Değerli Antalya Bugün okuyucuları,
Bugün ilk yazımla karşınızdayım.
Gazetenin deneyimli yazarları arasında olmak gurur verici benim için.
Bundan böyle öykü ve yazılarımla, sizlerle birlikte olmayı umuyorum.
İyi bir gün dileği ve selamlarımla.
Fazilet ÖZKAN POR
Kadına bakışımız; tarih boyunca süregelen kültür birikiminin, dinsel öğretilerin ve ön yargıların baskısıyla şekillenir. Bu bakış; kadınlar ve erkeklerce benimsenir, çocuklarımız bu değerlerle beslenerek büyürler.
Çocuklarımızı büyütürken; ninni gibi kulağına neler fısıldadığımıza, bilgi dağarcığını hangi sözlerle beslediğimize bir bakalım mı? Erkek egemen bir dünya yaratıp; ana, avrat, yar olacak kadınlarımızı nasıl yok saydığımızı bir görelim mi?
KIZIL SAÇLISINA
Kimine göre kadın…!
Soğuk kış gecelerinde sarılıp yatmak içindir…
Kimine göre kadın…!
Sıcak harman gecelerinde zil takıp oynatmak içindir.
Kimine göre kadın…!
Ömür boyunca omuzumuzda taşıdığımız…
En büyük sevabımız ve en büyük vebalimizdir…
Ama sen KADINIM…!
Benim için sen...
Ne o…
Ne bu…
Şusun sen…!
Benim can yoldaşım kavga arkadaşımsın… NAZIM HİKMET
Nazım; ne güzel anlatmış yüreğindeki kadını dizelerinde.
Ya biz; nasıl anlatıyoruz kadını? Söylenenlere kulak verelim:
‘’Oğlan doğuran övünsün, kız doğuran dövünsün’’ diyerek, doğumuyla kahırlandığımız, cinsiyet ayrımcılığı yapıp ötelediğimiz,
Eğitimini çok görüp; okula göndermediğimiz, ‘’gözü açılmasın’’ diyerek cahil bıraktığımız,
‘’On beşinde kız, ya erde gerek, ya yerde’’ bakışıyla; ‘’töremiz böyle’’ diye; beşik kertmesiyle çocuk gelin edip; ‘’Ceviz oynamaya mı geldin odama?’’ türküsü yaktığımız,
‘’Kızı gönlüne bırakırsan, ya davulcuya varır, ya zurnacıya’’ diyerek; gönlünü hiçe sayıp başlık parasını çok verene sattığımız,
‘’Birinci karı, dert karısı; ikinci karı, mülk karısıdır’’diyerek; dedesi yaşındaki adamın, karılarına kuma yapmasına göz yumarak evlendirip, çocukluğunu yaşatmadığımız,
Cinsel istismara uğradığında; o adamla evlendirip; namusunu temizlediği! için sevindiğimiz,
İstismarcı yakını ise; ‘’şeytana uydum’’ dediğinde; ceza indirimi uyguladığımız, ya da kanıt yetersizliği gerekçesiyle salıverip yaptığını olağan saydığımız, görmezden geldiğimiz,
İstismar karşısında; toplumsal baskıya direnen, ancak ailesinin onu yalnızlaştırmasına, yok saymasına katlanması için zorladığımız,
Cinsel istismar sonrasında yaşadıklarına; ruhsal ve bedensel sorunlarına ilgisiz kaldığımız, acısıyla başa çıkamayıp, canına kıymasına neden olduğumuz KIZLARIMIZ…
Aşık olduğu, bir ömür süreceğine inandığı sevdiğiyle telli duvaklı dünya evine giren; kendini pazarlamaya kalkan kocasını terk edemeyen,
‘’Kadının yeri kocasının yanıdır’’,
‘’Telli duvaklı çıktığın kapıdan, cenazen girer’’ diyerek; sorumluluktan kaçan baba ocağına bile sığınamayan,
‘’Sırtı köteksiz, karnı bebeksiz’’ diyerek; aşağılanan ve bedenine sahip çıkma özgürlüğü elinden alınan,
‘’Kadın dediğin, taktın mı koluna; vurdun mu duvara yapışmalı’’,
’’Dövülmeyen kadının saçının köküne şeytan yuva yapar’’ diyerek yediği dayağı acımasızca olağan sayılan,
Kocasının uyguladığı her türlü, hatta ölümüne şiddeti; ‘’aile içi’’ umursamazlığıyla görmezden gelip, yalnızlık ve korkusu ile tek başına yaşatılan,
‘’Kadın’’, diye işe alınmayan,
Bulabildiği işinde; emeği sömürülüp, düşük ücretle çalıştırılan,
Sendikalı olmasına, emeğine sahip çıkmasına izin verilmeyen; işine son verilip kapıya konulan,
‘’ Elinin hamuruyla erkek işine karışma‘’ diyerek insan yerine konulmayan,
Adını yok sayarak; ‘’kocasının karısı’’ diye anılan,
‘’Erkek gibi kadın’’ diyerek övgüde bile ‘’kadın’’ kimliği yok sayılan,
Yakından, uzaktan tanıdığımız, tanımadığımız; acısı acımız, mutluluğu mutluluğumuz KADINLARIMIZ.
Yaşamının her alanında; eşitsizlik, ayrımcılık, baskı, şiddet gören ve sömürülen, yaşadıklarını da ‘’yazgı’’ diyerek değiştirilemez gördüğümüz KADINLARIMIZ.
Kadınlarımızın yaşadığı tüm bu; ailesel, toplumsal, kültürel sorunlardan kurtuluşun umarı; bilinçli olmaktır. Bilinçli olmak ise; cehaletle, önyargılarla savaşmak ve aydınlanmakla olanaklıdır.
Ancak; kadının bilinçlenmesi, aydın olması yeterli mi? Değil elbet.
Yasal düzenlemelerle;
Kadın Haklarının, İnsan Hakları olduğu,
Kadına yönelik şiddetin insan hakları ihlali olduğu,
Kadın- erkek eşitliğinin olmadığı yerde de eşitlikten söz edilemeyeceği,
Cinsiyet eşitsizliğinin ise şiddeti doğurduğu gerçeği görmezden gelinmemelidir.
Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi; kadına yönelik şiddet ve ev içi şiddetten arındırılmış bir Avrupa yaratmak için yapılmıştır. İstanbul’da yapılması nedeniyle de İstanbul Sözleşmesi olarak adlandırılmıştır. Bu konudaki ilk Avrupa sözleşmesidir. Kadına karşı her türlü şiddetin önlenmesi, bunlarla ilgili mücadeleye ilişkin standartlar öngören ve Avrupa ülkelerini hukuki olarak bağlayan ilk belge (idi)dir.
İstanbul Sözleşmesinin feshi; kadın haklarına, kadınlara ve çocuklara yönelik şiddetin önlenmesine, kollanmasına, kovuşturulmasına vurulan bir darbedir.
KADININ; ‘’Kadın olmanın gururuyla, insanca yaşayabileceği, başarılarıyla övünebileceğimiz mutlu günlerine.