İslam inancı tektir ama farklı coğrafyalarda, farklı kültürlerde farklı yorumlar ve uygulamalara konu olmaya devam etmektedir. Anadolu Erenler kültürü için Türk insanının İslam dini yorumlayış biçimidir diyebiliriz.
Çoğunluk İslam ülkelerinde din duygusu Allah korkusuna dayanır. Türk halk tasavvufunda ise Allah sevgisine dayanır. Allah sevgisi, insana da sevgi olarak yansır. Bu nedenle beraberinde hoşgörüyü getirir, özgürlüğü getirir ve barışçılığı getirir.
Anadolu Müslümanlığı Erenler kültüründe İnsan ile Allah arasına girilmez “Allah’ın takdir edeceği konuları Allah’a havale edelim, biz onların kalplerini gönüllerini kazanalım, iyiliğe, güzelliğe sevgiye hoşgörüye yönlendirelim ötekileştiren değil, sahip çıkan ve kucaklayan olalım” tavrı içindedir.
Çoğunluk insanımızın “biz Hanefi mezhebindeniz” diyerek kendisini tanımlarken İmamı Azam Ebu Hanife’nin hoşgörüyü yücelten yönü Türklerinde İslam’ı kabul edişlerini oldukça kolaylaştırmıştır.
İkinci olarak da Alevilik, Türkiye’de sayı olarak ikinci sırada olan, İslam’a inanış biçimidir. Alevilik Allah’tan korkmak yerine, Allah sevgisini ön planda tutan ve insan sevgisini benimseyen bir tutum içerisindedir. Kur’an’ın şekli değil, ne anlatmak istediğine yoğunlaşan bu inanış toplumsal kurallarında da yine Kur’an’ın özü çerçevesinde hareket eder.
Anadolu erenler kültürü derken ister İmamı Azam Hanefi olsun, ister Alevi olsun ortak yönleri sevgiyi, hoşgörüyü yücelten, aklı ve insanı odağa alan kültürü kast ederiz. Bir başka ifade ile Anadolu Türk Müslümanlığının düşünce arka planında temel alınan inanç Mürcie inancıdır. Mürcie inancında Allah ile kul arasına girilmez. İnsanların işledikleri günahları ve yapmadıkları ibadet konusunu Allah’a havale ederler; iman ayrı, amel ayrı tavrı sergilerler.
Bektaşilik, Hacı Bektaş Veli’yi pir kabul eden, kökleri Ahmet Yesevi’ye uzanan, bir Türk tarikatıdır. Bektaşiliğe Osmanlı’nın ilk resmi tarikatı demek bile mümkündür. Yeniçeriler Hacı Bektaş Veli’yi pir kabul etmişlerdir. Ancak 2. Mahmut Yeniçeri ocağını kapatır.
Osmanlıda etkisizleştirilen Bektaşilik ve sonrası kapatılan Yeniçeri ocağı ile oluşan boşluğun doldurulması için Irak’taki Nakşi Halidi Bağdadi elçilerini gönderir. 1800’lü yıllara kadar Osmanlı bürokrasisinde oldukça güçlenen Nakşilerin birinci hedefi devlet içinde güçlenmektir. İkinci hedefi ise o dönem rakibi olan Alevi düşmanlığıdır.
Osmanlıda etkili olan Nakşi Halidi Bağdadi ve benzeri yapılanmaların bugüne etkileri Nedir?
Ülkemizde var olan birbirini şirke girmekle suçlayan kendinden menkul tarikat şeyhleri, cemaat liderleri kendi mekanlarına ilk girenlerin akıllarını, vicdanlarını, iradelerini ve kimliklerini dışarıda bıraktırarak kimliksizleştirirler. Ve oluşan boşluğa kendi grup kimliğini monte ederler.
Sonuçta aklı hür olmayan, vicdanı hür olmayan, bilimi rehber edinmeyen ve iradesi yok edilenler biat eder; itaat ederler. Onların tek rehberi şeyhleridir; liderleridir.
Kini, nefreti, ayrıştırmayı düşmanlığı yücelten bu yapı Anadolu erenler kültürünü ve onu yüceltenleri hiç sevmezler.
Onun içindir ki odağına insanı, aklı, sevgiyi alan ve kimliklere sonsuz saygı gösteren Yunus Emreleri, Bektaşi Velileri, Pir Sultan Abdalları ve onlarla aynı yoldan giden Mevlana’yı hep hedefine almışlar her türlü iftira karalama kampanyası içine girmektedirler.
İslam felsefesi olarak da bilinen tasavvufta, Mevlana ve Mevleviliğin önemi büyüktür. Mevlevilik insan odaklı olup hoşgörüye, güzele ve samimiyete yöneliktir, affetme vardır.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve Mevlevihane’nin Müzeye Çevrilmesi
Atatürk, ilk Konya Milletvekili Mevlevi Abdülhalim Çelebiye
“Mevlevihane’yi kapatmak zorundayız. Ama Mevlana’nın ruhaniyeti dünyayı saracaktır” der. Ve Tekke ve Zaviyeler konunun dan dolayı Konya merkezli Mevlevihane türbesi de kapatılır. Atatürk yanındaki vekillerle birlikte Konya’ya geldiği zaman türbeyi de ziyaret eder. Ancak o sırada kapatılan ve faaliyetleri biten türbe eşyalarının sayımı yapılmaktadır. Ve Atatürk yanındakilere bir levhayı göstererek “şu levhayı okur musunuz?” der. O levhada Mevlana’nın bir sözü yazmaktadır.
Levhada “Yarabbi, bütün kapılar kapansa bile sana giden kapı her zaman açıktır.” Ve kendisine tercüme edilen yazıyı dinleyen Atatürk “Ya Mevlana sen büyüksün! Senin kapında hiçbir zaman kapanmamalı; açık kalmalı.” der. Ve bu Mevlevihane’nin bir müze olarak kalmasını emir verir.
Haber Türk 2017 “Burası Haftasonu-12 Şubat 2017”
Canlı Yayın Oylum Talu’nun Konuğu HZ. Mevlana’nın 22. Kuşak Torunu Esin Çelebi Bayru’
Oylum Talu: Mevlana’dan bahsederken Şemsten bahsetmemek olmaz. Şemsle ilgili birçok rivayet var. Siz şemsle ilgili neye inanırsınız Çelebi ailesi olarak?
Esin Çelebi Bayru: Şemsi Tebriz-i çok kıymetli bir alim. Bir veli mertebesinde. Şems Hz. kendini bana anlat dediklerinde bir yüksek gerilim hattı düşünün o elektriği kullanamazsınız ama o elektrik hattı çok kıymetlidir. İşte benim anlayışıma göre Şems hazretleri öylesi bir insan. Görülenin ötesini görebilen yorumlanabilenin çok daha geniş şekliyle yorumlayan bir insan. Duası var biliyorsunuz. “Ya rabbi bana öyle bir can dostu ver ki bu halimi ona paylaşayım o da insanlarla paylaşsın.” Gerçekten Hz pir ona “trafo gibi” O bilgiyi kullanır hale getirdi. O yüzden de yeni öğretilende bu.
Şems hazretleri de “bir mürşit arıyorum” diyor. “Bir mürit arıyorum” diye dolaşmıyor. Buna çok dikkat etmek gerek çünkü bugünde öyle sorularda geliyor.
Mevlana ve Şems birbirlerine ayna olmuşlar. Şems için uydurulan “öldürüldü” söylemi gerçekçi değil çünkü Mevlevilikte barışa, birliğe sevgiye ve hoşgörüye dair söylemler öne çıkar.
Biz “ölüm” bile demiyoruz “hakka yürümek” diyoruz.
Bundan 7-8 yıl önce İran’dan davet etmişlerdi bendenizi.
Hoy şehrinden. Onlar bize göre diyorlar ki “Şems hazretleri Konya’daki görevini tamamlayıp doğduğu yer olan Horasan bölgesi Tebriz-i Hoy bölgesine gelmiştir. Ve Hoy’da derslerine devam etmiştir.”
Orada onun için bir medrese yapmışlar onun için. O günden bugüne kala kala tek bir minare kalmış. O minare tuğladan örülmüş ama farklı şeyler var arada gördüğümüz. Bunlar adak olarak adanmış koçların boynuzları. Onu araya koymuşlar. O alanı bir düzene koymuşlar. Ondan sonra o hayalleri o medreseyi tekrar orada açmak.
Orada bir lahit var. Diyorlar ki “Şems hazretlerinin mezarı burasıdır” benimde bunu kabul etmemi istediler.
Bende “bu toprak bedenin nerede olduğu önemli değil. Bizim için faydalı olan ne bilgiler var. Biz ona bakalım. Ama Hoy’da olmuş ama Konya’da olmuş. Çünkü Konya’da bile üç ayrı yer telaffuz edilir. Bugün Pakistan sınırları içinde olan bir yer var. Şems için birçok yerde burada defnedilmiştir diye bilgi vardır. Aslının ne olduğunu bizde bilemiyoruz….” Esin Çelebi Bayru
Sonuç olarak…
Ve bugün “istediğimiz kültürel kimliği oluşturamadık” diye şikayet edenler bilmezler mi ki, tüm dünyanın sevgisini, saygısını kazanmış erenlerimizin kültürü bu topraklarda yüzlerce yıldır yaşayanların genetiğine sinmiştir. Anadolu erenler kültürü fabrika ayarımız olmuştur.
Folklorunda, tarlada, fabrikada, okulda, düğünde bayramda hayatın her alanında yan yana olan, dayanışma ve yardımlaşma içinde olan kadımızın ve erkeğimizin uygar davranışları mezhebi, etniği ne olursa olsun bu toprakların kültürüdür; bize özgüdür.