GAP ve Güneydoğu gerçeği

Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP) İdaresi ile Türkiye Gazeteciler Federasyonu’nun ortaklaşa düzenlediği GAP ve Yerel Medya Eğitim Semineri nedeniyle 5 gündür bölgedeydik. Düzenlenen panelin konusu Yoksulla mücadeleydi. Aslında GAP İdaresi bölgede çok güzel işlere imza atıyor. Belki de Devlet diğer bölgelerimize Devlet bu kadar önem vermiyor. Yoksulluk Anadolu’nun birçok yöresinde Güneydoğudan daha fazla. GAP Projesi tamamlandığında ortaya çıkacak istihdamla bölge halkının tümü zengin olacak.

Öncelikle şunu söylemeliyim ki; Diyarbakır Büyükşehir Belediye’nin DTP’li Başkanı ve yöneticileri hiçbir toplantımıza katılmadı. Aralarında Diyarbakır’ın da bulunduğu GAP bölgesindeki 9 ildeki Yoksulluğun neden ve sonuç ilişkilerinin tartışıldığı bir toplantıya katılmamaları şahsen benim garibime gitti. Öğrendim ki, devlet kurumlarının ve sivil toplum örgütlerinin düzenledikleri bu tür toplantılara zaten katılmıyorlarmış... 

Ancak Diyarbakır Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Mehmet Kaya’nın konuşmaları beni ve Türkiye’nin 40’a yakın ilinden gelen gazetecileri oldukça etkiledi ve biraz da düşündürdü…

Kaya, eleştiriye önce medya’dan başladı. O’na göre medyanın yayın  politikası  ile bölgenin sürekli çatışma bölgesi olarak lanse ediliyor… Bölge insanı batıya bu şekilde yansıyan yanlış imajdan kurtulmak istiyor.

İkincisi işsizlik. TUİK’e göre bölgedeki işsizlik oranı yüzde 14,2, kendilerinin araştırmasına göre yüzde 50... Bunun en önemli nedeni ise zorunlu ve zorunlu olmayan göç. Yoğunluğu. Diyarbakır’da yerli nüfusunun oranı yüzde 10’lara düşmüş.

Peki nereye gitmiş bu Diyarbakır halkı. Aynen Mehmet Kaya’nın tabiri ile “Biti kanlanan yatırımlarını da yaptığı büyük kentlere kaçtı” Durum böyle olunca de bölgede sanayi gelişmiyor. Yatırımcı Organize Sanayi Bölgeleri yerine merdivenaltı üretimi tercih ettiğinden sanayi gelişmiyor. Diyarbakır’da sanayinin yüzde 80’ini 10 kişinin altında işçi çalıştıran işyerlerinden oluşuyor.

Mehmet Kaya dile getirdiği sorunların çözümlerini de sıralıyor:

Bir defa GAP yatırımlarında, özellikle sulanabilir arazilerin tarıma bir an önce açılması konusunda destek istiyor, daha doğrusu Diyarbakır’a öncelik.

İkincisi başta gıda, sonra da inşaat sektörü olmak üzere komşumuz Irak’daki durumun Türkiye için önemli bir fırsat olduğunu dile getiren Kaya, Irak’ın 80 milyar dolarlık ithalat planladığını, bundan da payımızı almamız gerektiğini vurguluyor.

Ya terör

Aslında bendenizin yönettiği paneldeki konuşmacılardan Taylan Erten (Ekonomi Yazarı) Prof. Dr. Erdoğan Alkin (İstanbul Tic. Üniversitesi) ve Gülay Aslantepe (BM Uluslar arası Çalışma Örgütü İLO Türkiye Direktörü) bölgede; yoksulluk kavramının terörle bağdaştırılmaması konusunda hemfikir oldular. Buradaki terör eylemleri onlara göre bu bölgede yaşananlar bölücüğe yönelik etnik bir terördü. Ancak aidiyeti gündeme getirerek terör olgusuna Kürtler açısından bakan Diyarbakır Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Mehmet Kaya, adını anmasa da Türkiye Cumhuriyeti Devletinin, hükümetlerinin ve toplumun Kürt olgusunu kabul etmek durumunda olduğunu söyledi. Artık bilinçli Üniversite öğrencilerinin okullarını bırakıp daha çıkmaya başladığını dilen getiren Kaya’nın terörü en çarpıcı biçimden yorumlaması ise;

“Şehit olan güvenlik güçleri yürekleri dağlıyor, ama öldürülen dağdakiler de bizlerin dağlıyor…”

Ancak görünen o ki, bizim de konuştuğumuz bölge halkının büyük bir bölümü teröre lanet okuyor. İnsanlar terör uğruna öldürülmesin istiyorlar. Büyük çoğunluk “yüzyıllardır Türk-Kürt birlikte yaşadık. Bizim bir derdimiz yok” diyorlar.

En önemlisi de, her sabah ilkokullarda ezan sesinden sonra, okullar başlarken sabahın erken saatlerinde, Kürt ve Türk çocuklarının birlikte söyledikleri “Türküm, doğruyum, çalışkanım” andı olsa gerek…

BİRAZ GÜLELİM

Demirel'in anlattığı bir fıkra

Osmanlı döneminde bir Kadı, bir fırının önünden geçerken burnuna güzel bir

koku gelmiş. Vitrinde güveç içinde nar gibi kızarmış sahibini bekleyen nefis bir ördek

var... Kadı, fırıncıya 'Ben bunu aldım' demiş.

Kadıya itiraz edilir mi? Fırıncı hemen ördeği paket yapıp vermiş.

Az sonra ördeğin sahibi gelmiş: 'Hani bizim ördek?'

Fırıncı boynunu büküp 'Uçtu' deyince iş kavgaya dönüşmüş. Kavga sırasında fırıncı, araya giren bir gayrimüslim müşterinin gözünü çıkarınca korkup kaçmaya başlamış... Bir duvardan atlarken, bilmeden öteki taraftaki hamile bir kadının üstüne düşmüş.

Kadın, çocuğunu düşürdüğü için, kadının kocası da fırıncının peşine düşmüş. Can havliyle kaçan fırıncının çarpıp devirdiği Yahudi bir vatandaş da kızıp peşlerine takılmış...

Sonunda duruma müdahale eden zaptiyeler hepsini yakalayarak kadının karşısına çıkarmışlar.

Kadı sırayla sormuş... Ördeğin sahibi,'Bu adam ördeğimi hiç etti' diye şikáyet etmiş.

Kadı, fırıncıya sormuş: 'Ne yaptın bu adamın ördeğini?'

Fırıncı 'Uçtu' demiş. Kadı, kara kaplı defterini açmış:

'Ördeğin karşısında tayyar yazılı. Tayyar 'Uçar' anlamına gelir. O halde ördeğin uçması suç değil' diyerek fırıncının beraatine karar vermiş.

Gözü çıkan gayrimüslim vatandaşa sormuş... Onun şikáyetine de kara kaplı defterden bir madde bulmuş: 'Her kim, gayrimüslimin iki gözünü çıkara, o müslimin tek gözü çıkarıla...'

Davacı 'Ne olacak?' diye sorunca kadı, 'Şimdi' demiş, 'Fırıncı senin öbür gözünü de çıkaracak, biz de onun tek gözünü çıkaracağız.'

Tabii gayrimüslim şikáyetinden hemen vazgeçmiş, fırıncı bu davadan da beraat etmiş.

Çocuğunu kaybeden kadının kocasına da kadı, 'Tamam' demiş, 'Karını vereceksin, bu adam yerine yeni çocuk koyacak.'

Böyle olunca adam da şikayetini anında geri almış, fırıncı bu davadan da kurtulmuş.

Kadı dönmüş Yahudi'ye: 'Senin şikáyetin ne? 'Bre… Yahudi ellerini açmış, 'Ne diyeyim kadı efendi' demiş, 'Adaletinle bin yaşa sen e mi !'

Kıssadan hisse:

Ananı "öpen" kadı ise, kime şikáyet edeceksin?..

GÜNÜN SÖZÜ

Cumhuriyet fikir serbestliği taraftarıdır. Samimi ve meşru olmak şartıyla her fikre saygı duyarız 

M.Kemal Atatürk