Deprem Dede lakabını verdiğimiz Prof. Dr. Ahmet Mete Işıkara, Ege Bölgesi’nde 1 Kasım 1992’deki 6 büyüklüğündeki İzmir depreminden sonra bir sessizlik yaşandığını belirterek, "Bu sessizlik hayra alamet değil. Bunu göz ardı etmeyelim ve bir an önce depreme hazırlıklı olalım" diye konuşmuştu.
Seçimlerin iptal edilmesini de deprem yerine koyarsak Işıkara’yı korkutan deprem sonrasının sessizliğini yaşıyor piyasa…
Dışarıya çıkıyoruz; Kapalı Yol’da mahşeri bir kalabalık, büyük mağazalara girip çıkanlar o kadar çok ki, alışveriş yok denecek kadar az Daha aşağılara inince burnundan soluyor küçük esnaf. Yol üzerinde en iyi satış yapanlar simitçiler. Döviz büroları durmadan fiyat değiştirdiğine göre işleri fena değil gibi… İnsanlara gelince; kavga etmeye hazır barut fıçısı gibi.
**
Karayağız genç elinde mikrofon, uzatıyor vatandaşa, “Bilmem ne televizyonu” diyor. Adını hiç duymadığım, muhtemelen bir internet televizyon yayını.
Soruyu patlatıyor: “İstanbul’da oyları kim çaldı?”
Dam üstünde saksağan, kimse “Bana ne İstanbul seçiminden kardeşim, ne bileyim ben kim çaldı?” demiyor. Çünkü herkesin bir fikri var. AKP veya MHP’li ise oylar çalınmıştır. Ya da “Bilemedik ama mutlaka bir şey vardır”
CHP ve İYİ Partili ise mazbatanın iptal edilmesi YSK’nin ortaya koyduğu en büyük rezalettir.
Hemen kalabalık başına birikiyor, lehte ve aleyhte konuşanlar, kavga etti edecek. Sesler yükseliyor, yol boyu büroların balkon ve pencerelerinden insanlar sarkıyor, bu sessizliği yırtan bağırmaların sebebini araştırıyor. Birileri kavgaya hazırlık mı yapıyor ne?
Karayağız genç, kameramanı da aldığı gibi uzaklaşıyor oradan. Kavgaya sebebiyet vermemek için mi, yoksa işin içine girmemek için mi bilinmez.
Bu arada, sivil ya da resmi, ortalıkta hiç güvenlik görevlisi yok.
Ortalık yeniden sessizliğe bürünüyor. Aklıma deprem dede geliyor ve “Bu sessizlik hayra alamet değil” diye geçiriyorum içimden…
Büyüklerin suratları asık, gençler tam tersi neş’e içinde, kızlar göbeklerini açmışlar yazın geldiğini müjdeliyor, ellerinde sigaralar, güle oynaya piyasa yapıyorlar.
Sokakta kimselerin yüzü gülmüyor, yolda yabancı dil, özellikle Arapça konuşanların sayısı yerliden daha fazla… İşin garibi onlar da gezici, alışveriş yapmıyorlar, anlaşılıyor ki bizim Ortadoğulular, misafirlikleri bitti ama gitmeye niyetleri yok.
Daha aşağılarda, Kalekapısı’nda atları başını öne eğmiş, faytoncular iş bekliyor. Etrafı her zaman olduğu gibi sidik kokuları sarmış. Sinekler de ya atlara ya sidiğe geliyor. “Hani kaldırılacaktı bu faytonlar?” diye soruyorum kendi kendime… Hatırlıyorum o karar eski dönemdeydi. Yeni dönem faytonların ne olacağı henüz açıklanmadı. Ama Kuşadası Belediyesi’nin yeni dönemi kaldırmış bile…
Ne yapalım, başımıza gelenleri ve gelecekleri yaşayacağız. Bir gün de böyle geçti Kapalı Yol’da… Bugünü de kazasız belasız atlattık.