1)Değerlerin önemsendiği sınır ve sorumluluk bilincinin geliştiği, aklın, vicdanın devrede olduğu zeminde, ilişki düzenleyicisi olarak dayağın, korkunun baskının yeri olamaz.
Fiziksel şiddet: Dayak atma, itip kakma vb…
Sözel şiddet: Bağırma, kötü söz söyleme, hakaret etme, susma vb...
Duygusal şiddet: Sevgiden, ilgiden mahrum bırakma, ötekileştirme, küsme..
Cinsel Şiddet: Taciz, tecavüz vb..
Ekonomik şiddet: Ekonomik yönde cezalandırma vb
Siber Şiddet: Sosyal ortamda küçük düşürmek hakaret etmek vb…
Şiddet deyince en çok akla gelen dayak, bir disiplin aracı değildir. Şiddetin her türü bir disiplin aracı değildir.
Liyakatli olmak, adaletli olmak, dürüst olmak, çalışkan olmak gibi değerlerin önemsendiği zeminlerde şiddet yerine, empati, saygı, sevgi ve içten davranma vardır.
Değerler kültürünün benimsendiği, hayvani yönünü kontrol eden insanileşmiş yapıda insanların kimliğine sonsuz saygı gösterilirken kimlikçi yaklaşımlar sergilenmez.
İnsanların kendisini tanımladığı, meslek, cinsiyet, etnik, mezhep nereli olduğunu tanımlayan kimliği değil, insan olması temel alınır
Değerler kültüründe gelişmiş aklın ve vicdanın sayesinde sınır ve sorumluluk bilincinin gelişmiş olması insanların nerede nasıl davranmaları gerektiğini sağlayan iç denetimlerdir.
İç denetimin olduğu yerde ceza, ödül, övgü rekabet gibi motivasyon araçlarına hiç yer yoktur.
2)Korku kültürünün egemen olduğu yapıda şiddetin her türü bir ilişki düzenleyicidir; bir disiplin aracıdır.
Korku kültüründe her şey şekli olmaya başlar.
Otoriteye tabi olma vardır. İnsanlar uzun vadeli hedefe yönelik stratejik planlar yerine, herhangi bir stratejiye hizmet etmeyen günü birlik taktik yaklaşımlar sergilerler.
Davranışlar günü birlik olunca şartlar değiştikçe dün söylediğini bugün inkar etmeler, yalan söylemeler, ayak oyunları, hileler, kumpaslar, şark tipi kurnazlıklar ikili oynamalar başlar.
Korku kültüründe yüceltilen şiddet, şiddeti doğurur.
Şiddeti uygulayanlar aynı zamanda rol model olurlar.
Şiddeti bir ilişki düzenleyici araç olarak görenlerin ve rol model aldıkları anne baba hocaları öğretmenleri veya hayran oldukları liderleri vardır.
Şiddete maruz kalanda fırsat bulunca uyguladığı şiddet nedeniyle kendisini güçlü hissetmiş ve tıpkı uyuşturucu gibi haz aldığı tespit edilmiş ve şiddet bağımlısı hale getirmiştir.
Güçlünün güçsüzü ezdiği ortamda yetişen insanlar için güce sahip olmak en önemli hedef olamaya başlar. Onlara güç sağlayacak makam, mevki ve maddiyata sahip olmayı önemser ve bu yolda her türlü davranışı destekler.
Onlar güçsüzden nefret ettikleri kadar, güce sahip olana taparlar. Şiddetin yüceltildiği yerde, dayanışmanın faydalı olmanın yerini rekabet alır, güce yaranma alır, çatışma alır.
Bu ortam etkili iletişim zeminin yok olduğu, ilişkilerin zarar gördüğü bir ortamdır.
Az gelişmiş toplumlarla gelişmiş toplumları ayırt eden en temel özelliklerden biri ilişki düzenleyici olarak bu iki tip yaklaşımdan hangi birini yücelttiği benimsediğidir.
Toplumsal Kalkınma ve Gelişim Değerler Kültürü Sayesindedir.
Gelişim odaklı değer kültür ortamında sanata, felsefeye, bilime yönelen insanların mantık, muhakeme ve analitik düşünmeleri tüm bilinenlerin sorgulanmaları onların akıl çaplarının gelişmesini sağlar.
Çelişmiş aklın yönetiminde zihnimizin ürettiği düşüncelerimiz daha sistematikleşir ve gelişen mantık, bilim üretir. Bilim ise tekniği teknolojiyi geliştirir. Teknolojinin gelişmesi sanayiyi geliştirir. Sanayinin gelişimi finansı geliştirir.
Artan toplumsal refah, insanların yaşam kalitesini arttırırken gelişim yolunda daha fazla imkanlar sağlar.
Geri bıraktırılmak istenen ülkelerde korku kültürünün ve vasatlığın yüceltilmesi, sanatın, bilimin, felsefenin mahkum edilmesi, şiddetin ilişki düzenleyiciliğinin benimsetilmesi de hesaplanmış bir yoldur.
Aklı hür, vicdanı hür, irfanı hür, aklı ve bilimi rehber edinmiş toplumlar daha çağdaş, demokratik ve kalkınmış toplumlardır.