YAŞAMAK ZAMANI

BİR AD BULAMADIM; BU ÖYKÜYE BEN

Dicle mezunu Erganili öğretmen yazarımız İzzettin Çelik’ten gelen kısa ama etkileyici bir iletiyi vereyim önce:
“Bu haftaki söyleşinizin başlığı olan ‘Abla, Özkan Abimi Öldürmüşler’ sözü beni Manisa Belediye Başkanının ölümü kadar sarstı.
Saygıdeğer Hüseyin Hocam, keşke bu iki çok kötü dramatik olayı duymamış olsaydım!”

Kendisi de bir subay eşi olan eğitimci yazar Fazilet Özkan Por’u dinleyim şimdi de:
Böyle bir söyleşiye ne diyeceğimi, ne yazacağımı bilemedim günlerdir. Bir yanlış anlama olmasını umuyorum inatla.” diye başlamış söze.
Aç, acın halinden daha iyi anlar elbet.“Nerden mi belli bu?” derseniz, işte şu sözlerinden:
Asker eşleri, hele de pilot ve jandarma eşleri hep ölüm korkusuyla yaşar. Bir gün kocasının uçağının düşeceği ya da günümüzde olduğu gibi eşinin bir gün terör kurbanı olacağı korkusu vardır; yüreğinin bir köşesinde. Kondurmamaya çalışsalar bile…
Ve o ölümü yaşayanların acısı hepimizi yakar. Ama ateş düştüğü yeri bir başka türlü yakar! Âniden ölen birinin annesi, babası, eşi ve çocukları gibi kimse yanamaz elbette.
Yürekten dilerim ki, Özkan Bey delikanlılık çağında o katillerin kurşunlarıyla şehit olmasın! Nurten Hanım da gencecik yaşında şehit eşi olarak yaşamasın!

Bu iki iletiden sonra Nurten Durmaz Toraman’ın Hakkâri/Yüksekova’da yaşadığı o acılı günlere dönelim yine:
Yıl 1978… Yüksekova’da iki yıl görevden sonra Amasya’ya atanır; Özkan Üsteğmen. Yola çıkmak için her türlü hazırlığı yapmışlarken, yeni bir görevle dağlarda alır; soluğu yine. Ha bugün döner, ha yarın diye eşi ve üç dört yaşındaki oğlu bekleyedursunlar evde.

Beş gün geçer; yok, on gün geçer; yok… Ne telefon, ne telgraf… Yok, hiçbir haber yok… Kaymakam, emniyet âmiri, savcı, hâkim dâhil, ailece tanıyıp sevdikleri tüm devre arkadaşları çoktan gitmişler; yeni atandıkları yerlere. Dolayısıyla Nurten Hanımın derdini paylaşacağı kimse kalmamış ilçede. İşte böyle sıkıntılı bir günde kendi aralarındaki Kürtçe söyleşide sık sık üsteğmen sözcüğü geçen iki genç, Hakkâri’ye telefon etmek için beklerler PTT’de. Burada çalışan Nurten Hanım, bu telefon konuşmasını dinletir; anadili Kürtçe olan ev işlerine yardımcı kadını Hasibe'ye. Biraz dinledikten sonra ağlayarak telefonu elinden atan Hasibe, önce söylemek istemese de, ısrar üzerine; “Özkan abimi öldürmüşler abla!” demek zorunda kalır. Nurten Hanım, “Olmaz, olamaz! Yanlış anlamış olmayasın Hasibe?” sözüne karşılık, “Hayır abla, yanlış değil, vallahi öyle söylediler.” diye yemin eder.

Ne yapsın şimdi, PTT memuru Nurten Hanım? Kendi ailesine haber veremez; bu durumu, eşinin ailesine de… Eşi sıkı sıkıya uyarmıştıçünkü,“Duyduğun her habere inanma.” diye. Tamam da siz Nurten Hanımın yerinde olsanız yanmaz mı acaba, cayır cayır yüreğiniz? 
İşte o günlerde Hakkâri Alay Komutanı gelir; Yüksekova’ya. Jandarma bölüğüne uğrayıp:
Bana derhal Toraman Üsteğmeni çağır!” der; nöbetçi astsubaya.
Komutanım, üsteğmenim yok. Nerede olduğunu da bilmiyoruz. Burada üsteğmenimin öldürüldüğüne dair söylentiler var.” deyince, alay komutanı kızarak:
Yalan söylemeye utanmıyor musun? Her gün devamlı Toraman’ı arıyorum; ‘Kendisi yok’ dedirtiyor. Seni de iyi tembihlemiş. Sen de yok diyorsun.” deyip kolundan tutup çekiştirerek üsteğmenin lojmanının karşısına götürür. Caddeye bakan pencereyi gösterip:
Bak şu pencereye. Toraman yoksa, orada oturan kim?” diye sorar. 
Komutanım! Onu üsteğmenimin eşi özellikle geceleri tek başına kalıp korktuğu için komutanımın subay elbisesini geçirdiği koltuk, o gördüğünüz. Korkmakta haklı değil mi? Üstelik eşinin öldürüldüğü dedikodusunu o da duydu. Acısı büyük… Keşke üsteğmenim hakkında iyi bir haber alabilsem de, ‘Dedikodular yalanmış yenge. Komutanım ölmemiş, yaşıyor.’ diyebilsem.”deyince astsubay:
Uzatma, yeter! Git, eşi Nurten Hanımı al gel bana!” diye emreder.

PTT’deki işyerine giden astsubay, anlatır durumu Nurten Hanıma. Birlikte giderler; bölüğe. Bahçede tur atan alay komutanı, Nurten Hanımın geldiğini görünce ona yaklaşıp, “Eşin nerede?” diye sorar hemen. Sinirden tir tir titreyen Nurten Hanımın bardağını taşıran son damla olur bu soru. Gönlü yaralı bir hanıma saygısız davranan kim olursa olsun, alır sonunda hak ettiği yanıtı. Sözü yazar Nurten Hanıma bırakalım şimdi:

“Bakın komutan bey, dedim; eşimi buradan Hakkâri’ye çağıran vali beyle siz değil misiniz? Ona görev veren de sizsiniz, ben değilim; değil mi? Bu biir!.. İkincisi tayini çıkmış bir subayınızı ilişiğini kesip gitmek üzereyken, sanki Hakkâri’de başka hiçbir subay yokmuş gibi bu tehlikeli görevi eşime veriyorsunuz. Benim çalıştığımı, lojmanımızın kasaba dışında olduğunu bildiğiniz halde eşi korkar mı diye düşünmüyorsunuz. Hakkâri’de lojmanların hepsi şehrin içinde… Hepiniz bir arada aynı lojmanlarda oturuyorsunuz.Oradakilerden birini görevlendirseydiniz, göreve gidenin eşi benim çektiğim korkuyu çekmeyecekti.” 
Biraz nefeslendikten sonra şöyle devam eder:

Üçüncüsü de komutan bey, sanırım; buradaki işiniz bitinceHakkâri’ye döneceksiniz. Bugün değil ama yarın saat on yediye kadar size müsaade… Eşimden ölü ya da diri diye ispatlı olarak bir haber verdiniz verdiniz, vermedinizse işte o dakikadan itibaren Ankara’dan aramadığım hiçbir gazete, milletvekili, bakan kalmaz. Gerekirse başbakanı dahi ararım. Siz gayet iyi bilirsiniz ki, bunu yapmaya gücüm yeter. Benim küçücük yavrum, akşamları, ‘Babamı bekleyeceğim” diyerek girmek istemiyor eve. (….) Günlerdir her akşam yalanlarla avutuyorum onu. Ona da yazık, bana da… Böyle bir belirsizlik içinde yaşamak nasıl bir şeydir; biliyor musunuz siz?” deyip karşılık beklemeden dönüp evine gider.

Ertesi gün saat on yediyi gösterdiğinde Hakkâri PTT’sindeki görevli meslektaşı telefon edip “Alay Komutanı seninle görüşmek istiyor.” dediğinde yüreği ağzına gelip, “Tanrım! Ne olur, komutan kötü bir haber vermesin bana!” diye dua ederek bekler.Alay Komutanı:
Nurten Hanım; Toraman’la konuştum. Yarın akşam evde olacak eşin.” deyince sevinç gözyaşları akar bu kez gözlerinden.
Gerçekten de ertesi günü öğleden sonra gelir; Üsteğmen Özkan Toraman. Böylece günlerdir çektiği korku ve acılara işte o anda nokta koyar; Nurten Durmaz Toraman.
Evet, o nokta koyar da ben bu öyküye ne ad koyacağımı bulamadım hâlâ!

 

Yayın Tarihi
14.06.2025
Bu makale 111 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!