YAŞAMAK ZAMANI

Aksu Köy Enstitüsü - 15

 

 

ALAMAZSINIZ ONU ASLA!

 

henüz çıkmıyor sesleri ama

büyüdüler

serpildiler

palazlandılar iyice.

ne kaldı ötmeye şurada

eli kulaklarında!

H.E.

 

Geçen haftaki, “1954’te Doktor Vardı Köyümüzde” adlı anı-öykümüz ilginç gelmiş olsa gerek ki, okuma fırsatı bulan birçok dostumuza, “Devamını da bekleriz” diyenler oldu.

Haklıydılar. Düşündüm de yarım insan kadar değeri yoktur; yarım bir öykünün. Nasıl ki, iki yarım insan, bir tam insanın yerine tutmazsa, bırakın iki yarım öyküyü, yüzlerce yarım öykü bile, güzel bir öykünün yerini tutamaz.

Evet, köylümüzün kısaca “Guk Memed” dediği, hepimizin her türlü rahatsızlığımızın teşhisi ve tedavisinde en önemli payı olan doktorumuz, sevgili komşumuz Mehmet Parlar idi.

Okuması, yazması yoktu ama gerçek bir doktordu o! Yalnız bizim köyün değil, komşu köyümüz Menerge’nin de…

Kadın, erkek, çoluk çocuk, yaşlı, genç…  Ne köylümüz böyle bir ayrım yapardı, ne de o…

Teşhis edip kendi olanakları ile iyileştiremeyeceği bir hasta ise karşısındaki; “Senin mutlaka bir doktora görünmen gerek.” derdi.

İyi de doktor nerede, hastane nerede?

Sanmıyorum; o yıllarda ilçemiz Akseki‘de bile doktor olduğunu. Olsaydı bile, hastayı eşek ya da katır sırtında dört-beş saat götürmek kolay mıydı?

“Ömrü doldu ise yapılacak bir şey yok. Alnında ne yazılıysa o olur.” denir, geçilirdi.

1950 öncesi, birkaç yıl köyde değildi; Mehmet Amca ve ailesi. Aksu Köy Enstitüsü’nün kuruluş yılları olan 1940’larda, enstitü revirinde Dr. Bedia Kervancıoğlu’nun yardımcısı olarak çalıştığını çok sonraları öğrendim ben.  Ailece hep birlikte döndüklerinde, eski küçük evleri yerine, bize yakın olan başka büyükçe bir eve taşındılar.

İlkokulun kapalı olduğu gün ve saatlerde, mahallemizin çocukları olarak, okul bahçesinde oynardık genellikle.

Günlerden bir gün ben, komşumuz Ali Onbaşı’nın oğlu Mehmet Dönmez, Kadriye Hala’nın oğlu Veli Tezcan ve doktor amcamızın oğlu Ziya Parlar ile okul bahçesinde oynuyorduk.

Yedi, sekiz yaşlardaydık hepimiz. Bir ara Ziya ile Mehmet itişip kakışmaya başladılar. Sonra, “Var mısın benimle güreşe?” diye meydan okudu biri.

Kaçmak, yenilgiyi baştan kabul etmektir. Hangi çocuk yapar böyle bir deliliği?

“Varım tabii… Gel de sırtını yere getirivereyim senin.” diye karşılık verince öteki, tutuşuverdiler hemen.

Ortada iki güreşçi… Veli ile ben seyirci…

Epeyce bir uğraştıktan sonra, Mehmet’in sırtını yere getiriverdi Ziya.

Galip gelen güreşçi:

“Ya, işte böyle… Hangimiz daha güçlüymüş, şimdi söyle!” diye ilan edince zaferini, Mehmet kalkıp onu tebrik edeceğine:

“Senin gibi yağla, balla beslensem, ben de yenerdim seni." deyiverdi.

O anda haklı gibi görmüştüm, Mehmet Dönmez’i. Çünkü gurbette yaşayan her aileyi, bizden daha iyi yer içer, bizden daha rahat yaşar, diye düşünürdük hepimiz.

1960 sonrası bir hastane ya da sağlık ocağı açıldı Akseki‘ye. Köyümüzden üç kişi görev yaptı orada: Aşçıbaşı olarak Tahsin Basat, hizmetli olarak köylümüzün Karakuzunun Mahmut dediği Mahmut Demirtaş…

Sağlık görevlisi ya da hasta bakıcı olarak da sevgili komşumuz Mehmet Parlar elbette.

Köy doktorumuz gibi, öteki komşularımız da ailelerini götürmemişlerdi Akseki‘ye. Genellikle iki, üç haftada bir, hafta sonu tatilinde köye gelirlerdi yaya olarak.

Yıl 1965’ti sanırım. Hasanoğlan Atatürk Öğretmen Okulu’nda öğretmendim. Yaz tatili başlayınca Akseki‘ye geldim. Tatlılar tatlısı Medine Teyze’min bir gece konuğu olup yaşıtım teyze oğlu Öğretmen Osman Durmaz ile bol bol sohbet ettik. Aynı duygu ve düşünceleri paylaşarak…  Ertesi gün, köydeki evimiz ve ailem için alıveriş yaptıktan sonra bir araba kiraladım.

Bir cumartesi günü idi. Öğleden sonra köye doğru çıktık yola. Köylümüzün hep “Işıklar” dediği Emirâşıklar’a doğru biraz yol alınca ellerinde birer file ile iki kişinin yürüdüğünü gördüm arkalarından. Yüzleri görünmüyordu ama hiç de yabancı gelmedi onlar bana. Yaklaşınca, yavaşlayıp durmasını rica ettim şoförden.

Yanılmamışım, sağlık merkezinde görevli Mehmet Parlar ve Mahmut Demirtaş değil miymiş onlar! Hemen indim arabadan. “Hoşgeldin yeğenim!” diyen Parlar Amca’nın elini öptüm önce, sonra Mahmut Amca’nın. Hafta sonu tatili için köye gidiyorlarmış.

Arabaya buyur ettim. Memnuniyetle kabul edip, “Bu sıcakta ne güzel bir tesadüf oldu.” deyip teşekkür üstüne teşekkür ettiler.

Kırk yılda bir de olsa, iki komşumu memnun edebilmiş olmaktan büyük bir mutluluk duydum ben de.

Ve bir kez daha anladım ki, hep mutlu edeceksin insanları, mutlu olmak istiyorsan.

Mutluluk… Parayla pulla alamazsınız onu asla!

Yayın Tarihi
29.08.2022
Bu makale 277 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Kayıtlı Yorumlar
Yazarımız Hüseyin ERKAN'ın akıcı ve kendisine özgü anlatımları ile gerek özel ve gerekse Köy Enstitüleri anılarını severek ve keyf alarak okumaktayız. İyi ki yazıyorsun, iyi ki varsın Hüseyin Erkan... Teşekkürler...

ibrahim Ekmekci 31.08.2022

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!