Antalya’nın doğusu-batısı cayır cayır yanıyor. Ormanlarımızın yanında köylerimiz yok oluyor. Böyle bir ortamda siyaset yazmak, kent gündeminden, başka konulardan bahsetmek içimizden gelmedi. Kendimizi zorlasak da yapamadık. Yangın her şeyin önüne geçti.
Önceki gün akşam Konyaaltı’ndan Beydağları’na baktığımızda karanlık içinden fışkıran alevleri izledik. Sanki iki ejderha ateş kusuyordu.. Gece saatlerinde o derin kanyonlarda yapılacak bir şey yoktu. Oradaki yangın dün gün boyu devam etti.
Ama daha beteri Serik ile Manavgat arasındaydı. Köprülü Kanyon’da başlayan yangın kilometrelerce devam ederek Serik’in kuzeyindeki köylere geldi. Köyleri yuttu. Evler, hayvanlar yandı. İnsanlarımız perişan oldu.
Yakından tanıdığımız, bildiğimiz o güzel yemyeşil coğrafya, karardı, grileşti..
Evlerini, büyükbaş hayvanlarını, eşyalarını yitiren köylülerin görüntülerine bakınca yüreğimizden bir şeyler koptu. Çekilen acının tarifi zor. Üstelik yangın hala devam ediyor.
Dün öğleden sonra Kepez sırtlarlından baktığımızda Serik ve Taşağıl yöresinin üstü, dağlardan denize kadar kara bulutla kaplıydı.
Manzara korkunçtu. 50 kilometre uzaktan bakıldığında, Antalya’nın tarihinin en büyük ve korkunç orman yangınlarından biri ile karşı karşıya olduğu net şekilde anlaşılıyordu.
Hava şartlarından ve coğrafyanın sert yapısından dolayı zor bir yangın ile uğraştığımız görülüyor. En büyük engellerden biri de Serik ile Manavgat arasındaki dağlık bölgede yol olmaması. Serik’in kuzeyindeki Akbaş ve Demirciler Köyü ile Köprülü Kanyon Milli Parkı arasındaki bölgenin yol bağlantısı yok.
Yörede sakinlerinin yıllardır yol talebi var. Dağlık bölgede 4-5 kilometre yol açılsa iki bölge, iki ilçe yeni bir yolla birbirine bağlanacak. Bu yol ayrıca iki bölge arasındaki doğa turizmini canlandıracak. Eğer bu yol açılsaydı, bölgedeki yangına da kuzey taraftan daha kolay müdahale edilebilirdi.. Bu yol en kısa zamanda açılmalı.
Yangına büyük bir ekip ve ekipman ile müdahale edildiği görülüyor. Uçaklar, helikopterlerde kullanılıyor. Keşke sayıca ve söndürme yeteneği açısından güçlü daha fazla uçağımız olsaydı. En azından komşumuz Yunanistan kadar yangın söndürme uçağına sahip olabilseydik. Türkiye gibi orman yangını riski çok yüksek bir ülkede bugünkünden daha fazla uçağa ihtiyacımız olduğu bir gerçek. Devlet büyüklerine lüks otolar ve uçaklar alınıncaya kadar yangın söndürme uçak filosu güçlendirilemez miydi?
14 askerin acısı
Serik – Taşağıl yangını, bizi çok gerilere götürdü. Yüreğimizde hep acı bir anısı olan başka yangını anımsattı.
Yıllar önce vatanı görevimizi yaparken Kuşadası Dilek Yarımadası Milli Parkı’nda böylesi bir yangın çıkmıştı. Eylül ayı başında bölgede, bugünlerde Antalya’da görülenlerin benzeri, belki daha güçlüsü sert rüzgarlar hüküm sürüyordu. Böylesi bir ortamda DilekYarımadası Milli Parkı’nın Ege Denizi kıyılarında, Yunanistan’a ait Sisam Adası’na yakın bir bölgede kundaklama ile başlayan yangın hızla büyüdü..
En yakındaki askeri birlik, Söke’de bizimde asteğmen olarak görev yaptığımız 51. Alay idi. Buradan destek istendi. Gönderilen askerler, daha önce hiç karşılaşmadıkları bir yangınla mücadele ettiler. Serik’teki gibi sert rüzgarın yüzlerce metrelik alev topları oluşturduğu yangında, ormancılar ve askerlerimiz mahsur kaldılar. 14 asker ile bir ormancı şehit oldu.
Şehit olan askerlerden üçü, bizim seçip gönderdiklerimiz gönüllülerdendi. Diğer şehitlerle birlikte onları törenle memleketleri olan;Ağrı’ya, Çorum’a, İstanbul’a gönderdik.
Böylesi büyük yangınlarda hep onların yüzleri gözümüzün önüne gelir. Acımız bir kat daha artar. Vatanı için, ormanı için can veren askerlerimizi anımsarız.
Bu vesile ile yangın şehidi askerlerimizi bir kez daha anmış olduk. Işık içinde yatsınlar.
Serik’teki yangında can kaybı olmamasını yürekten diliyoruz. İnşallah olmaz. Zarar gören Serikli ve Manavgatlılara geçmiş olsun. Onların acılarını paylaşıyoruz.