"Yani bu münafıklığın alemi yok herkesin evinde en az üç dört cep telefonu var her biri bilmem kaç lira..."" sözleri moda oldu.
Bugün yolumun üstünde bir kağıt toplayıcısı mola vermiş o "pahalı" görünen cep telefonunu karıştırıyor.
Ve yanından geçerken "merhaba" dedim.
"tanışıyor muyuz?" gibi sorgulayan bakışları ile bakarken "merhaba" dedi.
"İşleriniz nasıldır?"
"İyi ağbi" derken yine o şüpheli bakışı değişmemişti.
Kendimi tanıtmak için "Ben gazete yazarıyım” diyebildim.
"Benim gibi ekmeğini kağıttan çıkaranlar da ilgi alanınıza giriyor mu?" diye sordu.
Cümleleri diksiyonu, duruşu, tavırları ve inceleyen anlamlı bakışları ile onun eğitimli birisi olduğu belli oluyordu.
“Ağbi siz sormadan ben söyleyeyim ben evde boş oturmaktansa kağıt toplayım, hem üç beş kuruş harçlık kazanır hem de kendimden uzaklaşırım diye düşündüm iyi de oldu. Bu arada ben iş bulamayan bir üniversite mezunu olarak sizinle konuşuyorum…”
O bana "Siz ne mezunusunuz?"
Ben "tahmin edebilir misiniz?" sorumu "sizin bir eğitimci olma ihtimaliniz yüksek" diye cevapladı.
Kendisinin ise fizik lisans mezunu olduğunu ifade etti.
Ona bu cep telefonu konusunda çok moda olan söylemler konusunda ne düşündüğünü sordum.
"Hocam bu telefon biraz eskidi babamın 4 yıl önce aldığı hediyesidir...
2. El satan yere götürdüm 'kaç para eder diye?' sordum ama bakışlarından bana güvenemediği belliydi.
'Biz artık 2. el almıyoruz' dedi ve bende artık nereye kadar giderse kullanırım. "
Sohbetimiz bir müddet daha devam etti ve "hocam izninizle" diyerek ayrıldı.
Bu gencin nüvesi bu ülkenin en kıymetli hazinesi diye düşündüm.
Hani o Anadolu erenler kültürü izlerini taşıyan binlerce yıldır aileden aktarılan genetiğe işlemiş insancıl yön…
O kendi ortamını bulsaydı.
O çok faydalı olabilir örnek davranışlar sergileyebilirdi...
Umarım bir gün rüyası neyse o olur.
Derin cehalet nedir?
Konuyu hiç kişiselleştirmeden ne düşündüğümü paylaşırsam,
"Diploman nerde?" güncel sorusu bir tarafa diploması olduğu ve en üst akademik titrine rağmen bazı insanlar neden kendisini sorgulatacak şekilde davranırlar?
Bana göre evrenselliği tartışılan sözde üniversitelerden mezun olmuş olmak ve aynı yapılar içinde "akademik unvan" elde etmek bu soruya bir cevap olabilir...
"Dünya da var olan 30 bin üniversite içinde dahi yer alamayan bazı apartman üniversitelerinden mezun olmanız cahilliğinizin derinleşmesine de neden olabilir." düşüncesindeyim.
Örneğin düşünce sistematiğiniz, tümden gelimi temel alıyorsa yani öne sürülen tezleri hiç sorgulamadan doğru kabul ederek o tezin neden doğru olduğunu destekleyen verileri kabul ederek yol almaya çalışıyorsanız bilimsel olamazsınız. Ancak dogmatik olursunuz.
Yani savunduğunuz konuyu sorgulamadan doğru kabul ederek destekleyenleri alır, desteklemeyenleri eğer bükerseniz. Ve siz etkili bir demagog olursunuz ve pekiştirdiğiniz dogmalarınızla ölür gidersiniz.
Tek taraflı ve sorgulanmayan verileri, ak-kara diyen, genelleyen, etiketleyen bakış açısı "derin cahil" sözünü akla getirir.
Sorgulanmamış kökleşmiş dünya görüşünüz ve taktığınız gözlükle kendinize, diğer insanlara ve dünyaya körleşmiş halde bakarsınız.
Üzerinde sistematik bir düşünce yapılmamış aynı cümlelerin sık tekrarından dolayı otomatikleşmiş, akıcı ve etkili sözleriniz olabilir. Bilmeyen bilmediğini bilmeyen, beynini ezber bilgilerle doldurmuşlardan sizi alkışlayanlar eksik olmaz.
Konunun özünü kavrayamayan, diyalektik düşünemeyen, birikimsiz kişileri ikna edersiniz; ekip başı da olabilirsiniz.
Taktığınız gözlük sizi haklı çıkartan verileri alır çürütenleri filtreler.
Ultraviyole ışınlarını süzen gözlükler gibi tezinize karşı tezleri etkisizleştirirsiniz.
Girdiğiniz kısır döngüde cehaletiniz derinleşir yani çevrenizde birikimli olanların sizi çok iyi gözlemleyebildiği ama kendinizi göremediğiniz marazi haliniz sizi tanımlar.
Her şey bir tarafa
Bazıları da vardır ki, cehalette dahi derinleşememiştir ama kendisini alim falanda sanabilir!
Onun gözlüğü sadece kendisini görür, kendisini beğenir, fazladan kurnazlığı olur. Dün öyle, bugün böyle tutarsızlıkları ile ak kara arasında zikzaklarken çıkmaz sokaklarda yol almaya çalışır.
Öngörü yoksunluğunun en temel nedenlerden birisi beyne, sağ ve sol lobdan gelen eksik ve sorunlu verilerden dolayı alın kısmımızda yer alan mantığın öngörünün kokpiti ön frontal bölgenin de aynı nitelikte çıktılar üretmesidir.
İşin trajikomik kısmı da onun dahi kendisine benzeyen coşkulu taraftarları olur.
Destekçilerinin kimisi gerçekten çok birikimlidir ancak niyeti bozuktur; maden bulmuştur işine bakar.
Kimisi de garibim gaza gelmiştir. Sırtında taşıdığının tetikçiliğini yapar...
Okuduğumuz kadar varız
Okumak, ana dili becerimizi en etkili, hızlı geliştirir
Okumak, iyi bir yazar olmamız için olmazsa olmazımızdır
Okumak, etkili ve iyi konuşmamızı sağlar
Okumak, iyi bir iletişimci olmamızı sağlar
Okumak, duygu, düşünce ve ruh halimizi iyileştirme anlamına gelen bibliyoterapi* sağlar
Okumak, zihinsel ve sosyal gelişimimizi sağlar
Okumak, ama çöp kitapları değil
Okumak, farkındalığımızı arttıran kitapları
Okumak, öncelikle dünya klasikleri, romanları
Okumak, aklı çapımızı geliştiren felsefe, sanat ve bilim kitaplarını
Okumak, ulusların tarihini, edebiyatını
Okumak 300 bin üstü kelime kavram ile düşünen konuşan gören olmak
Okumuyorsak ortalama durumu idare eden, 200-300 kelimeyle ezberden konuşan, bir o kadar kelimeyle düşünen vasatlardanız.
Not: Bibliyo demek kitap demek, kitaplık demek ve kütüphane demektir. Bibliyoterapi okuma yoluyla iyileşme anlamına gelir ve danışanın ruh sağlığının iyileştirilmesi aşamasında kitaplardan ve eğitici metinlerden faydalanılan terapötik süreci kapsar. Bibliyoterapinin üç türü vardır: klinik ortamlarda uygulanan bibliyoterapi, gelişimsel bibliyoterapi ve yaratıcı bibliyoterapi.