimizden. Rahatlıyoruz!
Adı Cumhuriyetle birlikte anılan bu kentin bir unutulmazlığı daha var! Unutulamaz, unutturulamaz acı dolu bir geçmişi!.. İslami köktendinci bir güruhun “Sivas laiklere mezar olacak” sloganıyla olayları doruğa taşıdığı o kara gün unutulabilir mi?..
Pir Sultan’ın katledildiğinden beri öksüzdür şiir Sivas’ta! Pir Sultan’ı Anma Etkinliği için gelen, sazıyla, şiiriyle eylem! yapan 37 can’ın yakıldığı, türkülerin, yüreklerin yandığı yerdir Sivas.
Madımak Oteli!..
Kongre Müzesi’nden; yürüyerek kent merkezindeki otelin önüne geliyoruz.
2 Temmuz 1993’den beri SÖNMEYEN ATEŞ’in yandığı yerdeyiz. Nefeslerimizi tutuyor, alevler içindeymiş gibi kocaman olmuş gözlerle bakıyoruz binaya; sessizce.
Yangın sonrası kebapçı oluyor önce. Toplumdan gelen tepkilerden sonra da Sivas Bilim ve Kültür Merkezi’ne dönüştürülüyor. Toplumsal barışın sağlanabilmesi adına! Ne çare ki!
Fazıl Say’ın, Madımak’ta yitirdiğimiz şair Metin Altıok için bestelediği, “Metin Altıok Ağıtı” oratoryosundan bir bölümü söylediğimin ayırdına varıyor, irkiliyorum. Ve ölümü hiçe sayan bakışlara, son anlarının o unutulmaz fotoğrafına bakıyorum… Otelin merdiveninde oturmuş üç şairi görüyorum fotoğrafta. Metin Altıok, Behçet Aysan, Uğur Kaynar canlanıveriyor. Sonra Asım Bezirci hep gülümseyen yüzüyle karşılıyor bizi... Onu Hasret Gültekin, Nesimi Çimen ile diğer canlar izliyor… Ardından, sağ kurtulan Aziz Nesin işaret parmağını sallayarak hesap soruyor gözleri çakmak çakmak: “Devlet nerede?”
Ve…
Sivas’93; oyununu izliyorum geçmişe dönüp! Genco Erkal’ın yazıp yönettiği belgesel oyundayım... Sönmeyen ateş Madımak’ta yaşanan, 37 can’ın ölümüyle sonuçlanan, şiddet olaylarının unutulmaması, aksine sorgulanması gerektiğini belgelerle anlattığı. Yok yok “anlattığı” değil yaşattığı... Yürekleri dağlayan şiirler okuduğu... Oyunun sonunda kolum kanadım kırılmış, koltuğumdan kalkacak gücü bulamadığım belleğime kazınan o oyun…
Düş ile gerçek arası gidip gelirken yine o anaç haliyle uyarıyor Sudaay Hanımcığım: “Rehberimizin verdiği serbest zaman dolmak üzere. Haydi!” Ayrılmalıydık!..
Canları yüreğimizde sarmalayıp otelden ayrılırken; Sudaay, Teoman, Raşit ve ben Edip Akbayram’ın şarkısından bir bölümü söylemeye çalışıyoruz... Boğazımızda hıçkırık, gözlerimizde yaşlarla:
“Bilmez misin ki türküler yanmaz? / Dayanır kapına “Pir Sultan” ölmez.
Şu Sivas’ın elinde sazım çalınmaz / Güllerim yandı, yüreğim dayanmaz.
Yürüyoruz…
Fazilet ÖZKAN POR
31/10/2024