Öncelikle Konyaaltı Sanayici ve İşadamları Derneği (KONYSİAD) Başkanı İlhami Kaplan ve yönetimi, böyle başarılı bir toplantı düzenleyip, bizleri de davet ettiği için kutlamak istiyorum. Dünkü toplantıda Antalya’da bazı şeylerin değiştiğini, değer yargılarının farklılaştığını, kentte artık ortak ve akılcı bir sese ihtiyaç olduğunu fark eden insanlarla birlikte olmak beni mutlu etti.
İki değerli insandan söz etmek istiyorum bugün. Antalya Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Davut Çetin’i, her zaman geleceği gören fikirleri ile beğenir, saygı duyarım. Bulunduğu makamı dolduran, her şeyden önemlisi üreten ve kentine katkı veren bir yapısı var. Hiç ‘ben’ dediğini duymadım. Antalya söz konusu olduğunda o’nun için akan suların durduğuna inanırım.
Bu toplantıda, siyasetten arınmış, tarafsız gözlüğü ile bir-iki konudaki bakışını anlatmak istiyorum.
Birincisi Antalya’dan ortak bir ses çıkmamasından şikâyetçi. Tüm STK’ların ve kanaat önderlerini o yüzden toplamaya başlamış, fikir ve proje üretiyorlar.
Bu konu o kadar önemli ki; Batılı Devletlerde ülke yönetimlerine yol gösteren sivil toplum örgütlerinin; vatan, millet, ülke ve kent söz konusu olduğunda nasıl tek bir ses olduklarını çok iyi biliyor. Vatanını seven her birey gibi.
Oysa bizde bu durum oldukça sıkıntılı.
Hep “Ben” dediğimiz için, diğerlerinin görüşlerini dikkate almadığımız için, egolarımız çok yüksek ve egoist olduğumuz için hep birlikte, koro halinde ses çıkaramıyoruz.
O Yüzden uzlaşma kültürümüz, komşuluk ilişkilerimiz, geleneklerimize saygımız, hatta sevgimiz kalmadı.
Benim yararım varsa, “bana dokunmayan yılan bin yaşasın” felsefesini benimsemişiz.
Hile yapmayı, başkalarını kandırmayı, yalan söylemeyi, haksız kazanç sağlamayı meslek edinmişiz.
Yeri gelmişken hiç duydunuz mu bilmiyorum, Antalya’da imitasyon (Sahte) giysi satan 25 bin dükkan varmış.
“Devlet malı deniz, yemeyen domuz” lafı atalarımızdan bize miras kalmış, demek ki, onlar da aynı felsefeyi uygulamışlar yıllarca…
Devleti yöneten koca Cumhurbaşkanımız; “Benim memurum işini bilir” demiş de, memurunun rüşvet almasını yasallaştırmış adeta…
***
Davut Çetin’den ikinci görüş, bir turist daha fazla getirebilmek için çırpınan insanlara karşı, asıl sorumlu Devleti yönetenlerin sorumsuz açıklamaları ile Antalya’ya verdikleri zarar… İçişleri Bakanı’nın tüm Almanları terörist ilan eden, “Buraya tatile gelip, memleketlerinde PKK Terör örgütünü destekleyen Almanlar da gelsinler bakalım havalimanlarında onların da gereğini yapacağız” demesinin bize maliyeti ne biliyor musunuz? Yüzde 68 artan rezervasyonların yüzde 20’ye düşmesi…
***
Bu toplantıda konuşan ikinci kişi ise bir Akademisyen. Yıllardır tanıdığım, tek başına Üniversite ile kent arasında köprü olmaya çalışan bir bilim adamı. Birikimlerini kenti yönetenlerle paylaşmak isteyen, tabii ki görüşünü soranlarla… Doç Dr. Şükrü Erdem…
O da durup dururken bir laf attı ortaya, herkes şaşırdı:
- Kentin sahibi yok. O zaman kent de yok
Bir de örnek verdi, doğru-yanlış bilemem, ama mantıklı
- Bu kentin belediye başkanı şehir dışına çıkacağı zaman Mülki amirden izin almak zorunda
Ayıkla pirincin taşını… ‘Yasa böyle ne yapalım’ deseniz, “Yasaları da biz insanlar yapıyoruz” cevabını alırsınız…
Antalya’nın bilemem ama, Kaleiçi’nin gerçekten sahibi yok. Sahipsiz olduğu için de durmadan kaçak yapılaşma var. Çekirdek kentimiz elden gidiyor, “dur” diyen yok…
Biz de ‘bizi yönetsinler’ diye Demokrasinin gereği sandığa gidiyoruz. Sözde kentin sahibini seçiyoruz…
Haydi hayırlısı bakalım…
Teşekkürler Davut Çetin, teşekkürler Şükrü Erdem, uyuyanları uyandırmaya çalıştığınız için…