Psikoloji bilimine ait, Amerikan Psikoloji Birliği (APA) tarafından tanımlanmış 54 adet psikoloji alt birimden birisi “popüler psikoloji” ve tam sayısı netleşmese de birincil, ikincil ve üçüncül duygular olmak üzere 146 çeşit duygumuzdan biriside, aşk duygusudur.
Felsefenin, sanatın, edebiyatın, bilimin insanlık tarihi kadar eski bir konusu olan “Aşk Duygusu” halen takip ettiğim Kuzey Makedonya Uluslararası Vizyon Üniversitesi, Psikoloji Yüksek Lisans programı, tezlerimden birisi olan “aşk duygusu” dur.
Bu köşe yazımda “Aşk Duygusu” konu başlıklı araştırma yazımı daha popüler bir dille özetlemeye çalıştım.
Konu hakkında yayınlanmış bilimsel makaleleri araştırmaya başladığım zaman “aşk duygusunu anlamak, insanı anlamaktır.” biçimde bir düşümcem oluştu.
Çünkü biyopsikososyal kültürel ve aşkınlık* kriterleri, insanı tanımladığı kadar aynı zamanda bir başka kişiye derin bağlılık, yoğun duygusal çekim ve sevgi hissi olan aşk duygusunu da tanımlıyordu.
Aşk, genellikle “yoğun bir duygusal bağlılık, tutku ve sevgi” olarak tanımlanır. Bazı düşünürler aşkı, bir başkasına karşı hissedilen güçlü bir çekim ve bağlılık olarak görürken, bazıları aşkı daha mistik veya ruhani bir bağlamda ele alır.
TDK ya göre aşk “bir kimse veya bir şeye karşı duyulan çok kuvvetli sevgi ve bağlılık duygusu” olarak tanımlanır.
“Aşk, Arapçada ‘aşeka’ kelimesinden türemiştir. Aşeka sarıldığı ağacı öldüren bir çeşit sarmaşıktır.
Popüler Psikoloji ve Aşk Duygusu
“Popüler psikoloji, psikolojik fikirleri genel bir izleyici kitlesine sunma girişimi olarak tanımlanabilir. Tüm alanlarda olduğu gibi, akademik ve profesyonel psikolojinin de kendi uzmanlık yayınları ve jargonu vardır. Popülerleştirme, bu bilgiyi erişilebilir daha basit bir dille anlaşılabilir ve kullanılabilir hale getirme çabasıdır.” (Kahneman Daniel 2024 “Hızlı ve Yavaş Düşünme” Varlık Yayınları)
Popüler psikolojinin aşk duygusu ile ilgili yaklaşımı, genellikle romantik ilişkilerin psikolojik boyutlarını ele alır. Aşkın biyolojik, duygusal, sosyal ve psikolojik etkilerini inceler ve insanların aşkı nasıl yaşadıklarını, ilişkilerinde nasıl davrandıklarını araştırır.
Psikolojik Yaklaşımlar (kuramlar) ve Aşk Duygusu
1-Davranışçı Yaklaşım ve Aşk Duygusu
Davranışçı yaklaşıma göre, insan davranışlarının temel belirleyicisi, çevredir.
Bu kurama göre aşk, bireylerin birbirlerine karşı sergiledikleri davranışlar sonucunda gelişen duygusal bir bağlılık olarak tanımlanmaktadır.
Davranışçılık, içsel süreçleri ve zihinsel durumları değil, gözlemlenebilir davranışları incelemeye odaklanır. Bu nedenle, davranışçılık açısından aşk duygusu, bireyler arasındaki etkileşimler ve çevresel koşulların bir sonucu olarak görülebilir.
2-Gestalt Yaklaşımı ve Aşk Duygusu
Gestalt yaklaşımı, bireyin algı, düşünce ve hislerinin bütüncül bir yaklaşımla incelenmesine dayanır.
Gestalt yaklaşımına göre aşk duygusu, bireyin kendini diğer kişiyle bir bütün olarak hissettiği, birlikte olduğu kişiyle tamamlanmış ve bütünleşmiş hissettiği bir duygudur.
3-Psikanalitik Yaklaşım ve Aşk Duygusu
Psikanalitik yaklaşım, Sigmund Freud'un öncülüğünü yaptığı ve insan davranışlarını bilinçaltı, dürtüler ve çocukluk deneyimleri açısından inceleyen bir psikoloji teorisidir.
Bu yaklaşıma göre aşk, karmaşık ve çok katmanlı bir olgudur. Psikanalitiğe göre aşk, erken çocukluk dönemindeki deneyimlerle şekillenir. Freud, bir çocuğun ebeveynlerine olan bağlılığının, Oedipus Kompleksi (5 yaşına kadar erkek çocuğun anneye olan ilgisi) ve Elektra kompleksi (5 yaşına kadar kız çocuğunun babağa olan ilgisi) olarak tanımlanan, karşı cinsteki ebeveyne olan bağlılığının ve düşkünlüğünün, yetişkinlikteki romantik ilişkilerin temelini oluşturduğunu öne sürer.
Psikanalitik teoriye göre, insanlar genellikle farkında olmadan, çocukluktaki ebeveyn figürlerine benzeyen partnerleri seçerler. Bu, bilinçaltı bir şekilde, çözülmemiş çocukluk çatışmalarını çözme girişimi olarak görülür.
Psikanalitik yaklaşım, aşkı ego (benlik), id (alt benlik) ve süperego (üst benlik) arasındaki etkileşimin bir sonucu olarak görür. Sağlıklı bir aşk ilişkisi, bu üç bileşen arasında bir denge gerektirir
Sonuç olarak, psikanalitik yaklaşım aşkı, bilinçaltı dürtüler, savunma mekanizmaları ve erken çocukluk deneyimleri tarafından şekillendirilen karmaşık bir olgu olarak ele alır.
4-Hümanistik (insancıl) Yaklaşım ve Aşk Duygusu
İnsancıl (hümanistik) yaklaşım, psikoloji alanında bireyin özgürlüğünü, bütünlüğünü ve kişisel potansiyelinin gerçekleştirilmesini vurgular ve genellikle insanın kendi kendini gerçekleştirme arzusuna odaklanır.
İnsancıl yaklaşımda aşk, insanların kişisel gelişimine ve mutluluğuna katkıda bulunan temel bir duygu olarak görülür. İnsancıl yaklaşım, bireyin özgürlüğüne ve bireysel ifadeye büyük önem verdiği için aşkı, kişiler arası ilişkilerde samimiyet ve anlayışın bir ifadesi olarak değerlendirir.
Ayrıca, insancıl yaklaşım, aşkı sadece romantik ilişkilerle sınırlı olmayan, geniş bir yelpazede insan ilişkilerini kapsayan bir duygu olarak ele alır. Dostluk, aile bağları ve genel olarak insanlar arası ilişkilerdeki sevgi de hümanizmin ilgi alanına girer.
5-Evrimsel Psikolojik Yaklaşım ve Aşk Duygusu
Evrimsel psikoloji, insan davranışlarının ve zihinsel süreçlerin evrimsel geçmişten gelen genetik mirasın bir ürünü olduğunu savunur. Evrimsel psikologlar, aşk duygusunun insan türünün hayatta kalma ve üreme şansını artırmak için evrimsel olarak geliştiğini savunurlar
Evrimsel psikologlar, aşkın temelde doğal seçilim süreciyle ilişkili olduğunu ifade ederler. Örneğin, sağlıklı bir partner, genetik olarak daha dayanıklı ve üreme yeteneği yüksek olan birini işaret edebilir. Bununla birlikte, sosyal etkileşim yetenekleri, maddi kaynaklar ve sadakat gibi özellikler de tercih edilen nitelikler arasındadır.
Evrimsel kuram açısından aşk psikolojisindeki diğer bir faktör ise cinsel çekimdir. Cinsel çekim, üreme dürtüsünün bir yansımasıdır ve partnerle duygusal ve fiziksel bağ kurmayı sağlar. Hormonlar, beyindeki kimyasal maddeler, cinsel çekimin oluşumunda önemli rol oynar.
6-Bilişsel Psikolojik Yaklaşım ve Aşk Duygusu
Bilişsel psikolojik yaklaşım, insan davranışlarını anlamak ve açıklamak için zihinsel süreçlere odaklanan bir psikoloji dalıdır.
Bilişsel psikolojik yaklaşımın aşk konusundaki etkisi, bireylerin aşkı algılama şekillerini ve aşk ilişkilerindeki düşünsel süreçleri anlamaya çalışmasıyla ilgilidir. Bireylerin aşkı nasıl algıladıkları, aşkı ne şekilde deneyimledikleri ve aşk ilişkilerindeki düşünceleri üzerinde durularak, aşkın psikolojik boyutları daha iyi anlaşılabilir.
Bilişsel psikoloji çerçevesinde aşk, genellikle kişinin sevdiği kişi hakkında oluşturduğu düşünceler, inançlar ve beklentilerle ilişkilendirilir.
Sonuç
Kimimize göre “İçkin” veya “aşkın” * olarak tanımlanan bir varlığa ve onun eseri evrene ve doğaya aşık olabiliyoruz; mesleğimize, memleketimize, yöremize aşık olabiliyoruz; incelik taşıyan davranışlara ve yardımlaşan, dayanışan yüce gönüllülerin ruhuna aşık olabiliyoruz. Bu ülke için kendilerini feda eden kahramanlarımıza aşık olabiliyoruz.
Türümüzün devamını sağlayan, bizi tamamlayan, insancıl yönümüzü ortaya çıkaran ve geliştiren ve aynı zamanda tüm sanat, felsefe ve bilim dallarının konusu olan aşk duygusunu tanımakla, kendimizi daha iyi tanıyoruz
Pir Sultan Abdal’ın Hacı Bektaşi Velin’nin, Aşık Veyselin vb insanlığa mal olmuş ve insanlığa adanmış, sevgiyi, aşkı en derinden anlatan eserlerinden, aşkın ne olduğunu çok daha iyi anlıyoruz.
İlk insanla başlayan aşkın, dünyadaki son insanla devam edeceğini ifade etmek bana göre yanlış olmayacaktır; çünkü çok boyutu olan aşk ve insan birbirini tanımlar, birbirini tamamlar ve birlikte var olurlar…
*İçkin Varlık: Dünya ve doğanın içinde yer alan, onlarla ayrılmaz bir şekilde bütünleşmiş olan varlık. Aşkın Varlık: Dünya ve doğanın ötesinde, onları aşan ve bağımsız olan varlık.
Aile Danışmanı
Hakkı Güleç