Gereksiz olanı elemek gerekir?
Daha çoğuna sahip olmak, daha çok arkadaş, daha çok aktivite, daha çok sosyal yaşam, daha çok tüketmek, daha çok etkin olmak, sosyal olmak ve anın fotoğrafını çekerek paylaşmak, modern dönemlerin genel karakteri.
Aslında bir başka açıdan incelersek çoğumuzda bir biçimde eksiklik duygusu vardır. Yani az veya çok aşağılık kompleksimizin varlığından bahsedebiliriz. Onaylanmak, kıskanılmak, etkilemek ve üstün görünme çabası, var olan eksiklik duygusunun bir sonucu değil midir?
Rahatsız olanların, rahatsız ederek rahatlama çabasının karşılıklı devam etmesi, rekabet içine girmesi iki tarafın aşağılık duygusunu ele verir.
Ancak çocukluk dönemi yaşam öykümüzde sevgi, ilgi, değer görme, kabul edilme, önemsenme, her anına tanıklık edilmesi, ait olma özgür olma dengesinin sağlıklı kurulmuş olması, gelişim odaklı değerler kültürü içinde yetişmemiz, egomuzun daha güçlü ve daha sağlıklı olmasını sağlayacaktır.
Modern dönem felsefesi nedir?
“Altta kalanın canı çıksın, en başarılı, en güçlü ve en mutlu olanlardan olmak gerek. Daha çok tüket, daha çoğuna sahip ol ve başarılarınla, zenginliğinle, makamınla, bilgeleştirmeyen ama bilgiçleştiren bilgi fazlalığınla övün, güzelliğin ve yakışıklı, karizmatik ve daha zeki halinle diğerlerini ez geç ve tatmin ol.”
Başarılı, güçlü olmayı yücelten felsefenin zıddı nedir?
Almaktan çok vermeyi, biriktirmek ve sahip olmaktan çok paylaşmayı, yardımlaşmayı, dayanışmayı, liyakati, çalışmayı üretmeyi yücelterek değerli olmak. Esas konu budur. Değerli olmanın çok daha anlamlı olduğunu düşünmek ve öyle yaşamak, tüketim toplumu felsefesinin zıddı bir felsefe değil midir?
Ne yapmalıyız?
Bana göre ise esas beceri, hayatında gereksiz olan aktiviteleri bitirmek. Sana bir şey katmayanları, rekabet edenleri, kıskançlık krizine girenleri, ego sorunlu ve gereksiz insanları elemek. Çünkü tüm duygular ve davranışlar bulaşıcıdır; rekabetin sonu yoktur ve yıpratıcıdır.
“Evet” demekten çok “hayır” demek ve daha az eşya ile yetinmek ve daha mütevazı yaşamı anlamlı kılmak gerek.
En büyük ihtiyacımız olan zamanı en verimli kullanmak adına sosyal medyaya, kahvehaneye daha az ya da mümkünse hiç takılmamak ve gereksiz ilişkileri bitirmek.
Ancak modern çağda daha “mutlu olmak” ve daha “zengin yaşamlar” adına daha fazla hobi, daha fazla ilişki, daha fazla tüketim, daha fazla sosyal medya gerektiği inancı güçlendiriliyor.
Halbuki hayatımızı daha verimli, daha dolu yaşamak, daha rahat, mutlu ve sakin olmak için gereksiz eşya, yiyecek, gereksiz arkadaş ve hobilerin hayatımızdan çıkartılması gereklidir.
Ayrıca “mutlu olmak istiyorsan şunu tüket, bunu satın al” gibi ters yüz edilmiş ve çarpıtılmış bir mutluluk felsefesinin bizi mutlu etmesi mümkün değildir. Çünkü mutluluk bir amaç değil, bir sonuçtur. Siz çalışmayı, üretmeyi, liyakatli olmayı, dayanışmayı ve faydalı olmayı mutlu olmak için istemezsiniz ama bir amaca endeksli yaşamların sonunda mutlu olursunuz.
Bilge olmak, bilgili olmak değildir.!...
Çok fazla bilgiye sahip olmak, insanı bilge yapmaz.
İnsanı bilge yapan şey o bilginin süzülmüş bir halinin davranışlarınızda, eylemlerinizde ve düşünce modellerinizde kendisini göstermeye başlamasıdır.
Bilge insan, sakindir yavaştır ve kendinden emindir. O gelişmiş aklı, güçlü vicdanı, sınır ve sorumluluk bilinciyle iç denetimlidir. Yani kendisine yakışmayan tavırlar sergilemez, sonradan pişman olacağı öfkeli çıkışlar yapmaz.
Öfkesini bastırmak yerine, doğru zamanda, doğru zeminde, doğru biçimde ve doğru kişiye öfke nedeni konuyla ilgili duygu ve düşüncelerini paylaşır. O güçlü ve sağlıklı egosu sayesinde duygularını en etkili biçimde yönetebilir.
Kaygı sonucu oluşan duygu, düşünce ve davranışlarımız nelerdir?
*Kaygı, korku, üzüntü, öfke gibi olumsuz duygu durumlarında sakinleşmek adına temiz havaya çıkmak ve derin nefes almak bizi rahatlatır. Aldığımız oksijenin % 25 kadarını beynimiz tüketirken seratonin salgılanır. Kaygı anında ise rahatlamak için otomatik olarak sık sık esneriz böylelikle daha çok oksijen alırız. Esnemek kaygı azaltan, otomatik bir davranıştır.
*Hayatta kalmaya programlı beynimiz, tehlike anında oluşan kaygı nedeniyle sakin, rahat ve hareketsiz kalamaz. Vücudumuzun savunma sistemi kaygı anında sürekli hareketli olmaya programlıdır. Yani sinir sistemimiz savaş ya da kaç konumuna gelir.
*Belirsizlik veya tehlike nedeniyle oluşan kaygı durumunda sinir sistemimiz savaşarak ya da kaçarak kurtulamayacağı durumlarda dona kalma, ölü taklidi yapma ile sinir sistemi geçici olarak kendisini kapatır ve dona kalan kişi kendisine, bedenine yabancılaşır.
Kaç yıl yaşarız ve kendimizi nasıl tanırız?
En uzun yaşayanlarımızın ömrü en fazla 90 yıl civarındadır. Bu sürenin 1/3’ü 30 yıl uykuda geçer. Kaldı 60 yıl. Çalışmalar, mesailerde geçen süre ortalama 20 yıldır. Kaldı 40 yıl. 90 yıllık sürede ortalama 5 yıl banyo, temizlik ile geçer. Kaldı 35 yıl. Bugün nüfusumuzun önemli kısmı trafiğin yoğun olduğu büyük şehirlerde yaşar.
Şehir içi ulaşım ve şehir dışı seyahatlerde geçen süre, 90 yıllık sürede ortalama 10 yıldır. Kaldı 25 yıl. Hastalıklarla geçen süre ortalama 10 yıldır. Kaldı 15 yıl. Eğlence, sinema tiyatro seminerler konferanslar kültür ve sanat etkinlikleri tv izlemek vb ortalama 10 yıldır. Kaldı 5 yıl…
90 yıl içinde 5 yılı nasıl değerlendirebiliriz?
Kitap okumak, sakin, yavaş ve rahat olmaya çalışmak, gezintiye çıkmak ve kendimizle baş başa kalmak ve ömür muhasebemizi yapmak, kendimizi daha iyi tanımak adına içe yönelmek bize çok şey katacaktır.
Haftada birkaç defa, gün sonunda 15-20 dakika süreli tüm uyaranlardan uzak ve kendi kendimizle kalarak gün boyu yaşadığımız olaylar bizde hangi duygulara neden oldu? O anları dışarıdan başkasının gözüyle izlemek ve notlar almak gerek.
Unutmayalım ki bizi bizimle tanıştıracak ve bize rehberlik edecek olan duygularımızı anlamak, duygusal kalıplarımızın farkına varmak önemli. Yani hangi durumlarda ifrat-tefrit arasında hangi duygular içine girebiliyoruz.
Duygularımızı tanımak demek kendimizi daha iyi tanımak demektir. Kendisini tanıyan çevresini tanır; dünyayı tanır.