Bir önceki 517 nolu, “Niçin Paylaşmıyorsunuz, Ödülünüzü?” başlıklı haftalık söyleşime çok güzel yanıtlar geldi yine. Onlardan biri Hasanoğlan mezunu bir eğitimciden…
Özetlemeye gitmeden olduğu gibi vereyim; merakla okuyacağınız bu anımsı öyküyü. “Ben de sık sık ödül aldım öğretmenim.” diye başlayıp şöyle devam etmiş; yazar eğitimcimiz:
Amcaoğullarımdan biri benden iki yaş büyük, biri de bir yaş küçük…
Amcam muhtar… Babamın abisi… Çam yarması bir adam… 1.90 boy, 90-100 kilo bir cüsse…
Kalp rahatsızlığı nedeniyle erkenden öldü ama.
Bir gün evlerinin önünde oynuyoruz; amcaoğullarıyla.
Evin önünde bir kağnı… Üstünde de "harar"denilen yaklaşık yarım tonluk bir un çuvalı…Yeni gelmiş değirmenden.
Birkaç kişi gelir de el atarsa, evin tandır aralığına taşınıp duvara dayanacak. Gerektiğinde oradan alınıp bazlama ya da yufka hamuru için kullanılacak.
Amcaoğullarından küçük olanı Hasan, kağnıdaki bu çuvalın üstüne çıktı, indi; yine çıktı. Hoşuna gitti ki bu inip çıkmalar, epeyce sürdü.
Ben katılmıyorum ama. Abisi Osman da çıktı. Çuvalın ağırlığına iki kişinin ağırlığı da eklenince, kağnının ok denilen üçgen önü havaya kalktı. Oku havada dengede tutan dayak da havalandı; doğal olarak. Okun havalanmasından korkan Osman hızla yere atladı. Bu sefer de havalanan ok ve dayak dik durmayınca hızla yere çakıldı. Üçgenin dar açısı gibi kağnının önünde birleşen iki ok da, neredeyse orta yerlerinden kırıldı. Büyük un çuvalı da kağnının yere inen ön kısmına kaydı.
Durum kötüydü. Çünkü köy yerinde kağnı çok değerli bir taşıma aracı… O olmazsa, köylünün bir sürü işi yapılamazdı.
Suçluluk duyarakkaçıştık; korkumuzdan hepimiz.
Ben evimize yollandım hemen.Tatsız birdurumdu çünkü. İçimde de bir kaygı…
Birkaç saat geçti, geçmedi; amcamın karısı Tayır’ın Kızı Emine Yenge, bağıra çağıra bizim eve doğru geliyordu. Avluda bir şeylerle uğraşan babam kulak kesildi.
Yengem yaklaşınca, babama,"Deli Garının oğlu! Şu edepsiz oğluna sahip çıkamıyon mu sen? Kağnının okunu düşürüp kırmış. Ben kağnısızn'aparım şimdi? Şu dar zamanda n’aparım, söyle!" demez mi?
Bende şafak attı. İçimdeki kaygı, korkuya dönüştü. Demek amcaoğulları, suçu bana atmışlardı.
Babam hızla üstüme doğru yürüdü: "N'aptınlan sen, eşşoğlueşşek! Sana oralara gitme. Onlarla oynama. Başımı belaya sokma; demiyor muyum? Haaa? Demiyor muyum?" derken üstüme çökecekti sanki. Hızla kaçmaya çalıştım. Ama daha beş on adım atmadan yakaladı; beni kolumdan. O öfkeyle hızla havaya kaldırıp yere çarptı. Kumlu, çakıllı yolun ortasına yüzükoyun yapıştım. Geçmedi kızgınlığı. Kaldırıp şak şak tokatlar çakmaya başladı. Yüzüme inip kalkan tokatlara burnumdan akan kan karışmaz mı?
Evin balkon gibi kullandığımız hayatından ablam koşup geldi de babamı tuttu. Beni elinden kurtarıp kana bulanmış yüzümü göstererek,"Yeter baba yav! Oğlanın yüzünü kan bürümüş. Hiç mi acıman yok senin? Yeter artık!" diyerek beni eve doğru sürükledi.
Merdiveni çıkıp hayata varınca ibriği kaptı hemen. Kanla kaplanmış yüzümü, gözümü yıkamaya başladı. Bir yandan da: "Amanııın!.. Burnunun derisi soyulmuş! Bu kan nasıl duracak?" diye bağırıyordu.
Bunca gürültüyü yeni duyan anam bir hışımla koşup geldi. Halimi görünce: "Ellerin kırılsın, gavırındölüüü!..Öldürecen miydin oğlanı? Kastın neydi bu kadar?" deyipdizlerinidövüyordu.
Ablam hemen kül getirip ocaktan, burnumun üstüne döktü. Kanla karışan kül, çamurlaşıp yapıştı. Bir bez bulup sardılar. Burnumu da kapatacak biçimde doladıkları bez parçasını yün iple boynuma bağladılar.
İlk yardım yapılmıştı işte!
Acım birkaç gün sürdü. Ama ondan çok amcaoğullarının suçu bana atmaları daha çok acıtıyordu içimi. Babamın sorup anlamadan beni dövmesi de tuz biberi oldu acımın.
Sonraları pişmanlık da duymadı babam."Kaç kere söyledim. Bana söz getirme. Uslu dur. Onlardan da uzak ol!"demekle yetindi. Özür dileyip de beni bir kez kucaklayıp bağrına bassa, ne kaybederdi?
Bugünlerde çok kullandığımız, üzülerek gözlemleyip isyan ettiğimiz yargısız infazların bir örneğiydi; işte o!
Ne yazık ki, toplumumuzun içine işlemiş ilkel bir kültür!
Şiddet ve yargısız infaz...”
FEVZİ COŞKUN
*****
Ne eklenebilir sizce, böylesine güzel biranlatıma?
Ellerine sağlık, sevgili Coşkun! Ayrıca beynine ve yüreğine…