ANTALYANIN KAHYASI

“Ne olacak bu memleketin hali?”

Hani meşhur fıkradır: Alman Hans İstanbul’a tatile gelmiş ve yolu bizim Beyoğlu’ndaki meyhanelerin birine düşmüş. Başlamış Türk Rakı’sını çekmeye. Bir-iki derken masasına gelen davetsiz misafirlerinden öğrendikleri üzere, başlamış 2. dubleden sonra, “Ne olacak bizim Almanya’nın hali” demeye…   Hepimiz öyle değil miyiz? Ya sevinçten, ya da üzüntüden kafa çekerken, daha birinci dublenin ardından tartışmaya başlamaz mıyız: “ Ne olacak bu memleketin hali?” diye sormaz mıyız çevremizdeki insanlara… 

Soralım sormasına, söyleyelim söylemesine de biraz da fikir üretebilsek.

Meyhane dedikodusundan biraz ileriye götürsek bu konuşmaları. Memleketin halini tartışırken bir de çözüm ortaya koyabilsek… Ya da, “aklın yolu bir” diyerek asgari müştereklerde birleşebilsek..

Hiç değilse demokrasiyi kuralları ve kurumları ile içimize sindirebilsek. Biraz özverili olabilsek...

Atatürk’ü hep birlikte sevsek de, mezarda kemiklerini sızlatmamak için o büyük insanın adını, ne istismar etsek, ne de siyasi emellerimize alet etsek…

O’nun bize armağan ettiği Cumhuriyet için bedel ödemediğimizi hatırlasak ta, o’nun Cumhuriyetini demokrasi ile taçlandırabilsek…

Tamam hepimiz çevreci kesilsek de, ilk fırsatını bulduğumuzda çevremizi kirletmesek, evimizin önünü temiz tutabilsek hiç değilse…

Ön yargılardan kurtarsak kendimizi de, bireye ve bireylerin oluşturduğa toplumun kurallarını sadece işimize geldiği zamanlar uygulamasak…

Eleştirdiğimiz konular bizim başımıza geldiğinde aynılarını yapmasak...

Başkalarının bize yapmasını istemediklerimizi, yeri geldiğinde biz de başkalarına yapmasak… Dün “evet” dediğimize, bugün “ hayır” demesek örneğin…

Yaya geçitte başka, direksiyon başında farklı insan olmasak…

Başkalarına saygı göstersek… Henüz yanımızdan yeni kalkan, yüzüne karşı, “ah cicim, vah arkadaşım, dostum” dediğimiz insanların arkasından dedikodularını yapmasak… 

Trafik ışığında beklerken, birazcık sabır göstersek de, henüz sarı ışık yanmadan önümüzdeki aracı korna ile uyarmasak…

Siyaseti adam gibi yapsak da, rant uğruna kimliklerimizi yitirmesek…

Avrupalının çağdaş uygulamalarını alıp, taklit etsek de, onlar istiyor diye şehitlerimizin kanı ile sulanmış bu toprakları kimselere peşkeş çekmesek…

AB’ye girelim girmesine de; bizi kendi müstemlekeleri gibi görmelerine izin vermesek…   

Dini sadece birilerinin tekelinde kabul etmeyip, Müslüman olduğumuzu her fırsatta hatırlasak… Kendi dinimize, en az bir hristiyanın kendi dinine gösterdiği saygı kadar saygı göstersek… İyi, ahlaklı çocuklar yetiştirmeyi kendimize görev bilsek…

Bu toplum bizleri hangi göreve getirirse getirsin, onlara olan borcumuzu unutmasak.

Vatanı, bayrağı ve milleti; başta parti ve o partinin liderleri olmak üzere her şeyin üzerinde tutsak…

Özgürlüklere sözde değil özde inansak da, herkesin özgürlüğüne saygı göstersek…

Bizi biz yapan değerlerimize sahip çıkmayan, kültürümüzü, birlik ve dirliğimizi yok etmek isteyen, toplumu ahlak çöküntüsüne götüren başta medya olmak üzere benzer kurumları birlik ve beraberlik duygularımızla yok edebilsek…

Vazgeçsek artık masallardan, “bir Türk dünyaya bedeldir” safsatalarından; çalışsak, emek versek, yürek versek, önce vatan ve millet desek, bireyi mutlu, zengin ve özgür bir toplum için savaş versek…

İşte o zaman ne 100. Spor kompleksinin yanına hangi tesisin yapılacağını, ne doğayı katleden maden ocaklarını, ne ormanı talan eden turistik tesisleri, ne tarım alanına kaçak çevrim santralı kuran yasa tanımaz AKSA’yı, ne halkı mağdur eden Antkart’ı ve daha nicelerini  ne tartışır ne de düşünürüz. Ve ne de kafaları çekip, “Ne olacak bu memleketin hali?” sorgulamasını yaparız kendimize… Çünkü biz o zaman her türlü sorununu çözmüş; mutlu, bağımsız, zengin bir ülkenin fertleri olarak dünyaya kafa tutarız…

 

 

 

GÜLMECE:

 

Mühendis I 

 

Bir Makine Mühendisi, bir elektrik mühendisi ve bir bilgisayar mühendisi  bir gün eski bir araba ile yola çıkmışlar.  Issız bir otobandan geçerken, araba aniden durmuş, baktılar çalışmıyor, Makine Mühendisi:

"Ben simdi hallederim!"   

diyerek atılmış, önce arabanın altına yatmış, kaputu açmış, bir kaç girişi sıkıştırıp, bir kaç yere çekiçle filan vurmuş ama tık yok!

Başı eğik arabaya geri dönmüş. Bunun üzerine elektrik mühendisi atılmış  hemen, o da elektrik girişlerini, sigortaları kontrol etmiş, kablolarla oynamış ama hareket yok! Bunun üzerine ikisi birden dönüp, bilgisayar  mühendisine bakmışlar. Sıranın kendisine geldiğini anlayan bilgisayarcı,

"Eeee şey, arabadan bir çıkıp tekrar girsek?"

 

 

GÜNÜN SÖZÜ

Oyun bitince şah da, piyon da aynı kutuya konur.

İtalyan Atasözü
Yayın Tarihi
29.05.2008
Bu makale 662 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Kayıtlı Yorumlar
Sayın Kahya; içimizdekileri döktünüz ellerinize sağlık, bilgisayarınıza bereket. Yalnız değişimin hızının her geçen gün dahada arttığı bu zamanda yeni nesil aldığı eğitim ve bilgi birikimleriyle gerçekleri görerek doğruyu bulmaya istemese dahi mahkumdur. Dolayısıyle memleketin geleceği hususunda endişemiz yoktur. Saygılar...

Merih ATEŞ 01.06.2008

Üstadım elinize, ağzınıza ve yüreğinize sağlık. İnsan olmanın, adam gibi adam olmanın tarifini ne kadar güzel yapmışsınız. Ama günümüzde asırlar önce bir düşünürün yaptığı gibi gündüz fenerle adam arayacağız. Yazınızı tüm dostalarına göndereceğim Teşekkürler, saygılar.

aydın çeltik 29.05.2008

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!