Yıl 1983, 16 aylık askerlik görevimin 4 aylık acemilik bitmiş ve çekilen kuralarda 12 ayımı asteğmen olarak sürdüreceğim Trakya’da yeni kurulmuş bir komando bölüğüne atanıyorum.
Eğitimler oldukça ağır geçiyor ancak çok da şikayetçi değiliz. Eğitim subayı olarak atandığım görevin birinci haftanın sonunda bölük komutanım yüzbaşı, öğle paydosunda beni çay içmeye davet ediyor.
“Asteğmenim, çalışkan ve saygılı olman bir tarafa, senin disiplin anlayışından rahatsızım. Nezaketli ve güler yüzlü tavrın disiplin zafiyeti yaratıyor. Çoğu zaman bölükte kontrol kaçıyor. Bu böyle gitmez. Her şeyi tekrar gözden geçirmemiz gerekiyor” diye başlayan emir ile sohbet karışık devam eden görüşmemiz “ya olacak ya olacak” biçimindeydi.
Komutan olmak rolünü gereği gibi oynamak zorunda olduğum hatırlatılmıştı. “Asteğmenim nizamiyeden girerken kendini dışarıda bırakacaksın, komutan rolünü alacaksın. Akşam yemeğimizde yine kendimiz olacağız” şeklinde emir almıştım.
Ve ertesi gün emredileni harfiyen yerine getiriyordum. Lise yılları tiyatro sahne tecrübemin faydasını o dönemde çok fazla görmüştüm. Kendime bulunduğum telkinle bir yıl boyunca mesai saatlerinde komutan rolünü oynayacaktım.
Ben daha ilk günlerde komutan havasına çoktan girmiş rollerimi başarıyla oynamaya başlamıştım. O günden sonra görevim bitinceye kadar hep tiyatro sahnesindeydim artık.
Psikolojik Danışman Olarak Aldığım Not Nedir?
Beden, zihin, duygu ve ruh sistemin parçalarıydılar; birinde olan değişim bütünü değiştiriyordu.
Davrandığımız gibi hissederken, hissettiğimiz gibi davranıyorduk.
Yani taklit ettiğimiz rolün, ruh haline giriyor yepyeni birisi olup çıkıyorduk. Artık komutan gibi düşünüyor, komutan gibi hissediyor ve öyle davranıyordum.
Mesai saatlerinde dahi hiç çatmadığım kaşlarım, güler yüzüm uçup gitmişti!
Artık daha fazla gür bir ses ile oldukça sert emirler veriyorum. Vazifelerin aksaması anında bağırıp çağırıyorum. Askerler şaşkın bunu benden beklemiyorlardı!
Bu arada sesimin de hiç olmadığı kadar gürleştiğini ve nefesim açıldığını gördüm; sesim daha güçlü çıkıyordu artık.
Ancak askerlerim bu durumdan memnundular çünkü bölüğümün çoğunluğu doğu ve güneydoğunun sert iklimi ve denetim odaklı otoriter kültüründe yetişmiştiler. “Komutan dediğin adam, sert olmalıydı” onlar için.
Ülkemizin birçok bölgesinde de değişik oranlarda gözlemlendiği gibi özellikle doğuya gidildikçe denetim odaklı korku kültürünün etkisi daha çok hissedilebiliyordu.
40 yıl öncesinde bugüne göre daha otoriter ortamda yetişmiş, korku kültürünü benimsemiş, otoriter olana hayran oluyor ve daha fazla saygı duyuyorlardı.
Kendilerine karşı daha insani ve nezaketle davrananları çoğunlukla aciz ve zayıf görüyor, saygı duymuyorlardı.
Otorite Kurmada Nasıl Başarılı Olmuştum?
Hiçbir zaman askerlerime küfür etmedim, fiziki şiddet uygulamadım ve asla hakaret etmedim. Onların kimliklerini kişiliklerini hiç anmadım.
Sadece disiplin bozan davranışlarına karşı ceza olarak çoğunlukla mekik ve zorlayıcı sporlara yönlendirdim. O anlarda sözlerim ve davranışlarım son derece sertti. Mesai haricinde ise onların özel sorunlarıyla ilgilendim ve kurallar içerisinde yardımcı olmaya çalıştım.
Özellikle mesai saatlerinde sadece kaşlarımı çatmam, sesimi yükseltmem ve askerlerin yüzlerine bile bakmamam da bir şiddet biçimi de olsa gözlerime inanamayacağım değişiklikler yaşadım.
Askerlerin bana bakarken gözlerinin içi gülmeye başlamıştı. Daha önce anlamsız bakan ve beni çok da adam yerine koymayan, askerler bu sefer çok önemli, saygın ve hayran olunan kişiye nasıl bakılırsa öyle bakmaya başlamıştı.
Daha önceleri siparişim olan çayın geç veya özensiz bir şekilde geldiği sık olurken, şimdi ise “komutanım bir emriniz var mıdır?” diye soran askerin, daha ben istemeden tertemiz bardakta, sıcacık çayın anında servis edebildiğini görmeye başlamıştım.
Mesai anımda askerin yüzüne bile bakmıyordum, kaşlarım her an çatık gezmeye alışmıştım. Aslında sadece davranışlarımla da olsa otorite kurmamda yeterli oluyordu.
Onlar ise özellikle kurnaz ve zeki olanları, mesai haricinde yardımcı olabilen mesai dahilinde ise hiç müsamaha göstermeyen bazen de son derece asabileşen, sert sözler söyleyen yönümü çoktan çözmüşlerdi.
Ve artık bir hafta sonra otomatikleşen davranışlarımı üç hafta sonra ise benimser duruma gelmiştim. Sistem beni çoktan dönüştürmüştü bile!
Bir ay sonra yüzbaşımın “asteğmenim sizden memnunum teşekkür ederim. Atatürk İlke ve İnkılapları derslerini de sizin vermenizi istiyorum” sözleri ve bu sefer ısmarladığı çayımızı içerken “asteğmenim tezkere bırakmayı düşünürseniz size referans olurum, kuleli askeri lisesinde görev alabilirsiniz ancak bir mülakatınız olacak vb” ile başlayan sohbetimiz sivil-asker yaşamın artı eksileri üzerineydi.
Bu sefer emir değil, tezkere bıraktırmak için ikna çalışması vardı.
Ve sonunda terhis olduğum, elbisemi çıkardığım gün rolüm bitmişti. Artık hızla kendime dönmüş izler ise zamanla yok olup gitmişti. Ancak alınacak birçok derslerim olmuştu.
Konuyu “İki Temel Kültür ve Etkileşim” başlığında değerlendirirsek
1.Korku kültürü (-): Baskılayan, denetleyen, yasaklayan, otoritenin hakim olduğu ortamların kültürüdür. Çocukluk dönemini denetim odaklı korku kültürünün olduğu ailede yetişmiş bireyler için otoriter ortamı benimsemesi, bu ortamda kendini daha güvende görmesi, otorite hayranlığı ve otoriteye saygı duyması bir sonuçtur.
Otoriter olanlar, yönettiklerini ödül, ceza, övgü ve rekabet ile motive ederler ve onları bu şekilde dış denetimli hale getirirler.
Denetim Odaklı Korku Kültüründe yetişenlerde gözlemlenen genel durumda aklın, vicdanın gelişemediği, itaat ve biat kültüründe denetimin olmadığı anlarda vicdan ve akıl kısmen etkisizleştiğinden sınır ve sorumluluk bilinci de çok gelişmiyordu.
Bu durumda denetimsiz ortamlarda mutlaka suiistimal hareketleri sergiliyorlar, ahlaken vicdanen ve zihnen sorgulanacak veya suç teşkil edebilecek davranışlara daha kolay yönelebiliyorlardı. Kendi kendileriyle baş başa bırakılmamaları gerekiyordu ve başlarında onları bir denetleyen ve yöneten mutlaka olmalıydı.
2.Değerler kültürü (+): Gelişim odaklı değerler kültüründe yetişenlerin özgür akılları ve gelişmiş vicdanları sayesinde sınır ve sorumluluk bilinçleri gelişmektedir. Onlar için ceza, ödül, övgü ve rekabet gibi dış denetim sağlayan motivasyon kaynaklarına hiç gerek yoktur.
Onlar akıl ve vicdan kaynaklı iç denetimlidirler. Kendilerine yakışmayan davranışları sergilemezler; sergilemiş olurlarsa da vicdanları onları rahat bırakmaz. Onlar kendilerini denetleyenlerden ve otorite kuranlardan rahatsız olurlar. Değerler kültüründe yetişenler, daha demokratik, adil ve şeffaf olmayı önemserler.
Konuyu İletişim Matrisi İle Değerlendirelim.
Birey (-): Korku kültüründe yetişmiş bireydir.
Birey (+): Değerler kültüründe yetişmiş bireydir.
Ortam (+): Değerler kültürünün olduğu ortam.
Ortam (-): Korku kültürünün olduğu ortam
Askerlik Ortamımı Bu Matrise Göre Değerlendirirsek…
1-Birey (-) ve ortam (+): Asker üzerinde kontrol kuramadığım ilk bir haftalık dönemimdir.
Denetim odaklı otoriter ortamda yetişmiş bir birey, bir asker için disiplinin askeri eğitimin nezaket saygı üzerine kurulmak istenmesi yönetim sorunu yaratacaktır.
2-Birey (–) ve ortam (-): Komutanımın beni çaya davet ettiği gün otoriter olmamı emretmesi ile durum değişir.
Otoriter ortamda yetişmiş birey ya da asker, kendisiyle uyumlu bir ortamdadır. Korku kültüründe yetişmiş bireyler otoriter olana saygı duyar, ona güvenir ve sever. Asteğmen olarak araziye uyum sağladığım durumu tanımlar.
3-Birey (+) ve Ortam (-): Değerler kültüründe yetişmiş demokrat kişiliği gelişmiş bir birey/asker otoriter bir ortamda kendisini kötü hisseder otorite kurmak isteyene öfkelenir. Uyum sağlayamaz. Demokrasiyi içselleştirmiş kişilerin otoriteye başkaldırması öfkelenmesi isyan etmesi akla gelir.
4-Birey (+) ve Ortam (+): Değerler kültüründe yetişmiş demokrat bireylerin, demokratik ortama uyum sağlaması vardır. Huzur vardır; gelişim vardır. Hakkı Güleç