ANTALYANIN KAHYASI

Çaresizliğin fotoğrafını gördünüz mü?

Alevler kaşla-göz arasında, tıpkı panikleyen insanlar gibi oradan oraya sıçrıyor. İnsanların çığlıkları, yanan kuru çam yapraklarının hışırtılı sesine karışıyor. O alışılmış cıvıl cıvıl kuş sesleri hiç duyulmuyor. Alevler arasından zaman zaman ölüm çığlıkları duyuluyor. Saatler gündüzü gösteriyor ama hava kararmış. Çaresizlik içindeki insanlar birbirlerine, “Yok mu yardın edecek?”  diye yalvaran gözlerle bakıyor.

Alevlerin sıcağı yürekleri dağlıyor. Herkes bir yerlere kaçışıyor, ama alevler izin vermiyor o kadar çok uzaklaşmalarına... Yürekleri dağlayan alevleri söndürmeye su yetmiyor. Ellerindeki çalı çırpılarla alevleri söndürmeye uğraşanların çabaları nafile... İnsan gücü işe yaramıyor. Herkes panik içinde. Köylüler, kadın-erkek, çoluk çocuk evlerinde işe yarar ne varsa traktörün römorkuna doldurup bir an önce, alevlerin yalazını vurmaya başladığı yuvasını, evini, damını yurdunu terk etmeye çalışıyor. Ana yola çıkanlar şanslı. Herkes oradan oraya koşuşturuyor, ya birilerine bağırıyor, ya da kendi kendine. Ortalıkta hayvan leşleri kokuşmaya başlamış bile...

Bir bakıyorsunuz yangın sönüyor, rüzgar yön değiştirince yeniden başlıyor. Ahırına kadar ulaşan alevlerden hayvanlarını kurtarmak isteyen Osman kahya kendi canını veriyor, malı uğruna. Mal canın yongası... Poyraz dinmek bilmiyor, sadece yön değiştiriyor. Doğanın insanoğluna kızgınlığını tıpkı bir şamar gibi vuruyor yüzlere... Alevle karışık, yalaz vuruyor.

Bir türkü geliyor aklıma :

“Zalım poyraz gıcım gıcım gıcılar,

Yüreğime düştü goygun acılar...”

Gazeteciler, kameramanlar çaresizliğin fotoğraflarını çekmeye çalışıyorlar. Yürekleri kan ağlayarak... En acı olanı da bu olsa gerek. Bu görev... Tıpkı canını ortaya koyarak yangını söndürmeye çalışan ormancılar ve itfaiyeciler gibi...

İşte bir Pazar günü yazılabilecek en kötü yazı.                           

Antalya'nın Manavgat ve Serik ilçelerinin köylerinde etkili bir biçimde süren orman yangınında,  bu yazı kaleme alınırken, bakana göre 4, ormancılara ve yöre halkına göre 10 bin hektarın üzerinde ormanlık alan yitirildi. Ne büyük bir acı. Orman Genel Müdür Yardımcısı Mustafa Kurtulmuşlu, “Hayatım yangınların içinde geçti ama böyle bir manzara hiç görmedim. Acımı ifade edecek kelime bulamıyorum” diyerek acıyı dile getiriyor. Yangına müdahalede rüzgar ve arazi koşulları yüzünden başarılı olamadıklarını söylüyor.

Herkes konuşuyor. Orman Genel Müdürü Osman Kahveci de çaresiz. Yangını kontrol altına alamamanın ezikliği içinde, “Ormandan önce vatandaşın evini koruyalım” diyor.

Herkesin derdi kendine... Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay da, altı ayda 5 milyon turisti ile yüzünü güldüren Antalya’ya böyle bir felaket sırasında gelmek yerine, turizmcileri dinlemek için gittiği Çeşme’den müdahlil oluyor olaya. Yangınla ilgili “Antalya'da çok sayıda ekip çalışıyor. Umarım ki Aspendos'ta tehlike olmaz” demekle yetiniyor.

DSP Adana Milletvekili Mustafa Vural tek başına bölgeye gelmiş, gazeteci meslektaşlarını arıyor. Yangının ilk başladığı köy olan Karataş’ta bir temizlik yapılmazsa hayvan leşlerinin bulaşıcı hastalığa yol açacağını söylüyor.

Köylülerle birlikte protestoda mangalda kül bırakmayan çevrecilerimiz ortada yok. Bir açıklama yapmışlar. Yüreklerinin yandığını söylüyor ve Çevre ve Orman Bakanlığı da orman yangınları konusunda gereken önlemleri almadığı ve yeterince söndürme uçağı satın almadığı için eleştiriyorlar. İşeri sadece eleştirmek çünkü...

Alevler bir kayboluyor, bir çıkıyor. Tedbir nafile. Poyraz kuzeyden esiyor ve yakıp-kavuruyor her şeyi...

Ben bir türkü tutturuyorum:

“Zalım poyraz gıcım gıcım gıcılar,

Yüreğime düştü goygun acılar...”

 

    

    

 

GÜLEBİLİRSEK !...

 

HASTA BAKICI

 

Dönemin başbakanı akıl hastanesinde konuşma yapıyormuş. Bir kişi dışında dinleyicilerin tümü alkışlamış.

Başbakan merak edip, alkışlamayan kişiye dönerek:

“Siz niçin alkışlamıyorsunuz” diye sormuş.

Adam cevap vermiş:

“Ben hastabakıcıyım”

--

İSABET

 

Şehit cenazelerini karşılamak için Anadolu illerinden birine giden dönemin yetkili ve etkili siyasetçilerinden biri top atışıyla karşılanıp, selamlanmış...

İkinci atıştan sonra yaşlı bir kadın polise sormuş:

“Niye ateş ediyorlar, evladım?”

Polis açıklamış:

“Siyasetçiler geldi de...”

“Vah, vah... ilk atışta isabet ettiremediler demek...”

 

 

GÜNÜN SÖZÜ

Çaba ilginin yanında kendiliğinden yeşerir.

Dewey

Yayın Tarihi
04.08.2008
Bu makale 670 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Kayıtlı Yorumlar
Yazınız da yer alan zalım poyraz yazısı çok hoşuma gitti. Gerçekten bi EMİRDAĞlı oldunuz belli böyle örneklerinizi bekliyoruz

İbrahim selçuk 05.08.2008

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!