Milli Mücadele döneminde İngiliz himayesini savunanlar, İngiliz Severler Derneğinin üyesidirler.
Gazi Mustafa Kemal bu dernekle ilgili Nutukta şöyle diyordu “Bu derneğin iki yönü ve iki ayrı niteliği vardı. Biri açık yönü ve usulüne uygun teşebbüslerle İngiliz himâyesini sağlama amacına yönelmiş olan niteliği idi. Öteki de gizli yönüydü. Asıl faaliyet bu gizli yöndeydi. Memleket içinde örgütlenerek isyan ve ihtilâl çıkarmak, millî şuuru felce uğratmak, yabancı müdahalesini kolaylaştırmak gibi haince teşebbüsler, derneğin bu gizli kolu tarafından idare edilmekte idi. Sait Molla'nın derneğin açıktan yaptığı çalışmalarında olduğu gibi gizli çalışmalarında da ondan daha çok rol oynadığı görülecektir…”
Evet, Atatürk’ün Nutukta belirttiği gibi bu derneğin en ateşli taraftarı olan son Osmanlı hükümeti, imzaladığı Mondros ve Sevr ile birlikte “hasta adam” Osmanlının fişini çeker.
1881’de iflas ettiğinden maliyesine el konularak yıkılan ancak 38 yıl sonra teslimiyet antlaşması 1918 Mondros ile tarihe gömülmesine neden olan imzayı atan son Osmanlı’yı yüceltenler, Lozan’ı hiçbir zaman hazmedemediler.
Bir taraftan Sevr’i imzalayanları yücelteceksin, diğer taraftan Sevr’i yırtıp atarak savaşı kazananları karalayacaksın; bu ne yaman çelişki!
Bugün küreselcilerle iş birliği içinde olan siyasal İslamcılar, İngiliz Muhipleri (İngiliz Severler) cemiyetinin en ateşli savunucularından olan İskilipli Atıf ve Sait Molla’yı hararetle savunurlar.
İşin en büyük çelişkisi ise Sevr’i imzalayanları göklere çıkaranlar, bugün Lozan için bir taraftan “hezimet” derken, diğer taraftan Lozan’ın en önemli kazanımı olan ve uğruna en çetin mücadelenin yapılmasına neden olan ve Osmanlıyı yıkıma götüren kapitülasyonların ret edilmesiyle elde edilmiş olan kazanım, bugün izlenen küreselci neoliberal politikalarla kaybedilmiş ve ne yazık ki, Türkiye, bugün tıpkı son Osmanlı gibi ekonomik buhrana sürüklenmiştir.
O gün İngilizcilerin devamı bugün Amerikancılar, NATO’cular, BOP uygulayıcıları, bir taraftan Lozan’da tarafımıza kalan ve 2004 ten beri Yunanistan tarafından işgal edilen Ege’deki 19 adamızın, diğer adalarla birlikte Lozan’a aykırı biçimde silahlandırılması karşısında sonuç alıcı hiçbir politika geliştirememişlerdir.
Ömürleri cephelerde geçen ve imkansızı başaranlar, bugün mezarlarından kalkıp gelseler en büyük bedel ödedikleri savaşların sonunda büyük zorluklarla elde edilmiş Lozan kazanımlarının bir bir elden gitmiş olmasının hesabını sormazlar mı?
Çanakkale’de, Kurtuluş savaşında cepheden cepheye koşan, ömür tüketenler onca eziyet çekenler, can verenler, atalarımız, Lozan kazanımlarının hesabını sormazlar mı?
Dünyanın en namuslu, en demokratik ve en haklı aynı zamanda tüm mazlum uluslara rehber olan milli mücadeleyi karalayacak ve elde edilen Lozan kazanımlarını küçümseyeceksin; diğer taraftan o kazanımları küreselci politikalarla tek tek kaybedeceksin!
Ve makalemizi Sinan Meydan’ın Cumhuriyet Gazetesi “Lozan’da Laik Hukuk zaferi” başlıklı makalesinden bir paragrafla bitirelim.
"Lozan’da Türk heyeti, “Türkiye laik bir devlet olacak!” dedikçe, Batılı ülkeler, “Hayır! Olmamalı! Türkiye din devleti olarak kalmalı!” diye diretti. Çünkü kendi çıkarları bunu gerektiriyordu.
Öteden beri Siyasal İslamcılar, Türkiye’nin, Batılı ülkelerin isteğiyle ve baskısıyla halifeliği kaldırıp, dinsel hukuka son verip laik bir devlet kurduğunu! iddia ederler.
Oysa bu Siyasal İslamcı tez koca bir palavradır.
Tam tersine, Lozan’da Batılı devletler, Türkiye’de “dinsel hukukun” devam etmesini istemişlerdi.
Türkiye ise Lozan’da Batı’nın “dinsel hukuk” dayatmasına karşı “laik hukuku” savunmuştu."