Çocuğunu kaybeden bir anne için, her gün o ilk gündür. Bu ızdırap ihtiyarlamaz
Victor Hugo
Daha dün gibiydi; “başkalarından farklı olsun” diye küçük bir kayıkla denizden gelmek istedi nikâh masasına… Bu sefer hep elinden tutan babası da yoktu… Bembeyaz gelinliği içinde özgürlüğe uçak kuşlar gibi, şarkı söylercesine kanat çırpıyordu yüreği… Nikâhı kıyan belediye başkanının sözlerini bitirmesini beklemeden bir an önce bağırmıştı; “Eveeeeettt… Eveeeettt” diye… Nasıl da mutluydu. Gözlerinin içi gülüyor, sevincinden gökyüzüne uçmaya hazırlanan melekler gibi kanat çırpıyordu. “Ayağına bas, ayağına bas” diye bağrışan arkadaşlarının çığlıklarını duymuyordu bile… Ya da henüz birkaç saniye önce evlendiği eşine kıyamamıştı. Basamamıştı bu yüzden ayağına… Bu kez ikisi birlikte kanat çırptı geleceğe, dostları ve arkadaşları ile birlikte.
Unutulmazdı o düğün gecesi… Hele o ilk dans, sanatçının kadife sesi eşliğinde kuğular gibi süzülüşü… Tıpkı Peri Masallarındaki, gibi geç saatlere kadar süren dans, müzik, eğlence…
**
Mutlu beraberliğin Balayı ile başlayan ilk yılları… Ne güzel şey, sevmek ve sevilmek… Sevdiği insanla birlikte yaşlanmanın hazzı hiç bir şeyde yok. Sağlıklı bir yaşam olduktan sonra, mutluluk kendiliğinden geliyor peşinden…
Bu mutluluğu taçlandırmak gerekir, evliliğin en güzel tac’ı da bebek olmalı. Anne için yorulmadan, üşenmeden, bıkmadan 9 ay karnında taşıdığı o güzellik. Baba için o’nu aynı sürede beklemek… Senden bir parçanın, canlı bir insanın doğacağını düşünmek garip ve güzel…
Eskisi gibi cinsiyetini öğrenmek için doğumu beklemeye gerek yok. Doktorun;
Sözleri seni ne hayalleri götürür bilir misin? Çocuğunun; daha doğmadan giyeceklerini düşünmeye başlarsın, gece yarısı ağlayarak uyandığında, karnındaki gaz sancısının o’na verdiği acıyı sen kendinde hissedersin. Uykusuzluk bile vız gelir insana. O’nun okula gittiği günleri hayal edersin, başarılı bir çocuk yetiştirmeyi hedefler, çalışır çabalarsın… Hayallerini kurarsın, senin parçanın da… Sünnetini, nişanını, düğününü İstemediğin halde yaşlanacağını bile bile… Bu kısır bir döngü işte, bir zaman sonra senin yerini alacak nesilleri yetiştirmenin verdiği haz yetmez mi?
**
Hepsi gerçekleşir hayallerinin 7 ayı doldurmuş, 8. Aya ayak bastığında karnında fıkır fıkır oynayan, arada bir tekme atarak “Ben buradayım” diye adeta seni uyaran parçandan ses seda gelmez olur bir gün... Uyuyor sanırsın önce, sessizlik biraz uzayınca çaresiz doktorun yolunu tutarsın ve ultrason denen aletten, daha dün olduğu gibi gümbür gümbür kalp sesi gelmez… 8 aydır karnında taşıdığın, kendi ellerinle giyeceklerini, doğum programını hazırladığın, bir ay sonra “Oğlummmmmm” diye bağrına basacağın yavrun uzun bir seyahate, ebediyete yol almaya başlamıştır. Doktorun stetoskobun kulaklığını çıkarıp senin yüzüne üzgün bir suratla bakarak, son söylediği “Maalesef” sözünü duymazsın bile. Çünkü senin haykırışların o sesi bastıracaktır…
Uğruna hayaller kurduğun, sana ilk evlat olma hazzını verecek yavrun bu dünyaya henüz gelmeden sana veda etmiştir. Ağlamak, gözyaşı dökmek fayda etmez artık. Yaşamın bu parçasında mağlup olan sensin. Bu kavgada kazanmak da, kaybetmek de var. Bunun kararını ilahi adalet denen varlık verir.
“Bu acıların en büyüğüdür” deme sakın, “Beterin beteri vardır” sözü de kulağında küpe olsun… Çünkü doğurganlığının sana verdiği yeniden çocuk sahibi olmak gibi yüce bir yeteneğin var.
**
Anneliğin o kutsallığını, gücünü, sevdasını, aşkını, sevgisini anne olmadan öğrenmek zor. Hele anne olamamanın dayanılmaz acısını yaşarsanız, sakın vazgeçmeyin, anne olmak o kadar güzel ki!.. (*)
*4 gün önce çocuğunu kaybeden Sevgili Kızım Gözde ve tüm anne adayı gençlere ithaf olunur….