Kimileri için bazı özel günler vardır ki, bu başkalarını da pek ilgilendirmez. İşte 10 Ocak tarihi de böylesi bir gündür. Sadece belli bir kesimi ilgilendiren, ancak varlığı ile bir sektörün mensuplarına bayram yaptıran bir gün. Biraz buruktur, bayram tadında değildir ama olsun. Yine de biz gazetecilerin çalışma koşullarını düzenleyen ilk ve tek Kanun’un kabul tarihidir 10 Ocak… Hani çocuklar vardır, bayram günleri neş’e dolar o minicik yürekleri… O coşku ile bayram kutlarken, minik dudaklarından mırıldanırlar:
“Bugün 23 nisan
Neş’e doluyor insan…”
Tıpkı bizim de böyle bir bayramımızdı 10 Ocak… Taaa ki, sevincimizi kursağımıza tıkayan tekel patronları gelinceye kadar Babıali’ye…
Yıl 1963’ün 10 Ocak tarihi. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde gazete patronlarının tüm karşı çıkmalarına karşı “Matbuatta (basında) çalışanlarla çalıştıranlar arasındaki ilişkileri tanzim eden” 212 Sayılı Kanun kabul ediliyor. Gazete sahipleri yasanın çıkmaması için gazetelerini çıkarmayarak hükümeti tehdit ediyorlar. Hükümet patronların bu blöfünü kabul ederek Gazeteciler Sendikası’nın gazete çıkarmasını sağlıyor. Hangi gazetede çalışırsa çalışsın tün gazeteciler sendikanın çıkardığı gazetede buluşup korkmadıklarını yiğitçe ortaya koyuyorlar. Ve patronların direnişi 3 gün sürüyor. Yeni Basın İş Yasasının hükümlerini kabul etmek ve buna göre gazeteci çalıştırmak zorunda kalıyorlar. İşte o gün daha sonra “Gazeteciler Bayramı” olarak ilan ediliyor.
Gazetecilerin bu sevinçli günü kutlamaları fazla uzun sürmüyor. Patronların baskısına dayanamayan bazı hükümetler, bu yasa ile gazetecilerin elde ettiği bazı hakları zaman içinde budamaya başlıyorlar ve bayram günleri daha sonraki yıllarda “Geleneksel Gazeteciler Günü” olarak kutlanıyor.
Hele 12 Eylül sonrası geldiğinde medyada ortaya çıkan tekelleşme kötü günlerin de başlangıcı oldu. Babıali’ye sadece iktidar ve para kazanma hırsı ile giren patronların ilk işi; gazetecileri tek güvenceleri olan Türkiye Gazeteciler Sendikası’ndan istifa ettirmek oldu. Bu kez patronlara kafa tutan gazetecilerin yerini, sendikasından istifa etmek için noterlerde kuyruk oluşturan gazeteciler aldı. Ve belki de dünya tarihinde ilk kez çalışanlar, onlar için toplu iş sözleşmesi yapan, onların sosyal haklarını ve iş güvenliğini savunan kendi sendikalarını kapanma noktasına getirdiler… Şimdi sendikamız sadece şirket yapısında tek bir patron olmadığı için Anadolu Ajansı’ında varlığını sürdürüyor. Sendikaya yeniden üye olmak isteyen gazetecilere de patronlar izin vermiyor. Ve bizler de 10 Ocakları tıpkı bayram gibi, “deliye her gün bayram” mantığı ile kutlamaya devam ediyoruz.
Tıpkı masal gibi değil mi? Sonu hüzünle biten bir masal…
Yüreğimiz burkuluyor.
Maden İşleri Genel Müdürlüğü diye bir makam var ülkemizde. Adı üstünde madenlerle ilgilenmek. Ama onlar ormanlarımızı ve doğayı tahrip etmekle görevli sanıyorlar kendilerini. Ankara’da masa başında oturup, harita üzerinden hükümet yanlısı kişilere taş ocağı yeri tahsis etmek gibi bir misyon üstlenmişler. Turizmin Başkenti diye övündüğümüz Antalya’nın ormanlarındaki “kıyım” a da hepimiz sessiz kalıyoruz. Bunun son örneği de Doyran bölgesinde Sevgili Veysi Sağlam ve o’nun köşe-bucak dolaşıp yaptığı haberler olmasa bunlardan da haberdar olamayacağız.
Gelin hep birlikte bu talana mani olalım. Yoksa bunun vebalini hiç birimiz ödeyemeyiz…
Biraz da Gülelim.
Doktor Azeri olunca:
- Gelesen!
- Selam doktor bey!
- Salam... Sabahın hayır! (Selam. İyi sabahlar)
- Ne salamı? Kızımı muayeneye getirdim.
- Gızım, sen yahşi birine ohşayırsan! (Kızım sen iyi birine benziyorsun.)
- Neee! Kızım kimi okşuyormuş?
- Vallahi kimseyi okşamıyorum baba!
- Sus kız! Koskoca doktor yalan mı söyleyecek? Ellerindeki pişikten anladı herhalde!
- Pişik ele degel kucağa yaraşır. (Kedi ellenmemeli, kucağa alınmalı.)
- Doktor sen ne diyosun yaa?
- Siz haradan gelisiz? (Siz nereden gelirsiniz?)
- Biz at mıyız haradan gelecek? Doktor, ağzını topla...
- Gızım soyunasın, sırtına gulag asmag isterem. (Kızım soyun da sırtını dinleyeyim.)
- Baba ya... bu adam kimin kulağını sırtıma asacak?
- Men indi gızına dayandıraaram. Marağım gabardı. Neçe ağlarsın?
(Ben şimdi kızınızı durdururum. Merak ettim. Neye ağlarsın?)
- Baba ne diyo bu?
- Gızım sen kârhanede çalışırsın? (Kızım sen fabrikada mı
çalışıyorsun?)
- Lan p... doktor... Küüüüütttt...
- Özümü itirdim, dağlara kar düşende, bülbüle gam düşende, ruhum bedenden oynar, gözüme yumruk gelende...
Günün Sözü
Eller kalbin erişebileceği yüksekliğe ulaşamaz.
Orison Swet Marden