Avusturyalı Yahudi psikiyatr Dr. Frankıl Nazilerin insanlık dışı toplama kampında uzun süre kalan bir tutukludur. Babası, annesi, erkek kardeşi ve karısı toplama kampları gaz odalarında can vermişlerdir. Her şeyini kaybeden, bütün değerleri yok edilen, açlığın, soğuğun ve acımasızlığın altında ezilen ve her an imha edilmeyi bekleyen Dr. Frankl nasıl olurda yüzde 90 mahkumun can verdiği kampta yaşamı sürdürmeye değer görebilirdi.
O, gelecek yaşama bir anlam ve sorumluluk yüklemenin en olumsuz şartlara dahi bedensel, zihinsel, ruhsal ve duygusal yönden dirençli kalmasını sağladığını kendi üzerinden test eder.
Yani en vahşi şartlara sahip Nazi kamp yaşamını bir laboratuvar gibi değerlendirir; bir fırsat gibi görür. Olağan üstü zor yaşama yüklediği anlam onu hayata bağlar canlı tutar.
Dr. Frankl kitabında kamptan kurtulabilme umudunu kaybettiklerinden ölümü seçen mahkumlardan da bahseder “Toplama kamplarından kurtulabileceği inancıyla direnci artanlar, en dayanılmaz koşullarda dahi hayata tutunanlar, bu kurtuluş umutları boşa çıktığı ve umutlarının tükendiği anlarda anlam yönelimi yerine son defa haz alma isteğiyle ceplerindeki kurtuluş anında içmek üzere sakladıkları tek sigarayı çıkarıp içmeye başlıyorlardı. Ve hepsi de kırk sekiz saat içinde ölüyordu.” der.
2. Dünya savaşı yıllarında Avrupa’da çeşitli ülkelerde yapılan araştırmalar İnsanların yüzde 90’dan fazlası insanların uğruna yaşayacağı “bir şeye” ihtiyaç duyduğunu ortaya koyar. Ve Ulusal ruh sağlığı enstitüsü adına Üniversite öğrencileri arasında yapılan ve iki yıl süren bir araştırma kendileri için neyin “çok önemli” olduğu sorulduğunda yüzde 16’sının “çok para kazanmak” ve buna karşın yüzde 78’i “yaşamımda bir amaç ve anlam bulmak” şıkkını işaretlemişlerdir.
Ona göre varoluş, acı çekmektir; yaşamı sürdürmek ve çekilen bu acıda bir anlam bulmaktır. Eğer yaşamda bir amaç varsa, acıda ve ölümde de bir amaç olmalıdır.
Ama hiç kimse bir başkasına bu amacın ne olduğunu söyleyemez. Yani senin amacın aslında “budur” diyemez. Herkes kendi yaşam amacını bulmak ve sorumluluğunu üstlenmek zorundadır. Bunu başarabildiğimiz ölçüde onur kırıcı tüm rezilliklere rağmen gelişimini sürdürecektir.
Kişi kendisi için hayatın anlamı olarak tanımladığı bir davaya ya da seveceği kişiye kendisini adarken kendisini ne kadar çok unutursa, o kadar çok insan olur ve kendisini de bir o kadar gerçekleştirir.
Dr. Frankl, Nietzsche’nin “yaşamak için bir nedeni olan kişi, hemen her şeye katlanabilir” sözüne ve Albert Einstein’in “kendiniz için değil başkaları için yaşanan hayat yaşamaya değerdir” sözlerine önem verir.
Dr. Frankl öğrencilerine “başarıyı amaçlamayın. Başarıyı ne kadar amaç haline getirir bir hedefe dönüştürürseniz, kaçırma olasılığınızda o kadar artar. Çünkü mutluluk gibi başarının peşinden koşamazsınız; kendisi ortaya çıkmalı, kendisi oluşmalı. Mutluluk da, başarı da bir amaç değil doğal bir sonuçtur. Bir amaç uğruna elinden gelenin en iyisini severek yapma sürecinde insan doğal bir mutluluk yaşar.
Dr. Frankl hastalarını gençlik dernekleri, kamu kütüphaneleri ve park bahçelerde gönüllü çalışma konusunda ikna ettiğinde onların bolca sahip oldukları zamanlarını ücretsiz ama anlamlı bir uğraş ile doldurduklarında ekonomik durumlarında iyileştirme olmamasına rağmen depresyonlarının ortadan kalkıyordu. Mutluluğun varlıklı olmaktan çok işsizlikten kurtulmaları, yararlı olmaları hayatlarına anlam katmakla oluştuğunu gözlemlemişti.
Batılının “yardım severlik mutluluğu” dediği kavram insanın kendi çıkarına hizmet etmeyi amaçlamasa da diğerlerine faydalı olması, yardımlaşması, dayanışması ve sosyal sorumluluk projelerinde görev almasının onların hayatlarına anlam kattığıdır.
Logoterapi Nedir?
“Logos” Yunanca da “anlam” demektir.
Logoterapi, insan hayatının anlamına yönelik arayışına odaklanır. Logoterapiye göre, kişinin kendi yaşamında bir anlam bulma arayışı insanda temel bir güçtür.
Logoterapi, diğer terapi yöntemlerine göre daha az geçmişe yöneliktir ve daha az içe dönüktür ve daha çok gelecekle ilgilidir.
Logoterapi, hastanın kendi sorumluluklarının tam olarak farkına varmasını sağlamaya çalışır.
Logoterapi, öğretmez ve vaaz vermez. Mantık yürütmez ahlaki değerleri canlandırmaz. Logoterapist’in rolü bir ressamdan çok bir göz hekimi gibidir. Ressam dünyayı gördüklerini kendi gözünden aktarırken, göz hekimi ise gerçekleri olduğu gibi görmemizi sağlamaya çalışır.
Kişi hayatının anlamını üç yoldan keşfedebilir 1. Bir eser yaratarak bir iş yaparak. 2. Bir şey yaşayarak bir insanla etkileşerek 3. Yaşadığı bir acı karşısında tavır alarak.
Logoterapi hastayı gelecekte yerine getirilecek anlamlar üzerine odaklanmasına önem verir. Yani Logoterapi anlam merkezli bir psikoterapidir.
Logoterapi’de hasta gelecek yaşam amacı nedir, ne uğurda olmalıdır. Hastanın yaşamın anlamının farkına varması onun içinde bulunduğu sinir bozukluğunu ruhsal sıkıntılarını aşmasına katkıda bulunabilecektir.
Logoterapinin kurucusu Dr. Frankl acılar içinde bunalan hastalarına bazen “neden intihar etmiyorsunuz?” diye sorar. Hastayı yaşama bağlayan şey çoğunlukla ailesine, çocuklarına yönelik sevgi, sorumluluk ve adanmışlık duygusudur. Ailesi ve çocukları onun için hayatının anlamıdır.
“Gerçekten ihtiyaç duyulan şey yaşama yönelik beklentimizde temel bir değişmeydi. Yaşamdan ne beklediğimizin gerçekten önemli olmadığını, asıl önemli olan şeyin yaşamın bizden ne beklediği olduğunu öğrenmemiz ve dahası umutsuz insanlara öğretmemiz gerekiyordu.”
“Bir bireyin anlam arayışı başarılı olduktan sonra bu onu mutlu kılmakla kalmaz, ona acıyla başa çıkabilecek bir yeti de kazandırır. Peki bir insanın anlam anlayışı boşa çıksa umutları tükense ne olur? Bu öldürücü bir durumla sonuçlanabilir.”
Bu kitap 30’un üzerinde dile çevrilmiş 15 milyondan fazla satılmış ve birkaç kere okunması gereken bir kitaptır.