Önceki gün bir özel eğitim kurumuna davetliydim.
Öğretmenler, idareciler ve velilerle söyleyişimiz vardı.
Konumuz, öğrencilerimiz ve onlarla harp eden velilerin şikayetleriydi.
Ben onlara yönelik olarak, “sizleri dinledim notlar aldım; çocuklarınızın derslerini aksattıkları ve onlara söz geçiremediğinizden dolayı rahatsız olduğunuz anlaşılıyor. Bana göre temel konu, iletişim biçimimizin sağlıklı olmamasından dolayı çocuklarımızla olan ilişkilerimiz istenildiği gibi değil maalesef. Pekiyi siz de dersinizi çalışıyor musunuz?
Ana baba okulundan mezun olabilmek için ne tür çaba içerisindesiniz, konuya fayda sağlayacak çabalarınız nelerdir?
Mesela okuma, araştırma, uzmanlarla görüşmeleriniz oluyor mu? Bu oldukça önemli konumuz için hafta da ne kadar zaman harcıyorsunuz? İçimizde şu an bu konuda çalışma yapmakta olanımız varsa neler yaptığıyla ilgili deneyimlerini bizimle paylaşabilir mi?”
Evet benim sorularım aslında onların ne yapmaları gerektiğinin anlaşılmasına yönelikti. Ancak hiç kimse söz alamadı.
Onlar benden çözüm için reçete beklerken, sorunun kaynağı ve çözümün aynı adreste olduğunu hatırlatan sorularımı hiç beklemiyorlardı belki de.
“Onlar utanıyorlar, sıkılıyorlar bu nedenle söz almıyorlar.” diyemeyeceğim. Zira toplantı öncesi birebir sohbet ve tanışma anımızda herkes söz alıyor, konuşuyor, akıl veriyor, okuldan, derslerden, milli eğitim sisteminden şikayet ediyorlar, "ne olacak bu eğitim sisteminin hali? " diyenler aslında son derece konuşkandı.
Şimdi ise hiç kimseden tek ses yok!
Bana göre sessizliğin en önemli nedeni konunun çözümüne yönelik, kendilerini yetiştirecek çaba içine çok da girmedikleri için paylaşacak bir şeyleri de yoktu.
Çoğu özel aracıyla gelmiş, okul ücretini ödemişler ve kendilerine düşen bir şey kalmamıştı onlara göre.
Bir veli kalktı, o beyaz eşya satıyormuş. İşinden bahsetti uzunca. Bu şık düşmedi. Çünkü reklam yaptı, sıkıldı insanlar. Konumuzla ilgili olarak o “engin görüşleri” en sonunda ağzından dökülmeye başladı.
"Hocam dayak cennetten çıkma! Basacaksın sopayı bak gör o zaman nasıl yola geliyor bu hayırsız çocuklar…" vb diyerek herkese orada ayar verdi.
Ben velilere yönelerek, "içiniz de çocukluk dönemlerinde ebeveynlerinden dayak yediğinden dolayı ne hissettiğini paylaşabilecek birisi var mıdır?" diye sordum.
Hiç kimse kalkıp tek söz almadı. Dayağı savunan veliye doğru baktım. O, yere kaçırdı bakışlarını ve o an rahatsız olmuş gibi geldi bana.
Eminin ki orada en az 100 civarı öğrenci velisi vardı. İçinden mutlaka fiziksel şiddete maruz kalan olmuştur ancak hiçbiri söz almadı. Çünkü o an yedikleri dayak akıllarına geldi. O an kendilerini çok kötü hissetmiş olmalıydılar.
Ben dayağın bir disiplin aracı olamayacağını, şiddete yönelerek istendik davranışın kesinlikle elde edilemeyeceğini gözlemlediğim bazı etkili öykülerle birlikte anlattım.
Dayağa maruz kalma sonunda travma yaşayacak kişinin biriktireceği öfke, üzüntü gibi olumsuz duygu durumlarının onun ruh halini bozması yanında şiddeti meşrulaştıran yapının güçleneceğini, dayak atmakla çocuklarımıza dayak atmayı öğreteceğimizden dolayı, toplumda şiddetin yaygınlaşacağını ve bir ilişki düzenleyici olarak, şiddet kültürünün nelere yol açabileceğiyle ilgili yaşanmış birçok olaydan bahsettim.
İşin en kritik yönü de, iletişim becerilerimizin güçlendirilmesi sayesinde iyileşen ilişkilerle birlikte sağlıklı aile ortamının gelişmesiydi.
Biz çocuğumuzu değil öncelikle kendimizi yetiştirmeliyiz ki, bu sayede onlarla kurabileceğimiz sağlıklı ilişkilerimizle, rol model olabilecektik. Unutmayalım ki anne ve babayı seven çocukların onları daha fazla rol model aldıklarıdır.
Ayrıca bilinmelidir ki, iyi birer karı koca olamayanların iyi bir anne baba olabilme şansları azalıyordu.
Her şeyden önce bir kendimizi tanıyacağız. İyi birer eş olmanın, anne baba olmanın ve de evin kızı ve oğlu olmanın gerektirdiği rollerin bilincinde olmak, üzerimize düşenleri içimizden gelerek bir dayatmaya, cezaya, ödüle gerek kalmadan yapmak önemliydi.
yetiştirmek adına evimizde kitaplığımızın olması oldukça önemlidir. Kitap okumak ailemizin en temel kültürü olmalıdır. Özellikle de popüler klasik romanları okumak oldukça etkileyici sonuçlar almamızı sağlayacaktır. Okuduklarımız kendimizi daha iyi tanımamızı, çevremizi, dünyayı daha iyi anlamamızı ve bakış açımızı kökten değişmesini sağlayacaktır.
Öğrencilerimizle olan sağlıklı ve etkili iletişim biçimleri üzerine sohbetimiz devam etti. Ve işin en iyi tarafı, "basacaksın sopayı..." diyen veli, "hocam bizim çocuğun durumu için sizinle özel görüşebilir miyiz?" oldu.
Dayak, neden bir disiplin aracı olamaz?
Dayak, öğrencilerin fiziksel ve psikolojik sağlığını bozar, öğrenme performansını düşürür, özgüven ve özsaygı eksikliği yaratır, şiddet ve saldırganlık eğilimini artırabilir.
Ayrıca, dayak, öğrencilerin öğretmenleri ve arkadaşlarıyla olan ilişkilerini de olumsuz yönde etkileyecektir.
Dayak, öğrencilerin okula karşı ilgi ve bağlılığını azaltırken, okuldan kaçma veya okulu bırakma davranışına yönelir.
Dayak, öğrencilerin insan haklarına ve kişilik haklarına saygı duymasını yok eder; öğrencilerin demokratik ve katılımcı bir toplumda yaşama becerilerini geliştirmesini zorlaştırabilir.
Dayak, öğrencilerin gelecekteki hayatlarını da olumsuz yönde etkilerken dayağa maruz kalan öğrencilerin yetişkinlikte depresyon, anksiyete, madde bağımlılığı, suç işleme, aile içi şiddet gibi sorunlarla karşılaşma riskini artırdığı tespit edilmiştir.
Ayrıca bilinmelidir ki, şiddet şiddeti doğurur çünkü fiziksel şiddete maruz kalanların şiddete eğilimi artar; şiddet anında alınan haz, şiddet bağımlısı olmasına neden olabilir.